Dünya

Asya sineması Berlinale’ye damgasını vurdu

Uluslararası Berlin Film Festivali Asya Sineması’nın zaferiyle sonuçlandı. Altın Ayı bu yıl Çin’den “Bai Ri Yan Huo” filmine gitti.

16 Şubat 2014 17:10


64'üncü Berlinale'nin resmi yarışma bölümünde dört filmle temsil edilen Asya Sineması festivalden dört ödülle dönüyor. Altın Ayı Çinli yönetmen Diao Yinan imzasını taşıyan “Bai Ri Yan Cho” (“Kara Kömür, İnce Buz”) adlı filme gitti. Görevden alınmış bir polis memurunun kendi başına bir seri katilin peşine düşmesi ve tüm kurbanlar ile bir şekilde ilişkisi olan ketum bir kadına aşık olmasının ardından dehşet verici bir keşifte bulunmasını anlatan film, Çin toplumundaki acımasız şartları eleştiren diliyle de gösterimden sonra olumlu puan almıştı. Senaryo üzerinde sekiz yıldır çalıştıklarını belirten yönetmen Diao Yinan, “Bu rüyanın gerçekleşmesi inanılmaz” derken, gözyaşlarına hâkim olabilmek için kendini zor tutuyordu.

Filmin başrol oyuncusu Liao Fan da performansıyla festivalin en iyi erkek oyuncusu seçildi. Ödül töreninden bir gün önce 40'ıncı doğum gününü kutlayan ve Berlin'e gelirken annesine “Ödül alamazsam geri dönmeyeceğim” diyen Liao Fan, kendisine bir Gümüş Ayı vererek Pekin'e dönmesine imkân sağlayan Berlinale'ye teşekkür etti.

Açılış filmine Jüri Büyük Ödülü

Festivalde en iyi ikinci filme verilen Jüri Büyük Ödülü de, Amerikan Bağımsız Sineması'nın en önde gelen isimlerinden Wes Anderson'un çektiği “The Grand Budapest Hotel” adlı filmin oldu. Ralph Fiennes, Tilda Swinton, Edward Norton, Willem Dafoe ve Bill Murray gibi parlak isimlerle dolu kadrosu, egzantrik karakterleri, her cümlesi zeka kokan senaryosu, trajediye göz kırpan ama her dönüm noktasında yüzünüze bir gülümseme oturtan bir mizah anlayışı, simetrinin ön planda olduğu bir kamera kullanımı, “Evet, bu sahnede kullanılabilecek en iyi şarkı bu” dedirten müzik seçimi ve tabii ki en ince ayrıntısına kadar özenle kotarılmış sanat yönetmenliği ile film aynı zamanda da son yılların en başarılı açılış filmi olmuştu.

En iyi kadın oyuncu ödülü de Japonya'ya

Birçok filmin kadınların ekseninde döndüğü dikkat çeken yarışma bölümünde bu yılki en iyi kadın oyuncu ödülü ise, 82 yaşındaki Japon reji efsanesi Yoji Yamada'nın “Chiisai Ouchi” (“Küçük Ev”) adlı filminden Haru Kuroki'ye verildi. Film, 1940'larda çocuk bakıcılığı yapan bir genç kadının aşk ile sadakat arasında sıkışıp kalmasının hikayesi.

Alfred Bauer Ödülü Fransız ustaya

Festivalin ilk 25 yılında direktörlüğünü yapan Alfred Bauer’in adına konan ve sinema sanatına yeni perspektifler sunan bir yapıma verilen ödülün, 91 yaşındaki Fransız usta Alain Resnais'ye verilmesi ise, ödül töreninin ilginç notlarından biri oldu. Üç kadının, ölüm döşeğinde olduğunu haber aldıkları eski sevgililerine kimin eşlik edeceği üzerine çekişmesini anlatan “Aimer, boire et chanter” („Riley'in Hayatı”) ile ödüle uzanan Yeni Dalga efsanesi Resnais, 1998 yılında da festivalin Yaşamboyu Başarı Ödülü'ne layık görülmüştü.

Favori Linklater en iyi yönetmen oldu

“Brokeback Mountain” ve “Aşk ve Yaşam” gibi filmlerin yapımcısı James Schamus başkanlığındaki uluslararası jürinin en iyi yönetmen ödülüne ise ABD'li Richard Linklater layık görüldü. Linklater'ın “Boyhood” adlı filmi, aslında eleştirmenler tarafından Altın Ayı'nın en büyük favorisi olarak gösteriliyordu. Yönetmenin, 12 yıl boyunca her yıl aynı kadroyla birer hafta süreyle çektiği film, bir oğlan çocuğunun birinci sınıftan lise sona kadarki hayatını beyazperdeye taşıyor. Herhangi bir trajik olaya yer vermeyen, sıradan bir Amerikan ailesinin sıradan hayatını anlatan film, sinemanın büyüsünün en güzel örneklerinden biri olarak festival tarihine geçti.

Evsahibi bir Gümüş Ayı ile yetindi

En iyi senaryo dalında Gümüş Ayı, “Kreuzweg” ile Almanya'da kaldı. Senaryoyu kızkardeşi Anna Brüggemann ile yazan yönetmen Dietrich Brüggemann, festival boyunca Altın Ayı'nın favorilerinden olan filminde Hrıstiyan köktendincilik konusunu işliyor. Dini fanatizme kayan bir genç kızın yaşadıkları, İsa Peygamber'in ölüm cezasına çarptırılışı ile başlayıp, çarmıha gerilmesi ve ölümüne giden çileli yolculuğunun 14 aşamasından esinlenerek, kameranın neredeyse hiç hareket etmediği 14 bölümde anlatılıyor.

Çin'e bir Ayı daha

“Bai Ri Yan Cho” (“Kara Kömür, İnce Buz”) ile Altın Ayı ve En İyi Erkek Oyuncuya verilen Gümüş Ayı Ödülü'nü alan Çin Sineması, festivalde “mükemmel sanatsal performans"a verilen Gümüş Ayı ödülünü de kazandı. Kameraman Zeng Jian, Lou Ye imzasını taşıyan “Tui Na” (“Kör Masaj”) filmindeki çalışmasıyla yarışma bölümünde verilen bu ödülün sahibi oldu. 50 bin euroluk En İyi İlk Film Ödülü ise, Alonso Ruizpalacios'un çektiği “Güeros” adlı siyah-beyaz Meksika yapımına gitti.

Kısa ödülleri

Festivalin “Berlinale Shorts” adlı kısa metraj film yarışmasında Altın Ayı ödülünü Caroline Poggi ve Jonathan Vinel'in “Tant qu'il nous reste des fusils à pompe” (“Pompalı tüfekler bize kaldığı sürece”) adlı Fransız filmi kazanırken, Gümüş Ayı da “Laborat” adlı Alman yapımı ile Berlin'de yaşayan Fransız yönetmen Guillaume Cailleau'nun oldu.

Mısır'daki devrim sürecinin belgeseline ödül

Her yıl festivalin Yarışma, Panorama, Forum ve Kuşaklar bölümlerinden seçilen bir filme Uluslararası Af Örgütü'nün Alman ofisi tarafından özel bir ödül verilir. İnsan hakları konusuna dikkat çekmeyi hedefleyen ödüle bu yıl Jehane Noujaim imzalı “Al Midan” (“Meydan”) adlı belgesel layık görüldü. Mısır'da dönemin devlet başkanı Mübarek'e karşı gösterilerin patlak verdiği günden bugüne kadar Tahrir Meydanı'nın sahne olduğu toplumsal kaynamayı, protestoları, olayların kalbinden takip eden bu yapım, 2014 Oscar Ödül Töreni'nde de en iyi belgesel dalında altın heykelciğe aday. Berlinale'de jüri tarafından aday gösterilen 16 filmden biri de, Türkiye'den festivalde gençlik filmlerinin gösterildiği Kuşaklar bölümüne kabul edilen Hasan Karabey imzalı “Were Dengê Min”, Türkçesiyle “Sesime Gel” adlı yapım olmuştu. Seyirciyi Doğu Anadolu'nun dağlarına götüren film, oğlu haksız yere gözaltına alınan yaşlı bir Kürt kadının, torunuyla birlikte onu kurtarma çabalarını konu ediyor.

Türk Sineması'nın yüzünü “Kuzu” güldürdü

Türkiye Sineması bu yıl Berlinale’de epey güçlü bir şekilde temsil edildi. Türkiye Sineması’nın ilk eseri olarak kabul edilen “Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı” adlı belgeselin 100. yıldönümünde Türkiye, “Were Dengê Min” ile birlikte toplam dört uzun metraj film ve bir kısa film ile Berlin Film Festivali’nde kendini gösterdi. Forum bölümünün programında yeralan Melisa Önel filmi “Kumun Tadı”, Kuşaklar bölümündeki Zeynep Dadak-Merve Kayan imzalı “Mavi Dalga” ve yine aynı bölümün kısa metraj film programında yer alan Hasan Serin çalışması „Ağrı ve Dağ“ beğeni topladı festivaldeki gösterimleri sırasında. Türk Sineması adına festivalden ödülle dönen tek film ise, 1999’da da “Lola ve Bilidikid” ile Berlin’e konuk olan Kutluğ Ataman’ın Panorama bölümünde gösterilen „Kuzu“ adlı filmi oldu. Doğu Anadolu’nun bir köyünde oğullarının sünnet düğünü için gerekli parayı biraraya getiremeyen bir anne babanın bol mizahlı hikayesi, Uluslararası Sanat Sinemaları Konfederasyonu tarafından verilen C.I.C.A.E. Ödülü'ne layık görüldü.