Süddeutsche Zeitung'daki yorumda, Türkiye’deki darbe girişimi ele alınarak, ordunun durumuna dikkat çekiliyor.
“Türkiye’de halkın her türlü siyasi partiden çok orduya destek verdiği dönemler yaşandı. Kimse bu yılların geri gelmesini istemiyor ancak güvenebileceği bir ordu istiyor. 15 Temmuz akşamı ülkeyi koruması gereken askerlerin silahlarını TBMM binasına doğrultması insanları derinden sarstı… Şimdi Cumhurbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan kendi çıkarları doğrultusunda ordudaki komutanların etkisini azaltmayı başardı. Erdoğan istenmiyordu. Ordu tarafından kendini tehdit altında hissetmemek için ordunun elindeki iktidarı aldı. Ancak şimdiki durum şunu gösteriyor: Ordu, devlet içinde devlet gibi davranmaktan hiç vazgeçmemiş. Orduda hâlâ gerçek şeffaflık ve kontrol eksikliği var. Bu nedenle de Türkiye’nin yeni bir orduya ihtiyacı var.”
Alman basınında bugün ele alınan ağırlıklı konuyu ise Cuma akşamı Münih’te düzenlenen ve 9 kişinin ölümüne yol açan saldırı oluşturuyor. Terör bağlantısı olmayan 18 yaşındaki İran asıllı bir Alman vatandaşı tarafından düzenlenen saldırı sonrasında fail başına kurşun sıkarak intihar etti.
Frankfurter Rundschau gazetesindeki yorumda saldırıya ilişkin şu satırlar göze çarpıyor.
“Würzburg’daki baltalı saldırıdan sonra böyle eylemlerin sadece İslamcı aşırılıkla açıklanamayacağı görüldü. Bugüne kadar elde ettiğimiz bilgilere göre, Nice, Würzburg ve Münih’teki saldırılarda faillerin ruhsal bozuklukları da rol oynuyor. Kurbanlar için katilin güdüsünün ne olduğunun önemi yok. Ancak toplum için önemi var. Sorun şu: Eğer daha çok polis görev yapar ve şiddet içeren bilgisayar oyunları yasaklanırsa Münih’tekine benzer saldırılar engellenebilir düşüncesine bizi inandıran siyasetçilerin güvensizlik yaratması. Özellikle de böyle durumlarda, insanları isyana sürüklemeyen, yanlış ümitler yaratmayan ve tehlikeli havayı iyice kışkırtmayan temkinli siyasetçilere ihtiyacımız var. Zira yanıt çoğu zaman daha çok poliste değil, daha çok psikolog ve sosyal danışmanın görevlendirilmesinde yatıyor.”
Kölner Stadt Anzeiger gazetesinde bir cinnet eylemi olduğu belirlenen Münih'teki saldırıya ilişkin şu görüş dile getiriliyor:
“Bizim ülkemiz de sürekli tehdit altında. Siyasetçiler, istihbarat birimleri, uzmanlar, herkes hep bir ağızdan her an için saldırı düzenlenebileceğini söylüyor. Bu sürekli devam eden gerginlik, saldırının yaşandığı akşam televizyondan yapılan anlamsız yayınlar ve internet ortamında çok erken yapılan spekülasyonları açıklıyor. Bizi ve toplumumuz değiştirecek olan işte bu tehdit. Cinnetten teröre kadar şiddetle mücadele daha profesyonel olacak, bunlara verilecek tepkiler de öyle. Önemli olan birlikte durmaya hazır olmamız.”
Stuttgarter Zeitung'da ise her türlü saldırı karşısında Almanya'nın ve Batı'nın değerlerini koruması gerektiği vurgulanıyor:
“Tartışmaların sonunda yine Almanya ve Batı’nın korumak istediği ve korumak zorunda olduğu değerlere geliyoruz. Politikacıların bu konudaki konuşmalarından en etkileyici olanı Utoya ve Osla’daki korkunç saldırılardan bir kaç gün sonra doğru sözleri bulan Norveç Eski Başbakanı Jens Stoltenberg’a ait: “Hala şoktayız ama değerlerimizden vazgeçmeyeceğiz. Buna verilecek yanıtımız şu: Daha fazla demokrasi, daha fazla açıklık, daha fazla insanlık.” Dünyada her şeyin ters gidiyormuş gibi göründüğü bu günlerde, bu sözler verilecek doğru sinyali oluşturuyor. Nefret ve yıkıcılık her şeye rağmen geleceğe duyulan güvenle alt edilebilir. Bu bizim naif ve savunmasız olacağımız anlamına gelmiyor. Ancak düşmanlarımıza karşı değerlerimizi içte ve dışta savunmamız gerekiyor. Münih kenti ve halkı, geçen Cuma günü bunun nasıl yapılacağını gösterdi.”