Eski İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi yargıcı ve Milliyet yazarı Rıza Türmen, CHP Milletvekili Canan Arıtman'ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün etnik kökenine ilişkin sözleri kadar, Gül'ün dava açmasının da tehlikeli olduğunu söyledi.
Gül'ün açtığı dava dilekçesinde “devlet adamlığı kimliğinin kamuoyunda karalanması dolayısıyla” manevi tazminat istediğini belirten Türmen, böylelikle Cumhurbaşkanı'nın da Arıtman gibi, Ermeni olmayı aşağılayıcı bir etnik özellik olarak gördüğünü ileri sürdü.
Cumhurbaşkanı Gül'ün bu hareketini, Türkiye'de mevcut ırkçı eğilimlere meşruiyet kazandırması bakımından kaygı verici bulan yazar Türmen, Milliyet'te (2 Ocak 2009) yayımlanan 'Tehlikeli bir tartışma' başlıklı yazısında olayı şöyle değerlendirdi:
"Sayın Canan Arıtman, kadın konusunda birçok olumlu girişimi parlamentoya taşıyan bir milletvekilidir. Son günlerde nedense şaşırtıcı bir çıkış yaptı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenilerden özür kampanyasını desteklediğini iddia etti ve “Abdullah Gül... Türk milletinin Cumhurbaşkanlığı'nı yapsın, etnik kökeninin değil. Cumhurbaşkanı'nın anne tarafından etnik kökenini araştırın görürsünüz” dedi.
Sayın Cumhurbaşkanı da önce ailesinin geçmişinin “Müslüman ve Türk” olduğunu kamuoyuna açıkladı. Ardından da Sn. Arıtman’a hakaret davası açtı. Dava dilekçesinde “devlet adamlığı kimliğinin kamuoyunda karalanması dolayısıyla” manevi tazminat isteniyor.
Böylelikle Sn. Cumhurbaşkanı da Sn. Arıtman gibi, Ermeni olmayı aşağılayıcı bir etnik özellik olarak görüyor. Aynı söylemi paylaşıyor. Mahkeme Sn. Cumhurbaşkanı'nı haklı bulursa, “Ermeni” sözcüğünün hakaret niteliği taşıdığı yargı kararıyla saptanmış olacak. Başka bir deyişle, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bir bölümünün etnik özelliklerinin hakaret niteliği taşıdığı resmileşecek. Bu sonucu öteki etnik gruplara yaymak olanağı var.
Bunun adı ırkçılık
Olaya daha geniş bir açıdan bakarsak, ciddiliği daha iyi anlaşılır. Bugün Türkiye’de rahipler öldürülüyor, misyonerlerin boğazı kesiliyor, Hrant Dink Ermeni olduğu için öldürülüyor, özür dileme kampanyasına imza atanlar “bir gün gelir ki hesabınız görülür... bundan hiç şüpheniz olmasın satılmış kahpeler” gibi nazik uyarılar alıyorlar. Bu listeyi uzatmak olanağı var.
Şurası açık ki, Türkiye'de değer yargılarını etnik, dinsel farklılaşmaya dayandıran ırkçı gruplar var. Bunlar düşüncelerini eyleme dönüştürmek için uygun bir ortam buluyorlar.
Bunun adı ırkçılık. Fransız düşünür Balibar’a göre, ırkçılık, etnik, dinsel farklılık işaretlerinin etrafında eklemlenen ve toplumsal bünyeyi arılaştırma, “biz” kimliğini her türlü melezleşmeye, karışmaya karşı korumaya yönelik söylemlerde ve şiddet, aşağılama, hoşgörüsüzlük, sömürü uygulamalarında açığa vuruluyor.
Irkçı için sadece kendi doğruları geçerli. Bu doğrulara aykırı söylemlerde bulunanlar hain. Ortadan kaldırılmaları gerekir. Gene Balibar’a gore, ırkçı karmaşığın yok edilmesi için, ırkçı cemaatin iç çözülüşüne ihtiyaç var. Birçok yerde olduğu gibi, Türkiye’de de ırkçılık aşırı ulusçulukla iç içe. Irkçı söylem ve eylemler, ulusu kendine yönelen tehditlere karşı korumak amacıyla haklı gösteriliyor.
Arıtman/Gül diyaloğunu bu zeminde görmek gerekir. Bir milletvekilinin Cumhurbaşkanı'nın annesini Ermeni olmakla suçlaması, Cumhurbaşkanı'nın da hakaret davası açması, Türkiye'de mevcut ırkçı eğilimlere meşruiyet kazandırması bakımından kaygı verici.
Türk hükümetine tavsiye
Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu (ECRI) 2005 Türkiye Raporu'nda şöyle diyor: “ECRI, zaman zaman kamuoyunun önünde, özellikle de siyasi yöneticiler ya da kamuoyuna mal olmuş şahsiyetler tarafından hoşgörüsüz sözler sarf edildiğini endişeyle kaydetmektedir..... son zamanlarda Ermeniler, Museviler, Yunanlılar ve Kürtler hoşgörüsüz sözlerin hedefi olmuşlardır ve bu sözleri sarf eden kişiler yetkililer tarafından cezalandırılmamış hatta takibata bile uğratılmamıştır.
Kamuoyundaki hoşgörüsüzlüğün varlığını açıklayan nedenleri sıralayan birçok kaynak “Türk” olmayan her şeyi devlet ve Türk halkı için bir tehdit olarak algılayan kimi öğelerin aşırı milliyetçiliğini ileri sürmüştür.” ECRI aynı raporda, Türk hükümetine ırkçılık ve hoşgörüsüzlüğe karşı bir ulusal kampanya başlatmasını tavsiye etmekte.
Sn. Cumhurbaşkanı Türk ve Müslüman bir aileden geldiğini açıklayıp hakaret davası açmak yerine, keşke Sn. Arıtman’a, “Söyledikleriniz Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerine aykırıdır. Türkiye’de Ermeni kökenli de, Türk kökenli de Cumhurbaşkanı olabilir. Türkiye’de insanlar etnik kökenlerine göre kamu görevlerine getirilmez. Kamusal alandaki bireylerin etnik kökenlerinden söz edilmez. Etnik kökenler ya da dinsel inançlar bireylerin kendilerine ait bir konudur” biçiminde bir yanıt verseydi. Sn. Gül’e bu yakışırdı. Ve ne kadar daha iyi olurdu."