Gündem

Alper Görmüş'ten gazetesine eleştiri: Bir varsayım 'hakikat' gibi sunulamaz!

Gazeteci Alper Görmüş, yazarlık yaptığı Türkiye gazetesinin 'Marmaray'a gezi sabotajı' başlıklı haberini eleştirdi

05 Kasım 2013 17:52

Gazeteci Alper Görmüş, Türkiye gazetesinde, "Türkiye'yi yakıp-yıkan provokatörler şimdi de imdat frenlerini hedef aldı" sözlerinin yer aldığı “Marmaray'a gezi sabotajı” başlığıyla manşetten verilen habere ilişkin, "bu manşetin problemi, bir varsayımı 'hakikat' gibi sunmasında..." sözleriyle eleştirdi. Görmüş, ortada sadece gazetenin varsayımı olduğunu belirterek, "bir varsayım ne kadar kuvvetli olursa olsun, kendi başına bir haber olamaz; güçlü bir varsayımın peşine düşüp onun “hakikat”le mesafesini kurcalamak bir gazetenin sadece hakkı değil görevidir de!" dedi.

Alper Görmüş'ün Türkiye gazetesinde (5 Kasım 2013) "Varsayımdan haber olmaz!" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:


Varsayımdan haber olmaz!

 


Bir ülkede bir gazete, toplum içinden birilerinin, kendileri de dahil herkesin faydasına olacak bir toplu taşıma aracını sabote etmek için faaliyet yürüttüklerini ve bunu da sırf onaylamadıkları bir iktidarı güç duruma düşürebilmek için yaptıklarını bir manşet haberle iddia etse...
O gazetede yazan ve gazetesinin manşetini eleştirmeye karar veren bir yazar, yaşadığı toplumda ruh halleri gerçekten de öyle olan birilerinin varlığına inandığı için, eleştirisini, “Bizim gazetenin yazı işleri delirdi galiba, hiç böyle bir şey olabilir mi?” sorusunun üzerine oturtamasa...
Lütfen cevap verin, gözünüzde nasıl bir ülke canlanırdı?
Lafı, gazetemizin dünkü manşetine getirmek istediğimi anlamışsınızdır... Hatırlayacaksınız, gazetemize göre, Marmaray’da ilk günlerde ortaya çıkan aksaklıklar, “Geziciler” diye tanımlanan birilerinin bilinçli faaliyetinin bir ürünüydü.
***
Gazetemizin manşetini “toplumda böyle birilerinin asla olamayacağı” noktasından eleştiremeyeceğimi söyledim, peki hangi açıdan eleştiriyorum?
Oraya geleceğim, fakat ondan önce toplumdaki bazı insanları bu “akıl dışı” tavra yönlendirebileceğini düşündüğüm psiko-siyasi ortam hakkında bir şeyler söylemek istiyorum.
Bilenler bilir... Ben 3 Kasım 2002’den beri iktidarda bir “düşman”ın bulunduğuna inanan milyonlarca insanın varlığına işaret ediyor ve bu insanların “düşmanı imhayı hedefleyen mücadele”sini hesaba katmaksızın Türkiye’deki politik mücadelenin anlaşılamayacağını savunuyorum.
Bazıları, bu kesimlerdeki sertliğe, karamsarlığa, negatifliğe ve nihayet ülkeyi yönetenlerde en küçük bir olumluluk bulamamasına  şaşırıyor. Oysa şaşıracak bir şey yok: Kendinizi bir an için yabancı güçlerce işgal edilmiş bir ülkede direnişçi olarak düşünün. İşgalcilere karşı en küçük bir sempati besler miydiniz?
Bir soru daha: Ülkeyi işgal altında tutan bir yabancı güce karşı mücadele ederken, o gücün halkın hayatını kolaylaştıracak girişimlerini (mesela susuz bir bölgeye su getirmesini) destekler misiniz? Hiç şüphesiz hayır. Hatta tam tersine, gider, o su borularını bombalarsınız!
Ezgi Başaran, Marmaray’ın oluşturduğu “mutsuzluk”tan söz etmişti geçenlerde:
“Denizin altından tüp geçiyor, Asya ile Avrupa zırt diye bağlanıyor ve bu küçümseniyor. Yahut gözüne tarçın tanesi kaçsa kör oldu yaygarası koparılıyor. Yaygara olsa yine bir derece... Kör oldu diye seviniliyor. Oley be! Marmaray bozuldu! Filan. Pes bu kadarına.” (Radikal, 31 Ekim 2013).
Bence “pes” değil!
Ülkesinin işgal altında olduğunu düşünen bir direnişçinin duygusu tastamam böyledir ve duygusu böyle olan birileri gidip Marmaray’ın el frenlerini gerçekten de çekebilir! Bu arada Ezgi Başaran’ınki türünden haklı eleştiri sahiplerinin payına da, küçük kişisel konforları uğruna ülkesinin bağımsızlığını ve onurunu satmak suçlaması düşer.
***
Gelelim gazetemizin manşetine...
Bu manşetin problemi, bir varsayımı “hakikat” gibi sunmasında...
Güçlü bir varsayımın peşine düşüp onun “hakikat”le mesafesini kurcalamak bir gazetenin sadece hakkı değil görevidir de;
fakat Türkiye’nin yaptığı şey bu değil.
Ortada böyle bir çaba yok, dolayısıyla bir kanıt da yok, sadece gazetenin varsayımı var ve bir varsayım, ne kadar kuvvetli olursa olsun, kendi başına bir haber olamaz.
Yani? Yanisi şu: Gerçekte ortada bir haber de yok!