ELİF KARTAL / T24
Anjelika Akbar, Kazakistan’da müzisyen ve filozof bir baba ile müzisyen bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 2,5 yaşında piyano çalabilmeye başladı. Moskova Çaykovsky Devlet Konservatuvarı öğretim üyelerinin dikkatini çekerek konservatuvar bünyesindeki “harika çocuklar”ın girdiği okula kabul edildi. İlerleyen yıllarda Rusya Besteciler Kurulu tarafından “En İyi Genç Besteci” seçildi.
21 yıldır Türkiye’de yaşayan besteci Anjelika Akbar ile T24 için müzik, maneviyat, annelik, enerji, Türkiye ve son kitabı “İçimdeki Türkiyem” üzerine sohbet ettik.
'İstanbul'un baş mimarı yok mu?'
“İçimdeki Türkiyem” kitabınızda İstanbul’a geldiğinizde mimari yapıya şaşırarak “Bu şehrin mimarı yok mu?” diye tepki verdiğinizi belirtiyorsunuz. İstanbul’un sizi şaşırtan başka yönleri oldu mu?
Cihangir’de bir evde kalıyordum. Bir yandan binaların tek tek ele alındığında güzelliği dikkatimi çekti, bir yandan da o tekil güzelliğin arkasındaki enteresan bir uyumsuzluk. Bu yüzden ilk sorduğum soru “Bu şehrin baş mimarı yok mudur?” oldu. Benim için hiç alışmadığım enteresan bir yapıydı. Ben gittiğim şehirleri inşaat yönünden inceler ve uyum arardım. Ama İstanbul uyumlu şehir olamazdı. Çok eski zamanlara dayanan, geçmişten gelen bir kültürel mirasın yanı sıra yapılan modern, yeni ve gerçekten baş mimarı olmayan binalar barındırıyordu İstanbul, ama zamanla alıştım bu duruma.
'Türkler Türkler'i sevmiyor, 'Türk’ten adam olmaz' diyorlar'
“Türklere Türkleri sevdirmeye çalışıyorum” cümlesi size ait. Türkler Türkleri sevmiyor mu?
Hayır, sevmiyorlar, çok eleştiriyorlar. “Türk’ten adam olmaz” diyorlar, oysa ne kadar yanılıyorlar. Türkler çok güzel bir millet ve kendilerini eleştirmemeliler.
“İçimdeki Türkiyem”deki “m” harfi bu sevgiden mi kaynaklıyor?
Evet, ordaki “m” harfini yazmasaydım o kitabı yazamazdım. “M” harfi duygularımı, Türkiye’yi ne kadar bağrıma bastığımı anlatıyor.
Müzisyensiniz. “İçimdeki Türkiyem”de müzik hayatınızdan bahsediyorsunuz. Ancak kitabınızda benim çok etkilendiğim ve dikkatimi çeken diğer bir durum, bazı olayları önceden hissetmeniz. Deprem olacağını hissediyorsunuz, doğum yapacağınız zamanı hissederek doktorunuza bildiriyorsunuz. Bu durumu sanatla ilgilenmenize bağlıyorsunuz. Şu an gelecekle ilgili hissettiğiniz bunlara benzer olaylar var mı?
Her zaman var, bu durum benim hayatımın bir parçası. Örnek vermek istemiyorum. Ama rahatlıkla diyebilirim ki, hayatım önceden hissettiğim olaylarla örülü. Bu durum benim buraya gelmeden önce hayatla yaptığım bir anlaşma olabilir. Yaratıcı bana her yerden göz kırpıyor. Bu da hayatı daha derin ve anlamlı kılıyor. Ama diğer yandan da yaşamam gereken neyse mutlaka yaşıyorum. Bazen başıma gelecek olumsuz şeyleri de hissedebiliyorum, deprem gibi, hastalık gibi. Size bir örnek verebilirim. Geçen hafta sağlık problemim nedeniyle acil servise kaldırıldım ve ölümden döndüm. Zor kurtardılar beni ve bu durumu bir önceki gece rüyamda görmüştüm. Rüyamda bana “kimsenin dönmediği bir yere alınıyorsun” dendi.
'Bestelerimi de rüyamda görüyorum'
Ama alınmadınız ve kurtuldunuz...
Alınmadım çünkü rüyamda dar bir geçitten geçip son anda kurtuldum. Ter içinde uyanarak Allah’a şükrettim, tekrar uyudum. Ertesi gün ise hastaneye kaldırıldım. Kimse için hayat günlük güneşlik değildir, herkes için olumsuzluklar vardır, ancak olumsuz dediğimiz olaylar aslında olumsuz değildir. Her biri birer geçittir hayatta, her biri birer idraktır. Benim hastalığım nefes problemiydi ve ben nefes alabildiğimize şükretmem gerektiğini öğrendim. Artık aldığım her nefeste şükrediyorum. Benim için bu haftanın dersi budur: Alınan her nefese şükretmek.
Bestelerimi de rüyamda görüyorum. Birçok şeyi önceden seziyorum, ama şuna da inanıyorum. Aslında bütün insanlarda bu kabiliyet var. Sadece dikkat etmek ve oraya yüzümüzü çevirmek gerekiyor. Takdir ettiğimiz sürece bize işaretler veriliyor.
Bu işaretleri hissetmenin sizi huzursuz ettiği zamanlar olmuyor mu?
Hiçbir zaman olmuyor çünkü kaynağını biliyorum.
Web sayfanız www.bilincliinsan.com’da tavsiye ettiğiniz kitaplar arasında Barbara Brennan’ın kitapları yer alıyor. Enerji ile siz de ilgili misinizdir?
Elbette. Zaten evrende enerjiden başka bir şey yok ki. Ama benim bu konuya yaklaşımım zamanla değişti. Benim enerji konusunda gözüm her zaman açıktı, her zaman görüyordum, hissediyordum, duyuyordum. Bir de üzerine aldığım eğitimler benim algımı daha da yükseltti, tecrübelerimi daha da bilinçli hale getirdi. Ezoterik felsefe her zaman ilgimi çekti. Barbara Brennan eğitimi aldım, reiki eğitimi de aldım, ancak son dönemlerde bunları uygulamamaya karar verdim. Çünkü bu tekniklerden daha derin yöntemler keşfettim. Yolun daha da derinliklerine indim. Bu yolda maneviyat, algı ve idrak değişimi vardı. Fiziksel enerji aktarımı yerine müzik yoluyla enerji aktarımına yöneldim. Bizim bir bakışımız, bir niyetimiz, bir gülümsememiz etrafımızda sihir yaratabilir. Fiziksel olarak enerji aktaran kişilerde maalesef egonun geliştiğini fark ettim. Ben bunu yapabiliyorum, ben diğer insanlardan daha üstünüm gibi bir düşünce ortaya çıkıyor.
Sizin için önemli iki kelime var: Bağışlama ve sevgi...
Evet belki de “aşk” demek daha doğru. Aşk varsa bağışlama da vardır. Bu yenilenmiş bilinçle ilk defa sizinle mülakat yapıyorum. Bana bu konuda soru soran ilk kişi olduğunuz için daha önce fikirlerimi açıklama şansım olmamıştı.
'Nasıl yaptım bilmiyorum, ama doğumda sancılarımı durdurdum'
Doğum sırasında enerjinizle sancılarınızı durduruyorsunuz ve doktorlar inanamıyorlar. Nasıl başardınız?
Evet, bunu yaptım. Nasıl yaptığımı bilmiyorum ama böyle bir şeyin yapılabileceğinin canlı kanıtıyım. Bu tecrübem çok ciddi bir olaydı. Ancak ben bu durumu kendime mal etmiyorum. Benim gibi hissiyatları kuvvetli çok insan var, ancak korkudan dile getiremiyorlar. Bu bizim yeteneğimiz değil, bu başka bir güç ve hepimizin içinde var olan bir güç.
Peki biz içimizde olan bu gücü nasıl ortaya çıkaracağız?
İnanarak. Buna İman gücü diyebiliriz. İman kelimesini çok severim. İman bildiğimize inanmak değil, bildiğimize inanmak bilgi olur. Önemli olan bilmediğimize inanmak ve güvenmektir.
Ben hep şuna inanırım: Siz kendinizi olumlu yönde değiştirmeye başladıkça etrafınızda insanlar ve olaylar zincir halinde olumlu etkilenir. Ama insanları buna inandırmak zordur değil mi?
Kesinlikle, ben de aynı fikirdeyim. Evet zordur ama olsun, herkesin idrak süreci farklıdır. Zaten güzel olan da bu çeşitliliktir. Dünyadan 100 inanmayan eksilirse Allah 100 inanmayan daha yollar ki farklılık, çeşitlilik olsun. Evrendeki denge bu şekilde oluşur.
Müziğin gücüne inanıyorsunuz. Bu güç özel hayatınızı nasıl etkiliyor?
Müzik olduğu yerde o güç kendini gösterir. Müzik beni oluşturuyor, beni insan olarak, kişilik olarak, duygusal olarak örüyor. Müziğin kaynağını dünyada ya da beyinde görmüyorum. Hiçbir zaman bizim tam olarak algılayamayacağımız, duyguyla kaplayamayacağımız, global bir noktada görüyorum bu gücü. Bu gücü sadece kalbimizin derinliğinde hissedebiliriz. Müzik, hayatımda önemli bir yere sahip olduğu için geri kalan her şey o müziğin üzerinde inşa ediliyor. Müziği hayatımın bir ipi olarak düşünürseniz geri kalan her şey ipin üzerindeki inciler gibidir ve o bir kolyedir. Ben yorulmam, engel tanımam, hepsi kendi sırasında kendi dengesinde yol alır. Ben şu an sizinle konuşurken çalan müziği de dinliyorum, notalara ayırıyorum.
'Ben komik bir anneyim'
İki oğlunuz var. Anjelika Akbar nasıl bir anne?
Ben komik bir anneyim. Büyük oğlumun yaşı büyük olduğu için hayatındaki mesuliyet de daha büyük. Bu nedenle de onun hayatında bazen kızgın anne rolü oynamam gerekiyor, ama içimde kızamıyorum. Bazı anlarda çocuğunuza ders vermeniz gerekiyor, bu nedenle de kızıp bağırabiliyorum. Çocuğunuza müdahale etmeniz gereken durumlar olabiliyor, eğer babası etmiyorsa ben ediyorum. Eşim de bana şaşırarak bakıyor ve “sen arkadaş gibi bir annesin, rahat bir annesin, seni anlayamıyorum.” diyor.
Rahat anne olabilmenizin sebebi herkesi olduğu gibi kabullenmenizden kaynaklanıyor olabilir mi?
Evet, kabullenmeye çalışıyorum. O an çocuklarımın başına gelen olayların hayırlı olduğuna kendimi inandırıyorum. Yılbaşında oğlum için çok önemli olan fotoğraf makinası çalındı. O an sakin olmayı başaramadım ve mideme kramplar girdi. Beş dakika sonra olayı kendi içimde çözdüm, kramplar son buldu. Çok güvendiğim biri bana mide krampı son bulduğunda hayırlı bir durum gerçekleşeceğini ve fotoğraf makinasının ortaya çıkacağını söyledi ve hiç ummadığımız bir şekilde makina bulundu.
'Babamla hikâyem hüzünlüdür'
Baba-kız ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizin babanızla aranız nasıldır? Babanız hayatınızda nasıl bir rol oynar?
Farkında olmadan tam konuya değindiniz, enteresan. Bu konu biraz zor bir konu. Babamla ilişkim şahanedir, ama baba-kız gibi değilizdir. İki hafta önce bu konuda bir yazı yazdım. Annemle babam ben iki yaşındayken ayrıldılar ve ben yedi yaşıma gelene kadar benden sakladılar. Babamın benimle bir hoca ile talebe, daha sonra da iki meslektaş gibi bir iletişim şekli vardı daima. İkimiz de maneviyatla ilgileniyorduk, yakındık ama baba-kız gibi değildik. Yakın zamanda “Babalar ve Kızlar” adında bir kitap çıkıcak. Kitabın yayıncısı benden bir yazı yazmamı rica etti. Ben de “Babamla ilgili değil babasızlıkla ilgili bir yazı yazabilirim” dedim ve yazmak istemediğimi belirttim. Yazmamak için direndim, ama bir gece birden bire yazmaya karar verdim. Babamla ilgili ilk defa bir yazı yazdım. Babama çok şey borçluyum, ama babalık anlamında ondan bir ilgi görmediğim için benimki hüzünlü bir hikâyedir. Babama her zaman özlem duyarım, onu yıllardır görmedim, eşimle daha tanışmadı. Bu yazıyı yazdıktan sonra ilk defa babamı haftaya Kiev’e gidince göreceğim. Babamla ilgili düşüncelerimi artık kâğıda döktüğüm için bu düşünceler kafamda netleşti. Onunla yeni bir Anjelika olarak, farklı bir bilinçle buluşacağım ve onu farklı bir şekilde algılayacağım. Yazdığım yazıyı babama tercüme etmeyeceğim, çünkü şimdilik okumasını istemiyorum. Okuduğunda üzüleceğini düşünüyorum ve onu üzmek istemiyorum.
Yakın zamanda Twitter’da “Yeni proje veya eser öncesinde 'derin nefes alma' dönemim var, şu an o dönemdeyim” yazdınız. Yeni projeleriniz neler?
İki yeni projem var. Birinin üzerinde üç yıldır çalışıyorum. Bu projede ilahiler, türküler ve kendi bestelerim yer alacak, ancak bu bir konser olmayacak. Hayatımın projesi diyebileceğim bu projeye bir yolculuk demek daha doğru, hem benim için hem de salona gelen insanlar için bu bir yolculuk olacak ve biliyorum ki insanlar oradan geldikleri gibi çıkmayacaklar. Bu projede ses de olacak, görüntü de olacak, dekorasyon da olacak. Ama tamamlanması için yaklaşık bir yıl var, şu an derin nefes alma dönemindeyim.
İkinci projemin ismi “Üç Cemre.” Cemre düşüşü hep ilgimi çeken bir konu olmuştur, çünkü bu olay hem fizikseldir, hem de doğanın yenilenmesi, canlanmasıdır. Cemrede yer alan kozmik olayları, maneviyatı müzik diliyle anlatacağım. Akademik bir proje olacak.
Önemli bir not: Röportaj yapıldıktan sonra Kiev'e konsere gittim. Babam ile eşim tanışmış oldular. Babam hakkında yazı yazarken değiştim. Ben değişince, ilginç bir şekilde babam da değişmiş oldu. Ondan hiç beklemediğim hareketler beni hem şaşırttı, hem de yeniden "ayna" kuralının ne kadar kuvvetli bir şekilde çalıştığını hatırlattı!