Hürriyet yazarı Uğur Gürses Türkiye ile Almanya'nın ilişkilerinin bozulmasının ekonomiye olası etkilerini değerlendirdi. Alman yetkililerden gelen açıklamalarda Türkiye'nin turizm, dış ticaret ve yatırımlarındaki gelirlerinin değişebileceğini belirten Gürses, "Bunun tüm Avrupa Birliği politikası haline dönüşmesi olasılığı var" dedi.
Uğur Gürses'in "Almanya krizinin potansiyel riskleri" başlığıyla Hürriyet gazetesinde yayımlanan (22 Temmuz 2017) yazısı şöyle:
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in durumun “ciddi bir kriz” olduğunu resmiyete döken açıklaması henüz gelmeden, Ankara’da diplomatik nabzı iyi tutan bir arkadaşım “Ekonomik adımlar gelecek gibi” dediğinde; “hiçbir ülke o kulvara çekmek istemez” diye yanıtlamıştım. Ancak Almanlar epey kararlı görünüyor. Bu konuda neredeyse tüm partilerin, “sert bir politika izlenmesi” konusunda siyasi bir birlik ve mutabakat içinde olmaları, daha da fazlasına; bunun tüm Avrupa Birliği politikası haline dönüşmesi olasılığı var.
Almanya, Türkiye ile kabaca 35 milyar dolarlık bir ticaret hacmine sahip. 2005’ten bu yana Türkiye’de yapılan doğrudan yatırım miktarı ise 8.7 milyar dolar. En yüksek döneminde 5.5 milyon turist gönderen bir ülke.
Peki nedir Türkiye’nin risk alanları?
Almanya, özel kesime yasak ya da ambargo gibi doğrudan ekonomik kısıtlama adımları yerine, olasılıkla önce savunma gibi siyasi kararla ihraç ettiği ürünleri kısıtlayacak görünüyor. Ekonomik ve ticari alandaki adımlar, özel kesime yasak koyma biçiminde olmayacaktır. Ancak “sinyal etkisi”, sadece Alman iş kesimine ve yurttaşlarına değil Avrupa ve hatta Japonya’ya uzanan bir coğrafyada etkili olabilir. Asıl, Almanya tutumunu Avrupa Komisyonu’na taşırsa ve de benimsenirse en başta, hali hazırda Türkiye’ye 9.5 milyar Euro’luk fon sağlamış olan Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ile Avrupa Yatırım Bankası (EIB) gibi kurumların fonlarının akışına blokajlar söz konusu olabilir.
Alman yetkililerden gelen açıklamalarda üç ana nokta beliriyor; seyahat uyarısıyla turizm, ihracat garantisi musluğunun kapanması ya da azaltılmasıyla dış ticaret, yatırım kredilerinin kesilmesiyle doğrudan yatırımlar.
İhracat ve yatırım garantisi altında Almanya’nın kendi şirketlerine Türkiye için sağladığı hükümet imkanı, 2016 sonu itibariyle 8.9 milyar Euro görünüyor. Bu mevcut stok. 2015’te Türkiye’ye sağlanan ilave imkan 2.1 milyar Euro olurken, 2016’da düşürülmüş: 1.1 milyar Euro. Almanya’dan ithalat yapacak Türk şirketlere sağlanan Hermes kredilerinin azaltıldığı zaten konuşuluyordu. İlave yeni imkanların sağlanmaması, mevcut stoktan kısa vadeli olanların da azaltılması ya da yenilenmemesi; hem finansal açıdan hem de Türkiye’deki yatırımların hayata geçmesi açsısından daraltıcı olabilir.
Ne Almanya’dan ne de Türkiye’den tek taraflı ya da karşılıklı olarak “karşı taraftan mal almama” çağrısı ya da önlemi geleceğini sanmıyorum. Hiçbir taraf karşı tarafa zarar vereyim derken sonuçta kendisine zarar verecek adım atmak istemez. Bu yüzden, ihracat ve ithalatta mevcut koşullarda pek değişiklik beklenmemeli. Almanya’dan yıllık 19.4 milyar Euro’luk ithalat yaparken, 12.7 milyar Euro’luk ihracat yapıyoruz. İthalatımızın kabaca yüzde 45’i makine ve araçlardan oluşuyor.
Asıl hikaye “yan yollarda”; nakit finansal imkanlarda. Doğrudan değil, ama Almanya’nın güçlü olduğu Türkiye’nin de görece zayıf olduğu alanlarda risk var. “Yan yollar” da; açık bir yasaklama yapmadan, Türkiye’ye gidenlere ve iş yapanlara, kredi imkanı sağlayan özel kesime “telkinde bulunmak” olabilir.
Turizmde zaten var olan kanamanın hızlanması olasılık dahilinde. Yasak koymadan ama sıklaşan ve tedirginlik dozu olan seyahat uyarıları Alman turist girişlerini aşağı çekebilir. Avrupa’daki IŞİD saldırılarının başlaması ve Türkiye’deki bombalı terör saldırıları sonrasında başlayan düşüş, referandum öncesindeki Hollanda ve Almanya gerilimi ile hızlanmıştı. Bu devam edecektir. Nitekim “Türkiye’ye kısa süreli seyahatlerde adınızı konsolosluklara yazdırın” çağrısı yapıldı. 2015 Mayıs’ında son 12 aylık dönemde 5.4 milyon Alman turist gelirken, 2016 mayısında 3.6 milyona düştü. Bu düşüş hızlanabilir. Doğrudan yatırımlarda ise; Almanya’da yerleşik kişi ve şirketlerin Türkiye’deki doğrudan yatırımlardaki payı yüzde 5 civarında. Son iki yılda Almanya’dan gelen doğrudan yatırım ortalama 450 milyon dolar seviyesinde. Buradan “yaralayıcı” bir etki potansiyel olmasa da, “sinyal etkisi” gölgeler.
Finansal alanda ise Alman bankalarının Türkiye’deki banka ve şirketlere tahsis edilen kredi imkanlarında (line) daralma söz konusu olabilir. Alman finans kuruluşlarının 2013’ten bu yana ölçülü biçimde bir risk azaltması yaptığı da dikkat çekiyor.
Alman bankalarının Türkiye’ye ilişkin taşıdıkları finansal risk toplamı 2013 ortasında kabaca 20 milyar dolar iken, bu yıl ilk çeyrek sonunda 12.7 milyar dolara gerilemiş. Yani yüzde 35 düşüşle, kabaca 6.9 milyar dolar azaltılmış. Bu devam ettirilebilir. Bu da orta vadede dış ticarette daraltıcı etki yaratabilir.