Gündem

'Anayasa'ya göre kimseye Cumhurbaşkanı'na hakaretten ceza verilemez'

Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Kerem Altıparmak, Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasının AİHM içtihatlarına aykırı olduğunu söyledi

27 Aralık 2014 13:34
Işıl Öz

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasının Anayasa ve AİHM içtihatlarına aykırı olduğunu söyledi. "Cumhurbaşkanına hakarete ilişkin Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesinin AİHM içtihatlarına aykırı olduğunu dile getiren Altıparmak “Kimseye Cumhurbaşkanına hakaretten ceza verilemez” ifadesini kullandı.

Altıparmak "AiHM içtihatlarında açık olan şey, devlet başkanı sırf devlet başkanı olduğu için hakaret konusunda daha çok korunamaz, yani ona yapılan hakaretin devlete yapıldığı iddiası kabul edilemez. AİHM’e göre bu, sözleşmenin ruhuna aykırı olur; çünkü sözleşme tüm insanların eşitliği üzerine kurulu. Bu nedenle ayrı bir suç olarak, 'Cumhurbaşkanına hakaret suçu' diye bir suç olamaz. İkinci olarak siyasetçi daha fazla eleştiriye katlanmak zorunda, özellikle Tayyip Erdoğan gibi tarafsız olmadığı açık olan bir siyasetçi" açıklamasında bulundu.

T24’e konuşan Altıparmak’ın açıklamaları şöyle:  

Peki nasıl oluyor da Konya'da 16 yaşındaki bir lise öğrenci Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaretten tutuklanabiliyor?  

Çocuk tutuklandı; çünkü hakim AİHM içtihadını hiç dikkate almıyor. Bir çocuğun tutuklanmasının çok istisnai olacağını kabul eden Çocuk Hakları Komitesi yorumunu hiçe sayıyor. Hakaretten tutuklama olamayacağını, çünkü bunun orantısız bir adli kolluk tedbiri olacağını göz ardı ediyor. Yani bu kararın hiçbir tutar yanı yok.  

Bu süreçte ne yapmalı?  

Özünde yapabilecek çok bir şey yok ama bir kere böyle bir davada avukatların Anayasaya aykırılık iddiası ileri sürmesi lazım, AYM’ye götürüp hükmü iptal ettirmek için. Kesinleşmiş  olan vakalarda da ilgili AİHM kararları kullanılarak bireysel başvuru yapılabilir. Tutuklamaya sevk eden hatta dava açan savcılara karşı da bu ilkeler ileri sürülmeli. Ancak çok siyasi yönlendirmeyle alınan kararlar bunlar. Sadece hukuksal yöntemler yeterli olmayacaktır. Cumhurbaşkanı yüzlerce gazeteciye dava açıldığı ortamda, hala "Türkiye basının en özgür olduğu ülke" diyor. Yürütülen soruşturmalar hakkında fikir beyan ediyor, onaylıyor. Bu koşullarda ne denebilir ki? 

Böyle bir ülkede hukuk öğretmek ne hissettiriyor size? 

Çok sinir bozucu olduğu kesin, bir yandan da yaratıcı olmaya zorluyor bizi. Hukuk nihayetinde hakikati ve adaleti bulmak için bir araç. Yaptığımız işe sadece öğretme olarak bakmıyorum onun için. Yaratmak zorundayız bir yandan. Hukuk orada bir yerde mevcut bir formül sunmuyor ki. Karşımıza çıkan bir olayda adaletin ilkelerini yeniden yorumlamak, hukuku yeniden yaratmak zorundayız. Bizde dikkat ederseniz iktidar şöyle bir şey öneriyor, diyor ki "yasayı biz koyuyoruz, o zaman onun ne anlama geldiğini de yalnız biz söyleyebiliriz." Oysa her kural yoruma muhtaçtır. Bunu nasıl yapacağınız da adaletin ilkelerini nasıl yorumladığınıza bağlı. Bu nedenle yaptığımız iş bir yaratı. Aslında dikkat ederseniz, o yüzden ne kadar yasayla kapamaya çalışırlarsa çalışsınlar mutlaka açık veriyorlar.  

Nasıl?  

 

Adalet ve insan hakları ilkelerini dikkate almıyorlar, bunlara lafzi olarak uymak yetmiyor. Yani bakın mesela şimdi şu yeni İnternet yasası taslağı, diyorlar ki Anayasanın 22. maddesine uygun olacak. Anayasa sadece 22. maddeden, insan hakları da sadece haberleşme hakkından müteşekkil değil ki. Başbakan veya ilgili Bakan kamu düzeni bozuldu diye karar verecekmiş, 24 saat içinde de hakim onaylayacakmış. Bu 22. Maddeye uygun olacakmış. Kamu düzenini kim tanımlayacak? Bakan. Onayı kim verecek? Haziran ayından beri çok sorunlu olan, önüne gelen herşeyi onaylayan sulh ceza hakimleri. Bunun Anayasaya, uluslararası insan haklarına ve adalete uygun olduğunu iddia etmek en iyi ihtimalle fazla saflık olur.