Çeviri: Kerem Cihan Uluç
Libya'da devrilen diktatörün yerini silahlı milisler aldı. Suriye'de geniş kitleleri birleştiren bir hareket, 100 bin kişinin ölümüne sebep veren bir iç savaşa dönüştü. Suriye'yi radikal İslamcılar için âdeta bir sığınak haline getirdi. Tunus'ta ise politik ayrışmalardaki keskinlik yüzünden yeni anayasa tasarısı rafa kalktı.
Amerikan New York Times gazetesinde yayımlanan habere göre, şurası kesin; bölgenin otoriter liderlerinin oluşturduğu seçimlere fesat karıştıran, buyrukçu, statüko, Arap Baharı olarak bilinen son üç yıllık süreçte, yıkılmadıysa da, temelde ağır bir darbe aldı. Geçtiğimiz Çarşamba günü, Mısır'da açıkça belli oldu. Gücün tadına varan İslâmcı protestocular, geçmişin baskıcı tutumuna öfkeyle karşı çıktığı görüldü.
Burada net olmayan, alteratif modelin ne olduğu. Buna benzer birçok başkaldırı, sonrasında politik güçlerin yönetimdeki çatışması, ordu ve hükümetler arasındaki ilişkiler, dînin toplumsal hayattaki yeri ve vatandaşlıkla kulluk arasındaki fark gibi nedenlerden bir evrilme sürecinden, gerilemeye doğru gitti.
Ortadoğu tarihçileri ve analizciler Arap ülkelerini başkaldırmaya sevk eden, uzun süreli otokratik yönetim, ekonomik ve politik cansızlık aynı zamanda bu ülkeleri yeni hükümetler ve sivil bir toplum oluşturmakta yetersiz kılıyor. Bazı başkaldırı hareketlerinin amacına ulaşıp, yıllardır başta olan liderlerin devrilmesi başarılsa da, asıl amaç olan, demokrasi, insan hakları, benlik saygısı, sosyal istikrar, eşitlik ve ekonomik güvence gibi unsurların oluşturulması ihtimali, artık her zamankinden daha uzak gözüküyor.
Lübnan'ın An Nahar gazetesinden Sarkis Naoum Ortadoğu'daki durum hakkında, 'Bu ülkelerde yaşayan insanlar, rejimlerinde farklılıklar olsa da benzer bir buyrukçu ve baskıcı sistemde yaşıyorlardı. Bu bağlamda, eylemler ve başkaldırı kaçınılmazdı. Ancak, eski rejimi yıkmak isteyenlerin hiçbiri, ne Suriye'de, ne Libya'da ne Tunus'ta, ne de Mısır'da, eski rejimden kurtulmaları hâlinde sonra olacaklara hazırlıklı değildi' diye konuştu.
Arap Baharı, birçok yönden, lâikler,İslamcılar ve değişil dîni grupar arasındaki kızışmış, derin sosyal yarayı ve ayrılığı ortaya çıkardı.
Bir Şirketin Ortadoğu uzmanı olan Jeffrey Martini durumu 'politik kutuplaşmanın steroid etkisi altındaki hâli' olarak adlandırdı. Martini konuşmasının devamında 'Birbirini politikadan aforoz etmek isteyen taraflarla karşı karşıyayız' ifadelerini kullandı.
'Arap Baharı sonrasında Ortadoğu ülkelerinin 'harâbeye dönen' ekonomileri, daha öncesinde de yanlış yönde ilerliyordu' diyen Oklohoma Üniveristesi, Ortadoğu Çalışmaları Derneği başkanı Joshua M. Landis, ekonomik istikrarsızlık, artan genç nüfus, işsizlik, artan fiyatlar, eğitim sisteminin yetersizliği ,su kıtlığı gibi unsurların da bu isyanların çıkmasında en az politik baskılar kadar etken olduğunu aktardı. Landis bütün bu sayılan etkenler karşısında, Arap Baharı'nın etken olduğu ülkeleri 'kaybedenler' olarak nitelendirdi.
Tarihçiler, temelde yapılacak politik değişimlerin on yılları, hatta jenerasyonları aşabileceğine dikkat çekiyor. 1968 yılındaki Prague Ayaklanması'nın başarısız olmasına değinin tarihçiler, aynı zamanda Doğu Avrupa'daki değişimin yeşillenmesinde ve sonrasında 1990'larda Sovyetler Birliği'nin yıkılmasında katalizör görevi gördüğüne işaret etti.
1848'de Avrupa'da gerçekleşen devrimlere dikkat çeken tarihçiler, bu tip başkaldırılara elliden fazla ülkede katılım olduğuna ve bu gelişmeler ışığında aristokratlara sadık kalan askerî kuvvetlerin isyanları bastırdığına dikkat çekiyor. Ancak, bu gelişmeler ışığında da, yeni gelişen politik fikirlerin Avrupa tarihinin sonraki yüz yılını şekillendirdiğine vurgu yapıyor.
Yemen'de başlayan isyanlar sonucu uzun dönemdir başta olan Yemen devlet başkanı Ali Abdullah Salih'i deviren muhalif grubun lideri Muhammed el Sabri, en önemli kazancın, genel bir güçlenme hissi olduğunu söyledi.
el Sabri şunları söyledi; Her toplumun elitleri ve liderleri, ister devrimle ya da başka türlü biçimlerde istifa edebilir, 'benden bu kadar' diyebilirler, ama halklar istifa edemez, 'bizden bu kadar' diyemezler'