Muzaffer Beken
AKP iktidarına karşı ülke geneline yayılan direniş hareketinin bir türlü sonlandırılmamış olmasından A. Görmüş oldukça rahatsız görünüyor. Taksim direnişini kötü göstermek, sulandırmak için elinden geleni ardına koymamakta kararlı görünüyor. Şu cümle ile "İdare'nin mahkeme kararına uymasının zorunlu olduğunu düşünürsek, bu da tuhaf bir açıklamaydı... Kimbilir, belki de Başbakan bu açıklamasıyla, belediyelerin yeni tadilat planlarıyla mahkeme kararlarının etrafından dolaşıp bildiklerini yapmaya devam etmelerini imâ etmiş ve “onu da yapmayacağız” demek istemişti." Tayyip'in ne kadar iyi niyetli olduğunu sinsice propaganda ediyor. Şimdiye kadar mahkeme kararlarına belediye başkanları arkadan dolanarak uymuyormuş ama bu karara uyacakmış. Neden uysun?
Yakın geçmiş, bugünü ve geleceği bize anlatır. A. Görmüş bakalım bizi doğru mu yönlendiriyor? Yoksa aklama gayreti mi var?
Her hangi bir direniş olmaksızın Başbakan'ın mahkeme kararına, özellikle Gezi Parkı ile ilgili mahkeme kararına uyar mı test edelim. 28 Mayıs 2013 gününe kadar hiç bir direniş yoktur. Taksim Projesine ilişkin açılan davada mahkeme 08. 02. 2013 tarihinde bilir kişilere keşif yaptırmış ve bir rapor hazırlanmıştır. Projenin aleyhine olan bu raporu davayı açan Meslek Odaları olumlu bulmuş, AKP uzantısı idare ise itiraz etmiştir. Henüz daha yargı kararını vermemiş, süreç devam ederken AKP'li İstanbul Büyükşehir Belediyesi iş makinelerini Gezi Parkı'na sürerek hukuku çiğnemiştir. 27 Mayıs 2013'te iş makineleri paletleriyle hukuku çiğneyen ve o durumu sonuna kadar savuna Tayyip mi mahkeme kararına uyacak?
İkincisi, evet, A. Görmüş'ün özellikle bilerek atladığı ve aynı zamanda yok saydığı İstanbul 6. İdare Mahkemesi kararıdır. Esas karartmayı bilerek ve isteyerek kimin yaptığı biraz sonra aktaracağım karar ile daha iyi anlaşılacaktır. 01. 06. 2013 tarihli gazetelerde yer alan haberler, İstanbul İdare Mahkemesi Taksim Gezi Parkı’na yapılması planlanan Topçu Kışlası projesinin yürütmesini durdurduğu şeklindeydi. Bütün medya da bu kararı kamuoyuna duyurmuştur. Tayyip'in bu kararı herkesten önce öğrenmiş olmasını tahmin etmek zor değildir. Yürütmeyi durdurma kararından sonra Tayyip "Bakın mahkeme tam bu aşamada yürütmeyi durdurma kararı veriyor" diyerek mahkemenin kötü niyetli olduğunu ima etmiştir. Ayrıca aynı tarihlerde direnişçilere "çapulcular, vandallar" diyerek saldırmış ve projede yer alan her şeyi yapacaklarını öfkeli hafif titreyen sesiyle açıklamıştır.
Ara sonuç; ortada iki tane yargı kararı var. Bu kararlara uymayan, hukuku çiğneyen bir de AKP iktidarı var. O zaman Tayyip'ten hiç bir şey yapmadan hukuka uyması beklenilir mi? Hukuk tanımaz iktidarın başı olan Tayyip'in Taksim Heyeti ile yaptığı görüşmede mahkeme kararını bekleyeceğiz ona uyacağız" demesi ne anlama geliyor? A. Görmüş komploculuk arayacağına esas olarak bu soruyu yanıtlaması gerekiyor.
Hiç bir diktatör, hele hele o diktatör megolamansa, halkın isteklerini durduk yerde karşılamaz. Çünkü o, halkı için en iyisini bilendir, en güzelini yapandır, onun yaptıklarına veya yapacaklarına karşı çıkmak en hafif deyimle art niyetliliktir. Onun için 01. 06. 2011'de "hedef 2023" diyerek açıkladığı Taksim Projesi en iyi, en güzel projedir. Bütün diktatörler en iyisini bilir. Her ne kadar her fırsatta "halk", "millet" diyerek o kitleye çok önem verdiklerini söylerlerse de kandırılmaya müsait bilgisiz olduklarına inanırlar. Onun için Taksim projesine sessizce karşı çıkmak diktatörü yapmaktan vazgeçirmez, yargı kararı olsa bile. Nitekim hiç bir direnişin olmadığı aşamada yargı kararı hiçe sayılarak iş makineleri harekete geçirilmiştir.
Yönetici sınıf ile yönetilenler arasında hak mücadelesi etkin direniş ile sonuca ulaşır. Bütün diktatörler devlet gücüne sahip oldukları için direnişin ilk günlerinde kitlenin yenileceği beklentisi içinde olurlar. Nitekim Tayyip'te "işin böylesine boyutlanacağı" anlamına gelen açıklamaları ile bu durumu itiraf etmiştir. Onun için ilk eylemler başladığında aşırı derece saldırgan üslup kullanmıştır. Direniş ülke geneline yayıldığında pabucun pahalı olduğunu görmüş, bu kez üslubunu yumuşatmak ve eylemlerin bitirilmesi için "mahkeme kararına uyacağız" açıklamasını yapmak zorunda kalmıştır.
A. Görmüş mahkemenin 6 Haziran kararı açıklanmış olsaydı "başta İstanbul olmak üzere Türkiye'nin tamamını etkisi altına almış bulunan yüksek tansiyon önemli ölçüde düşmez miydi? Hiç kuşkusuz düşerdi." sonucuna ulaşıyor.
Henüz daha imzalanmamış 6 Haziran kararı açıklansa eylemler biter miydi?
Bu soruya doğru yanıt bulabilmek için süreci iyi çözümlemek gerekir. Ancak çözümlerken kullanacağınız yöntem de çok önemlidir. Eğer siz benimsediğiniz iktidara karşı her hareketi komplo mantığı ile açıklamaya kalkışırsanız sürecin dinamiklerini anlayamazsınız. Ama sürecin taraflarının tutum ve davranışlarını, kullandıkları araç ve yöntemleri, taleplerini değerlendirirseniz doğru sonuca ulaşırsınız. Önce burada çatışan iki gücün varlığını kabul etmek zorundayız. Bu güçlerden birisi iktidar, diğeri de halktır. Efendim onlar marjinaldir, onlar çoğunluğu temsil etmezler diyerek halk kitlesinin dışında bir varlıkmış gibi görürseniz daha baştan yanlış yapmış olursunuz. Hiç bir ülke de gidişatı beğenmeyenler top yekun kalkışma içinde olmaz. Devrimlerde de tüm insanlar devrim diye sokaklara dökülmez. Gezi Parkı direnişi gibi kendiliğinden hareketlerde özellikle toplumun uyanık kesimlerini oluşturan aydınlar, üniversite gençliği ve orta sınıf ilk tepkiyi veren, ilk kıvılcımı yakandır. Gezi parkında yakılan bu kıvılcım İslam Türk diktatörlüğünden rahatsız olan tüm kesimleri etkilemiş, herkes rahatsızlık duyduğu noktadan direnişe katılmıştır. Bu çatışmanın esas alanı Taksim'dir dolayısıyla da Taksim direnişinin taleplerine iktidarın vereceği yanıt eylemin bitip bitmemesini belirler. Proje aleyhinde olan her yargı kararı iktidarı, yani Tayyip'i güçlendirmez, tersine iktidara karşı direnenleri güçlendirir. İktidar büyük olasılıklar mahkemenin 6 Haziran kararını biliyordu ama kendi aleyhine olduğunu ve eylemcileri haklı çıkardığı için böyle bir karardan haberi yokmuş gibi davrandı. Çünkü Tayyip'in bütün açıklamaları her şeye rağmen Taksim projesini gerçekleştirmek şeklindedir. Mahkemenin kararı şimdi orta yerde duruyor, peki Tayyip Taksim projesinden vazgeçtik diye bir açıklama yapıyor mu? Hayır yapmıyor ve ısrarla böyle bir açıklama yapmaktan kaçınıyor. Eğer direniş olmazsa ne yapıp yapıp mahkeme kararı bir şekilde engelleyici olmaktan çıkarılarak Taksim Projesi gerçekleştirilecektir. Ayrıca mahkemenin bu kararının yarın bir gün değiştirilmeyeceğinin garantisi de yoktur. Yargıçları, savcıları bir yerden bir yere alıp vermek iktidarın elindedir. Nitekim geçmişte buna benzer çok şeyin yaşandığına bu ülkede tanık olduk. Onun için efendim yargı kararı açıklansaydı Tayyip'te bu karara uyacaktı ve eylemler bitecekti ama bilenlerin, yani Meslek Odalarının kötü niyetinden dolayı bu karar kamuoyundan gizlendi sonucuna gitmek komplocu mantığın ürünü olduğu gibi aynı zamanda karizması iyice çizilmiş olan Tayyip'i ve onun devletini aklama gayretidir. Ayrıca Taksim direnişçilerin hedefinde mahkeme kararı açıklansın diye bir talep yoktu. Direnişçilerin 7 talebi bilindiği halde işi getirip mahkeme kararına bağlamak toplumsal mücadeleleri hiç anlamamak anlamına gelmektedir.
Alper Görmüş, AKP iktidarını hedef alması gerekirken Meslek Odalarını zan altında bırakan hedef şaşırtıcı yazmaktadır.
Yazdığı yazı ile ki önceki yazısında aynı içeriktedir, Gezi Parkı merkezli ülke geneline yayılan direniş eylemleri aynen iktidar sahipleri ve onun yalaka medyasının dediği gibi dış merkezli komplodur. Ve bu mantığını kanıtlamak içinde Meslek Odaları kararı bildiği halde gizledi çünkü amaçları AKP ve onun lideri Tayyip Erdoğan'ı yıpratmak, hatta dili varmıyor ama darbe ortamı oluşturmaktı demeye varmaktadır. Yazısının sonunda siyasi iktidara, hakimlere sorduğu sorular tamamen "tarafsız" görünüm vererek inandırıcı olma gayretidir, çünkü yazının bütünündeki mesaj Meslek odalarını suçlu gösterme gayretidir.
Bir kişi olayları sürekli komplo mantığıyla açıklıyorsa, kendince olumsuz olan her gelişmeyi komplo mantığıyla çözümlemeye çalışacaktır. mahkeme kararına ilişkin A. Görmüş'ün yaklaşımı yine komplo mantıdır.
Peki neden TMMOB Görmüş'ün hedefindedir?
Mesleki sorumlulukları gereği kamuyu ilgilendiren ve kendi sorumluluk alanlarına ilişkin AKP icraatlarına karşı yargıda hak aramaları Tayyip'i çok rahatsız ediyor olması belki A. Görmüş'ü fazla etkilememektedir ama neredeyse her direnişte, her eylemde yer almalarından çok rahatsızdır. Çünkü A. Görmüş askeri vesayet rejimini yenen AKP bu memlekete gerçek demokrasiyi getirecektir inancındadır. Onun iktidarına karşı her toplumsal başkaldırı yersizdir, direnişçiler eylemciler ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar sonuçta darbe ortamına zemin hazırlamaktadırlar. TMMOB'ta bilerek bu ortamı hazırlayanların içindedir. Bu yüzden mahkeme kararının kamuoyu tarafından bilinmesi kasıtlı olarak engellenmiştir.
Bitirirken şu paragrafı yazmadan duramayacağım: muhalif gazeteciler değil, hükümet için sorun olan gazeteciler gazetelerden, televizyonlardan tasfiye edilirken her hangi birine A. Görmüş sahip çıkıyor mu? Kocaman bir hayır. Geçtiğimiz günlerde TMSF marifeti ile hükümetin eline geçen Akşam gazetesi ve SKY Türk televizyonundan "zararlı gördükleri" bir çok gazeteci tasfiye edildi A. Görmüş'ün hiç sesi çıktı mı? Bir süre kendisi ile birlikte Medya kronik köşesini hazırlamış olan Kürşat Bumin'in Yeni Şafak gazetesindeki köşesi kapatıldı ağzını açıp hiç bir şey dedi mi? A. Görmüş'ten tık yok.