Gündem

Aramızdan ayrılalı 8 yıl oldu, Hrant Dink’i bu kez ailesi anlatıyor

'Mutlu bir aileydik o zamanlar. Masallarda rastlanabilecek bir mutluluk bizimkisi'

19 Ocak 2015 14:18

Serdar Korucu / CNN Türk

8 yıl önce gazetesinin önünde öldürülen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink her sene ölüm yıl dönümü 19 Ocak'ta anılıyor. Dink için çok şey yazıldı, çok şey söylendi. Ama hiçbiri ailesinin söylediği kadar etkili olmadı. Kim bilir belki de, Türkiye'nin bu günahının bıraktığı acıyı omuzlarında sadece bir gün değil, 365 gün taşıdıkları için...

19 Ocak 2007'de suikasta uğrayan Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink için ailesinin kameralar karşısına ilk geçişi, 24 Ocak'taki cenaze töreninden önceydi. Osmanbey Halaskargazi'yi dolduran kalabalığın karşısına saat 11:00'de, çocukları Arat, Delal, Sera ve geliniyle otobüsün üstünde çıkan Rakel Dink, eşi için kaleme aldığı "Sevgiliye Mektup"u okumaya başladı. O an Türkiye sustu. Herkes eşini kaybetmiş, daha doğrusu eşi katledilmiş bir kadının mesajını dinledi.

 

Rakel Dink ‘çutağına’ yani kemanına seslendi

 

Kendi ifadesiyle "çok acılı ve onurlu"ydu Rakel Dink, aşk mektubu kıvamındaki metni okurken. Önce eşine yanık bir sesle "Ah sevgilim" diye seslendi. Ardındansa ona taktığı lakapla "Çutağım" yani "Kemanım" diye hitap etti. "Bugün derinliklerin ışığa yükseldiği günün başlangıcıdır" diyen Rakel Dink, metanetle devam etti konuşmasına, İncil'den alıntılar yaptı, "Hiç kimsede, insanın dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur" sözünü hatırlattı.

 

‘Bir bebekten katil yaratan karanlık…’

 

Dink konuşmasında sadece vicdanlara seslendi. Öyle ki eşini vurduğunda 18 yaşın altında olan, tetikçi Ogün Samat için de mesajı vardı. "Yaşı kaç olursa olsun, 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim."

 

‘Onunla manşetler, konuşmalar,
yasaklar değişti’

 

Rakel Dink, eşinin hayatını kaybettiği caddede ölümden değil sonsuz yaşamdan, cehennemden değil cennetten, nefretten değil sevgiden söz etti. Yaşadığı derin acıya rağmen tek bir isteği vardı: Eşinin ödediği bedelin ardından sevginin kazanması... "O bugün Türkiye'de milat yaptı. Sizler de mührü oldunuz. Onunla manşetler, onunla konuşmalar, onunla yasaklar değişti. Onun için dokunulmazlar veya tabular yoktu. Kelamda dediği gibi yüreğinden taştı. Büyük bir bedel ödedi. Bedellerin ödendiği gelecekler Hrantları severek, Hrantlara inanarak olur. Nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutarak olmaz. Bu yükseliş karşısındakini kendin gibi görerek, kendin gibi sayarak olur." 

“Gözleri daha yorulmadan, bedeni daha yaşlanmadan, daha hasta olmadan, sevdiklerine doymadan kanat açtırdılar göksel cennete. Biz de geleceğiz sevgilim. Biz de geleceğiz o eşsiz cennete. Oraya yalnız ve yalnız sevgi girer."

 

‘Kucağımdan ayrıldın, ülkenden ayrılmadın’

 

Konuşmasının sonunda bir kez daha seslendi eşine. Konuşmasının satır aralarında Hrant Dink'in "Evet, biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin. Bu toprakları alıp gitmek için değil. Bu toprakların gelip dibine gömülmek için..." sözlerine atıf vardı. "Yaptıklarını, konuştuklarını kim unutabilir sevgilim? Hangi karanlık unutturabilir sevgilim? Olmuşları, olanları kim unutturabilir? Korku unutturabilir mi sevgilim? Yaşam mı? Zulüm mü? Dünyanın zevkü sefası mı sevgilim? Yoksa ölüm mü unutturacak sevgilim? Hayır, hiçbir karanlık unutturamaz. Ben de sana yazdım aşk mektubunu sevgilim. Bana da ağır oldu bedeli sevgilim. Bunları yazabilmeyi Hisus'a (Mesih İsa) borçluyum sevgilim. Herkesin hakkını herkese geri verelim sevgilim."

"Sevdiklerinden ayrıldın, çocuklarından, torunlarından ayrıldın, burada seni uğurlayanlardan ayrıldın. Kucağımdan ayrıldın. Ülkenden ayrılmadın..."

 

‘İçten bir amca - yeğen 
konuşmasından üç ay sonra...’

 

Hrant Dink'in ayrı düştüğü ailesinden ona seslenen bir diğer isim, 3 ay sonra yeğeni Maral Dink oluyordu. Agos Gazetesi'ne yazdığı yazısına, suikast öncesinde amcasıyla yaptığı samimi konuşmayı aktararak başlıyordu. En içten, en yalın haliyle... "Yıl 2006, aylardan Kasım. Okuldan eve dönerken yüzün geliyor gözlerimin önüne. Seni çok özlüyorum. Eve varınca telefonu elime alıp arıyorum seni. Nasıl olduğunu soruyorum önce. "İyiyim canım yavrum sen nasılsın?" diyorsun her zamanki içtenliğinle. Söylemeyi başarabileceğimden hâlâ emin değilim o an, ama birden dökülüveriyor duygularım dilimden: "Seni çok özledim ve sadece sesini duymak istedim amca." Şaşırıyorsun. Duygulanıyorsun. Kısa bir sessizlik geliyor ardından. Sarılıyoruz birbirimize o sessizlikte. Vedalaşıyoruz belki bilmeden. Aramızdaki en dolu ve en özel konuşmayı yapıyoruz beş dakika içerisinde. O akşam Rakel yengeme bunu anlattığını, ne kadar mutlu olduğunu sonradan öğreniyorum. Telefonu kapatırken huzur doluyor içim.

 

‘Mutlu bir aileydik o zamanlar’

 

"Mutlu bir aileydik o zamanlar. Masallarda rastlanabilecek bir mutluluk bizimkisi. Birbirimize olan sevgimiz ise bize özel. Ondan yok hiçbir yerde. Telefonu kapadıktan sonra mırıldanıyorum: "Bir de seni çok seviyorum amca.’ Duymuyorsun..."