İrili ufaklı 47 Avrupa devletinin üye olduğu Strasbourg merkezli Avrupa Konseyi, Ankara’nın aldığı bütçe katkı payını azalatma kararıyla sarsılmış durumda. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’a bir mektup göndererek Türkiye’nin bundan böyle teşkilat bütçesine en fazla katkı yapan devlet (Büyük Donör) statüsünden vazgeçmek istediğini belirtti ve bu amaçla gerekli işlemlerin başlatılmasını istedi.
6 Büyük Donör
Ankara’nın, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Rusya’nın ardından Avrupa Konseyi’nin bütçesine en fazla katkı yapan 6’ncı devlet konumuna yükselme düşüncesi ilk olarak Mevlüt Çavuşoğlu’nun Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) başkanlığı yaptığı 2010-2012 döneminde gündeme gelmişti. Ancak bu düşünce siyasi nedenlerden ötürü 2015 yılı başlarına kadar gerçekleşemedi. Karar, Tük hükümeti tarafından 2015 yılı başlarında verildi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 12 Mayıs 2015 tarihinde onaylandı, 1 Ocak 2016 tarihinde de yürürlüğe girdi. Türkiye, bu tarihten itibaren daha önce yaklaşık 14 milyon euro olan yıllık katkı payını diğer 5 Büyük Donör devlet gibi 33 milyon euro düzeyine çıkartmayı kabul etmişti.
Türk Dışişleri Bakanlığı’nın konu hakkında 13 Mayıs 2015 tarihinde yaptığı yazılı açıklamada bu girişim “Demokrasi ile hukukun üstünlüğü ilkeleri çerçevesinde insan haklarına geniş bir açıdan yaklaşan ve insan onuruna saygıyı ortak kültürümüzün öncelikli unsuru haline getiren Avrupa Konseyi’nin üye ülkelerde ortak değerlerin güçlendirilmesi bakımından oynadığı role verdiğimiz önemin somut göstergesi” olarak tanımlandı.
Türkiye’ye eleştiri
Türkiye’nin bütçeye katkı payını yükseltmesi, Avrupa genelindeki ekonomik kriz nedeniyle “sıfır büyüme” politikası ile yönetilen Avrupa Konseyi’nde sevinçle karşılandı. Türkiye’nin son iki yılda verdiği ekstra 40 milyon euro sayesinde teşkilatın teknik altyapısı yenilendi, tadilat çalışmaları başlatıldı, personel politikası nefes aldı.
Avrupa Konseyi’nde kimi çevreler Türkiye’nin bütçeye katkıyı artırma kararının ardında özellikle 2013’teki Gezi olayları sonrası yavaş yavaş Ankara’ya karşı eleştiri dozunu yükselten Avrupa Konseyi’ni “para karşılığı susturma” çabasının olduğunu söyledi. Fakat bunun böyle olmadığı, en azından öyleyse bile işe yaramadığı zamanla ortaya çıktı.
AKPM denetim süreci
15 Temmuz darbe girişimi sonrası Avrupa Konseyi’nin Avrupa İnsan Hakları Komiseri ve AKPM gibi bazı organlarının eleştirileri, Türk hükümeti ve AKP içinde rahatsızlık yaratmaya başladı. AKPM’nin bu yıl Nisan ayında, “demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti konusunda Avrupa Konseyi üyeliğinden kaynaklanan yükümlülükler yerine getirilmediği” gerekçesiyle Türkiye'yi 2004 öncesinde olduğu gibi tekrar siyasi denetime alması Ankara-Strasbourg ilişkilerini derinden sarstı. AKPM’nin kararı AB organları için de referans belgeydi.
Mevlüt Çavuşoğlu bu karar sonrası yaptığı bir açıklamada “Buna pişman olacaklar. Denetim sürecine almakla Türkiye’yi daha iyi denetleyeceklerini sanıyorlarsa bu bir siyasi karar. Hak etsek eyvallah. Denetim sonrasında diyalog sürecinde yapılan işlemlerin aynısını yapıyorlardı zaten. İki raportör geliyordu güzel işbirliğimiz vardı, aynı işbirliğini göremeyecekler” ifadelerini kullandı.
Vaclav Havel Ödülü sonrası kriz
Denetim süreci kararı henüz tazeyken AKPM her yıl Ekim ayında verdiği Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü’ne bu yıl, şu an Gülen yapılanmasından tutuklu yargılanan eski YARSAV Başkanı Murat Arslan’ı layık gördü. AKPM’nin bu kararı, Türk hükümeti için bardağı taşıran damla oldu.
AKPM bünyesinde 18 milletvekilinden oluşan Türk heyetine başkanlık eden AKP milletvekili Talip Küçükcan, ödül töreni sonrası Strasbourg’da yaptığı açıklamada Avrupa Konseyi’ni “FETÖ’yü destekler pozisyona girmek ve kendini kullandırmakla” suçladı. AKPM’nin, “darbe girişiminde bulunarak anayasal düzen ve seçilmiş hükümeti devirmeye teşebbüs edenlere ödülle meşruluk kazandırması kabul edilemez” ifadelerini kullanan Küçükcan, Türkiye’nin bu karara en şiddetli biçimde tepki göstereceğini söyledi.
Avrupa Konseyi'ne darbe
Ankara bütçe payını azaltarak 1949’dan bu yana üyesi olduğu Avrupa Konseyi’ni en hassas noktasından vurma kararı aldı. Dahası, bütçeye en fazla katkı yapan bir diğer ülke konumundaki Rusya da son bir yıldır benzer bir adım atmış durumda. Rusya, Kırım’ın işgali nedeniyle Rus delegasyonunu dışlayan AKPM’yi cezalandırmak için Avrupa Konseyi’nin 2017 bütçesine yapması gereken 33 milyon euro tutarındaki katkının 20 milyonluk bölümünü ödemeyi askıya aldı. Ocak 2018’de Rus heyetinin AKPM’ye dönüşü sağlanmazsa bu politikasını sürdürmesi bekleniyor.
Türkiye’nin aldığı kararın 2018’den mi yoksa 2019’dan itibaren mi yürürlüğe gireceği henüz netlik kazanmış değil. Ancak, 1 Ocak 2018’den itibaren yürürlüğe girer ve Rusya’nın bu yılki politikası da devam ederse Avrupa Konseyi bir yılda 40 milyon euro birden kaybetmiş olacak. Bünyesinde AİHM, AKPM, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Komiseri, GRECO gibi kurumları barındıran Avrupa Konseyi’nin birçok program ve projesi iptal edilecek. Bu da toplam bütçesi 350 milyon euro barajını dahi aşamayan Avrupa’nın bu en eski teşkilatı için varlıksal bir sorunun başlangıcı demek.
© Deutsche Welle Türkçe
Kayhan Karaca / Strasbourg