Dünya

‘Aşırıcılık İslamiyete has bir sorun değil‘

"Avrupa’daki göçmen toplumunda İslami düşünce ve yaşayış" adlı toplantıya katılan uzmanlar, aşırıcılığın İslamiyete has bir sorun olmadığını vurguladılar.

14 Ekim 2014 18:53


Ortadoğu’daki çatışmalar, aşırı İslamcıların burada oynadığı rol ve söz konusu gruplara katılmak üzere Avrupa’nın çeşitli yerlerinden bölgeye giden sempatizanlar… Tüm bu gelişmeler Avrupa’nın İslam ile ilgili sorularının ve endişelerinin yoğunlaşmasına neden oluyor. Almanya’da faaliyet gösteren Friedrich Ebert Vakfı da, bu konudaki toplumsal önyargılara ve klişelere dikkat çeken bir toplantı düzenledi.

Alman Sosyal Demokrat Parti eski Genel Başkanlarından ve Friedrich Ebert Vakfı Başkanı Kurt Beck, aşırı İslamcı grupların İslamiyet örtüsü altında kendi radikal ideolojilerini empoze etmeye ve yaymaya çalıştıklarını ifade ediyor. Bunun İslam’ın gerçek resmini yansıtmadığını belirten Beck, Almanya’nın ve diğer Avrupa toplumlarının İslamiyet konusunda aydınlatılmaya ihtiyaç duyduklarının altını çiziyor. Dinde aşırıcılığın sadece İslamiyet’e has bir sorun olmadığına dikkat çeken Beck, Avrupa’nın da geçmişte benzer sorunlarla mücadele ettiğini hatırlatıyor: "Bizde de ortaçağda ve Avrupa’nın paylaşıldığı yakın dönemde benzer sorunlar yaşanmıştı. Hristiyanlığın farklı inanç biçimlerinin eski iktidar savaşlarında ve bazı güç gruplarının çıkarları doğrultusunda kullanıldığına çok defalar şahit olduk. Bu nedenle aşırıcıların İslam’ı paravan olarak kullanmasına ve propagandalarıyla İslam’ın geneline zarar vermesine müsaade etmemeliyiz."

‘Medeniyetler çatışması değil, fikirler çatışması’

Alman toplumunda İslam’ın rolünü değerlendiren Erlangen Üniversitesi İslam ve Hukuk Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mathias Rohe de Müslümanların toplumun diğer üyeleri gibi eşit hakları ve görevleri olduğunu belirterek, önyargılara karşı ilk adımın onları toplumun bir parçası olarak kabul etmekten geçtiğini söylüyor. Prof. Rohe, yapılan bir istatistiğe dayanarak, Alman toplumunun kendi içinde yaşayan Müslümanlardan değil soyut bir kavram olan İslam’dan korktuğuna dikkat çekiyor. Bu nedenle İslam’ın toplumsal barışı ve hoşgörüyü yansıtan tarafının gösterilmesi gerektiğini belirten Rohe, bunun Avrupa’da yaşayan Müslümanlar tarafından yapılabileceğini şu sözlerle aktarıyor: "İslamiyet’in manevi tarafını gösterebilirler. İslam’ı bu yanıyla yaşayabilir ve aktarabilirler. Zaten Müslümanların çoğunluğu kendini aşırıcı gruplardan ayrı tutuyor ve İslamiyet’in bu olmadığını söylüyorlar." Prof. Rohe Avrupa toplumlarının da Müslümanları öteki olarak ayırmaktan vazgeçmesi gerektiğinin altını çizerek sözlerini şöyle sürdürüyor: "Sanıldığı gibi bir medeniyetler çatışması yoktur, belki bir fikirler çatışması olabilir. Tüm dinlerin hatta ateist ideolojinin aşırıcıları bir tarafta ve barışı isteyen bizler diğer tarafta. O yüzden NSU teröristlerinin IŞİD mensuplarıyla birbirlerini iyi anladığını düşünüyorum zira aynı noktadan bakıyorlar."

‘Kimlik sorunu göçmen gençleri aşırıcılara itiyor’

Avrupa’nın çeşitli yerlerinden IŞİD gibi gruplara katılan Müslümanlara da değinen Rohe, bunun entegrasyon sorunu ile açıklanamayacağını belirterek, bu gençlerinin yarısının geldikleri Avrupa ülkelerinde büyüdüklerini ve o ülkelerin pasaportunu taşıdıklarını vurguluyor. Sosyal Demokrat Parti'den Danimarka Parlamentosu Milletvekili Yıldız Akdoğan da, popülist politikacıların yanlı söylemleri ve medyanın gösterdiği klişelerle çoğulcu toplumun Müslümanları tek bir kimliğe indirgediğini ifade ediyor. Milletvekili, yaşadığı toplumdan kabul görmek isteyen pek çok Müslüman gencin kimlik sorunu yaşadığına dikkat çekiyor. "Sadece Danimarka'da değil, bütün Avrupa ülkelerinde geçerli bir durum. Siz, bu ülkelerde doğmuş, büyümüş bir grubu sadece dini kimliği ile tanımlarsanız, onlara sadece o şekilde hitap ederseniz, onları ister istemez dışlamış olursunuz. Çünkü o zaman o kişi ben Alman değilim, Berlinli ya da Kreuzbergli değilim; onun yerine Müslüman’ım demeye başlar." diyen Akdoğan, daha sonra bu gençlerin Müslüman kimliğini araştırmaya başladığını kaydederek, bilhassa 13-14 yaşlarında, kimlik arayışı içinde olanların radikal gruplarla temas ettiğini ve onlardan etkilenmesinin kolay olduğunu ifade ediyor.