Eski Başbakan Yardımcı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe Mutabakatı’ndan haberi olduğunu söyledi. Erdoğan, görüşmeden bir süre sonra içeriği bilmediğini iddia etmişti.
Gezi Parkı olayları başladığı sırada penguen belgeseli gösterilen CNN Türk'te Taha Akyol'un sorularını cevaplayan Arınç, "Gezi'de yayın yasağı konulmasını engelledim, birileri penguen koysa da" ifadelerini kullandı.
Can Dündar ve Erdem Gül’e ‘ağır suçlamalar‘ yöneltildiğini belirten Arınç, “Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları ve diğer konularla bağlantı kuruyorum böyle bir suçtan dolayı tutuklanması ceza verilmesi normalde mümkün değil. Bu, yargının içine düştüğü veya düşürüldüğü bir durumdur. Bundan kurtulmak lazım” diye konuştu.
Arınç, hükümetin dış politikayı Meclis ile birlikte yürütmesi gerektiğini söylerken "Meydan mitinglerinde hamaset yaparak dış politika olmaz. Hamasetle tarih, şiir olur. Hamasete kapılıp aslanlar gibi çıkarsanız her an nota alabilirsiniz" dedi.
Arınç'ın, CNN Türk'te Taha Akyol'un "Eğrisi Doğrusu" programında yaptığı açıklamalardan satır başları şöyle:
Dolmabahçe Mutabakatında okunan metin hükümetin önüne gelinmişti. Oturma düzenine kadar her şey kararlaştırılmıştı. Cumhurbaşkanı'nın haberi olduğunu biliyorum, tahmin ediyorum. Yalçın Akdoğan anında haberi olduğunu aktarmıştı.
Ben kendisiyle konuşmadım ama Yalçın Akdoğan ve Mahir Ünal'ın haberdar ettiğini belirttiler. Belki kendisine yeterince bilgi verilmemiş olabilir. Bu işlerde ben anı anına bilgi verilmeden yapılacağını tahmin etmiyorum. Bazı arkadaşlarımız özel işlerini bile sorarken böyle bir görüntüye girmeden önce sormuştur. Ben böyle düşünüyorum.
"MİT TIR'ları konusunda, çok ağır suçlamalar var"
MİT TIR'ları konusunda, çok ağır suçlamalar var. Böyle bir suçtan dolayı ne tutuklanması, ne dava açılması, ne de mahkemenin bir ceza kararı vermesi mümkün değil. İddianame kabul edildi, olabilir. Şimdi yargının en ağır yaralarından birisi, savcılara böyle çok iddialı davalar açtırmak. Yargının içine düştüğü acı bir durumdur, bundan yargının kurtarılması gerekir. Hukuk herkese lazım. Sadece Can Dündar ve Erdem Gül hakkında açılan davalar da değil, bugün paralelle mücadele kapsamında açılan o kadar davalar var ki üstüme cübbeyi yeniden geçirmeyi arzu ediyorum. Bunlar, silahlı terör örgütü diye başlayan, öğrencilerinin önünden alınıp götürülen kadın öğretmenlerle, 2 aydır cezaevinden tutulan kadınlar. Yargının kendi içinde problemleri giderek arttı. Hâkim ve savcıların adalet ve vicdandan başka birtakım korkularla hareket etmesi, bugün en büyük sorun. Belli yerlerden talimatlar almaktan korkuyorlar.
"HDP dışında başka aktör yoksa onu güçlendirmek gerek"
Dağa kaç bin kişinin çıktığından haberi var mı milletin? Bu iş böyle bitmez, böyle de bitmeyecek. Bu işin bitmesi için çok önceden düşündüğümüz ve her türlü tehlikeyi göz alarak bugünlere getirdiğimiz sürecin aldığımız derslerle yenilenmesi lazım. Çözüm süreci adı da bayatladıysa, bu bir komisyon marifetiyle de olabilir. HDP dışında başka aktör yoksa onu güçlendirmek gerek. Çözüm süreci yarından tezi yok başlatılmalıdır. Tahir Elçi'ye açılan davanın ayıp olduğunu düşünüyorum, mutlaka beraat verilecekti kendisine.
"Öyle davalar var ki cübbeyi tekrar üstüme geçirmek istiyorum"
Paralel ile mücadele kapsamında açılan o kadar çok davalar var ki üstüme cübbeyi tekrar geçirmeyi arzu ediyorum. Bunlar silahlı terör örgütü diye başlayan ve öğrencilerinin önünden alınıp götürülen kadın öğretmenler iki aydan fazla cezaevinde tutuluyor. Maaşından artırıp, altınlarını bozdurup Bank Asya'ya para yatırdığı için silahlı terör örgütü suçlamasıyla yargılanıyor. İki tane çocuğu babasının yanında kalan kanserli annesini evde tek başına bırakan kadın öğretmenler şuanda cezaevinde yatıyor. Tahliye taleplerine dikkat edilmiyor. Davasını açmasını istenen savcı hiç oralı olmuyor. Ne zaman istersem açarım siz bana ne zaman dava açacağımı sormayın diyor. Bu soruşturma başlayalı bir yıl oldu.
Kendi içimizde latife ediyoruz, bizi de bi yere kayyum yapsalar diye, parası da güzelmiş.
'Trolliçe'ler
Akıllı ol, benim sözümü tut, sırtını sıvazlarım gibi sözler yazıyorlar. Bunların kim olduklarını az çok biliyoruz. Bugünkü görüşmelerimizden bile ne anlamlar çıkaracak akbabalar var. Kadınlarına bizim camiada ‘trolliçe' diyorlar.
Sakarya Üniversitesi'nden konferansa gidiyorum, tam konuya girmek üzereyiz sol tarafta bir AVM var, çok güzel bir mescidi var. Hanım da var yanımda, hemen gidelim dedim. Karşıladılar, tatlı ikram ettiler, çıktık. Belli bir haber kanalında itirafçı noktasında gelmiş bir zavallı tweet'ler atmış. Bülent Arınç'ın AVM'ye gitme sebebini FETÖ'nun has adamlarından birisidir, destek veriyor dedi. Soyadı Aslan da. Bu başka bir Aslan dediler, hayatı rezalet birisi. Ben niye oraya girdim, niye Cuma namazını kıldım, örgüte destek diye oraya girdim diyor.
Bunlar türedi ama inanın, ahlak dürüst insanlar çok fazla, bu durumlardan çok şikâyetçi.
"O fotoğrafları yayınlamak vicdansızlık"
Ben RTÜK'ten sorunluydum, bir problem görmedim yayın akışlarında. Selim Kiraz'ın başına silah dayanmış fotoğrafın yayınlanması çok yanlış. Vicdanları çok yaralayan, bir insanın yıllar sonra bile bu fotoğrafa baktığında bile gözyaşı dökeceği bir fotoğraf. (Aydın) Doğan'ın başına bir bere geçirerek terör örgütü mensubuymuş gibi fotoğraflarını yayınladılar, bu vicdansızlıktır. Sayın Cumhurbaşkanımız da çok iyi bilirler. Ben 2009'dan sonra RTÜK'ten sorumlu oldum. Terör olaylarının yayınlanma biçimleriyle ilgili düşüncelerimiz var. Paniğe sevk ediyor diye uluslararsı camiada yayınlar nasıl yapılıyor diye örneklerini aldık. Biz de çok kötü yapılıyor ama iyi yapılıyor. Medya patronlarını davet edelim dedi o zamanki Başbakan, şimdiki Cumhurbaşkanı. Ekim 2011'de, hafızamda tutuyorum. Herkes orada.
Oradakilerin hepsini temsilen Aydın Doğan konuştu: "Hepsini kabul ediyoruz, biz de terörle mücadeleyi destekleriz. Hassasiyetleri aynen uygulayacağız. Siz yönetmenlerle de bir konuşun, onlara da anlatsın, biz talimat vereceğiz" dedi. Doğan'a teşekkür etti Başbakan. Bana görev verdi, bundan sonraki süreci sen götür, diye. Bir toplantı için ricada bulundum. Yine bütün patronlar var. Turgay Ciner'le Zaman'dan kimse yoktu. Orada biz yine patronlara konuştuk, tamam dediler.
Doğan gurubuyla alakalı çok ciddi şeyler yazdılar. Aydın Doğan beyle bir şeyim yok. Özel hayatına saygı duyarım, bir şey bilmem. Mesut Yılmaz'la karşılaşmasından beri zaman zaman eleştirmişimdir, olayın öyle olmadığını kibarca anlatmıştır. Hakkında pek çok konuda yanlış düşündüğümü sonradan öğrenmiş birisiyim.
"Tahir Elçi'ye dava açılması ayıp"
Tahir Elçi hakkında bu dava açılamaz. Çünkü 2013 yılında Terörle Mücadele Kanunu'nun 7'nci maddesinin 2'nci fıkrasını değiştirdik, propaganda maddesidir. Şimdi orada, mesela 'Sayın Öcalan' dendiği zaman davalar açılmış, mahkûmiyetler olmuş. Şiddete, teröre çağrı olmadıkça propaganda unsuru olmaz, denildi. Kanun böyle düzenlenmişken Tahir Elçi hakkında dava açılmasının, mutlaka mahkeme beraat verecekti ama, bir ayıp olduğunu düşünüyorum.
"Hamaset yaparak dış politika olmaz"
Hükümet, dış politikayı Meclis'le birlikte yürütmeli. Hükümet tavrını temel esaslar çerçevesinde yürütür. Yüzyıllar öncesinde gelen bazı birikimlerle planlamış olabilirsiniz, düzgün gitmeyebilir. Sizin kabullerinizin yanlış olduğu ortaya çıkmış olabilir, cesaretli bir tavır takınmanız lazım. İsrail'le görüşmeleri ben yaptım, imzalanmadı. İsrail’in ne kadar ihtiyacı varsa bizim de ihtiyacımız var, diyor Cumhurbaşkanımız. Ben bunu 4 sene önce söyledim. İsrail devletini ilk tanıyanlardan birisi Türkiye. Dış politika açılımına ihtiyaç var. Meydan mitinglerinde hamaset yaparak dış politika olmaz. Hamasetle tarih, şiir olur, hamaset olmaz. Hamasete kapılıp aslanlar gibi çıkarsanız her an nota alabilirsiniz. Bakın 2 milyon Suriyeli mülteci hâlâ ülkemizde.
"Bilirim ama söylemem"
(Davutoğlu ve Erdoğan) Aralarında çift başlılık nedir bilmem. Ya da bilirim konuşmam. Biz şunu hatırlarız. Refah Partisi kapatılmıştı, Fazilet Partisi'nde toplandık; ancak kapanma durumu vardı. Parti kurulurken "bir köyde iki muhtar olmaz" dedik, laf arasında. Bazı konularda derin istişareler yapıyorlardır. Türkiye'yi böyle gül gibi idare ediyorlar.
"Habur'da yaşananlar talihsizlikti"
Bu konuyu burada konuşacağımızı bilerek geldim. 1 Mayıs 2009'da Başbakan Yardımcısı oldum ve aralıksız tüm hükümetlerde aynı görevi yaptım. Oslo'dan başlayarak sonraki Habur'daki talihsizliğe kadar süreç ve sonrasında MİT'in adayla yaptığı görüşmeleri daha da artırarak belli aşamada sürdürüldü.
Oslo sürecinde konuşulanlar, üçüncü bir dünya ülke ülkesinin de yer almasıyla ilgili oradaki görüşmelerin nasıl sızdığı ayrı bir konu. Bu bir şeyler ümit edilerek sızdırıldığını düşünüyorum. Deşifre olduğu da iyi oldu.
Oradaki görüşmeleri parti ve ya da hükümet üyesi değil, devletin bir yapısı olarak MİT'in görüştüğü de ortaya çıkmış oldu.Bunun üzerinden hükümet yıpratılmaya çalışıldı. Habur girişleri önemli bu konuda. Kapıdan girenler gösteriye dönüştürdüler. Sonra da Öcalan'ın talimatıyla geldiklerini söylediler.