Dünya

Almanya'dan notlar...

25 Şubat 2009 02:00
Gürsel Köksal bildiriyor...

“90'lı yıllarda binlerce Kürt iz bırakmadan kayboldu. Türk makamları şimdi cesetleri arıyor.” Frankfurter Rundschau'da yayınlanan “Şırnak'ın ölüm kuyuları” başlıklı röportajda şimdi Ergenekon örgütü üyeliğiyle suçlanan subayların sorumluluğunda, Güneydoğu'da Kürtlerin işkenceden geçirildiği ve cinayetler işlendiği iddiaları ortaya atılıyor. Yazıda, İnsan Hakları Derneği'nin Diyarbakır şubesinde iz bırakmadan kaybolmuş yaklaşık 1500 kişinin dosyasının bulunduğu belirtiliyor. Ankara'daki politikacıların ve adli makamların şimdiye kadar bu konuyu görmezden geldiklerine, ancak Ergenekon soruşturmalarıyla bu iddiaların ele alınabilme şansının doğduğunu öne süren yazıda, bu durumun kaybolanların yakınlarının cesaretlenmesini sağladığı ve şubat başından itibaren bu yoldaki taleplerin yoğunlaştığı belirtiliyor. Söz konusu ciyanetlerin işlendiği dönemde politikacıların bu durumdan ne ölçüde haberdar olduğu sorusuna da dikkat çekilen yazıda, özellikle eski Başbakan Tansu Çiller'in açıklamalarına değiniliyor.

Öte yandan Başbakan Erdoğan'ın da Ergenekon soruşturmasındaki gerçek hedefinin ne olduğu yolundaki değerlendirmelerin de ele alındığı yazıda, “Muhalifleri İslamcı muhafazakâr Başbakan'ın Ergenekon soruşturmalarıyla karşıtlarını susturmayı hedeflediğine inanıyor” deniliyor. Silahlı Kuvvetler yönetiminin Erdoğan'ın gizli bir İslamcı gündemi olduğundan kuşkulandığına da dikkat çekilen yazı şöyle devam ediyor: “Genelkurmay, saygın subayların darbeci olarak olarak mahkum edilmesine göz yumacak mı? İşte bu arka plan nedeniyle Şırnak'taki ölüm kuyularındaki araştırmaların çok önemli bir sembolik anlamı var. Türkiye burada kendi karanlık ruhunun derinliklerine iniyor ve ülkenin gerçek iktidar gücü olarak kabul edilen, güvenlik güçleri, siyaset, adalet ve organize suçun örgüsünü, 'derin devlet' denen şeyi araştırıyor.”

* Almanya'daki en büyük İslami çatı örgütü olan ve yöneticilerince bir sivil toplum örgütü olduğu ileri sürülen DİTİB'le (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) ilgili “Türkiye'den atanan diplomat konumudaki görevliler aracılığıyla yönetiliyor” suçlamasına Evrensel gazetesinden destek. Gazetenin Avrupa baskısında yer alan uzun bir haberde, 1984'te kurulan DİTİB'in genel başkanlarının hepsinin de Büyükelçilik Din Hizmetleri Müşaviri olduğu ve bu kişilerin söz konusu kadroya Diyanet İşleri Başkanlığı'nca atandığı belirtildikten sonra, “bu durum kurumun hem sivil olmadığını hem de doğrudan Ankara'dan yönlendirildiğini yeterinci ortaya koyuyor” denildi. Haberde, DİTİB'in yapısının ve çalışmalarının Türk toplumunun entegrasyonuna zarar verdiği yolundaki suçlamaların da doğru olduğu savunuldu. Sosyal demokrat Federal Milletvekili Dr. Lale Akgün de kısa bir süre çeşitli Alman medya organlarında yer alan haberlerle gündeme gelen DİTİB'le ilgili olarak “AKP, DİTİB üzerinden Almanya'daki Türk vatandaşları üzerinde etkili olmaya çalışıyor” diyerek, örgütün Ankara'dan bağımsız davrandığı iddiasının tartışmalı hale gelmesine yol açmıştı. Akgün, AKP'nin ikdidara gelmesinden sonra DİTİB'le Milli Görüş arasındaki işbirliğinin de arttığına dikkat çekmişti.

* Almanya'daki Müslümanlar ve anti-semitizmle ilgili araştırma üzerine haberler yine gündemde. Frankfurter Allgemeine Zeitung'daki haberde özellikle genç Müslümanlar arasında Yahudi düşmanlığının büyük ölçüde yayınlaştığı vurgulandı ve Auschwitz Toplama Kampı'na yapılacak okul eğitim gezilerini protesto eden öğrencilerin sayısının giderek arttığı belirtildi. Bu konuyla ilgili görüşlerine başvurulan Milli Görüş Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü'nün Türk ve Arap gençleri arasında anti-semitizmin yaygın olduğuna ihtimal vermediği belirtiliyor. Süddeutsche Zeitung da konuyla ilgili haberde Amediu Antonio Vakfı'nın söz konusu araştırmasını yöneten İslam uzmanı gazeteci Claudia Dantschke'nin görüşlerine yer veriyor. Dantschke'nin devletin bu konuyla yoğun olarak meşgul olması, bu durumun nedenlerinin araştırılıp, siyasal ve pedagojik çözümler geliştirilmesi yolundaki çağrısına yer verilen haberde, Yeşiller Eşgenel Başkanı Cem Özdemir'in Türk, Arap ve Kürt gençleri arasındaki anti semitizmin özellikle endişe verici bulduğu kaydediliyor. Özdemir, bu konuyla ilgili açıklamaları nedeniyle Bild gazetesinin hergün birinci sayfadan ilan ettiği “kazanan” oldu.

* Almanya'da kadınlar erkeklere göre yüzde 23 oranında daha az kazanıyor. Welt gazetesinin internet sayfasında yer alan habere göre böylece Almanya, bu alanda Avrupa'da durumun en kötü olduğu 6 ülke arasında yer alıyor. Tüm AB çapında kadınların erkeklere göre ortalama yüzde 17.4 daha düşük kazandığını açıklayan AB Sosyal İşler Komiseri Vladimir Spidla, Almanya'daki durumun “part time” işlerde ve düşük ücretli işlerde çalışan kadınların sayısının çok olmasından kaynaklandığını açıkladı. Durumun Almanya'dan daha da kötü olduğu ülkeler şöyle: Avusturya, Hollanda, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti ve Estonya.

* Almanya'da göçmenlerin entegrasyonu, bu ülkede yürütülen tartışmalardaki gerilimin tersine, çok daha sakin ve başarılı bir süreçte yol alıyor. İran kökenli yazar Navid Kermani, yeni kitabı “Wer ist Wir? / Deutschland und seine Muslime”de entegrasyon tartışmasında dine ve onun günlük yaşamdaki anlamına daha farklı bakılmasını gerektiğini savunuyor. Aynı zamanda sinema yönetmeni olarak da çalışan Kermani, Frankfurter Rundschau'da yayınlanan yazısında da entegrasyonla ilgili tartışmalarda medyanın yansıttığı durumla, toplumsal gerçeklik arasındaki farka dikkat çekiyor. Örnek olarak Köln'deki cami inşaatı tartışmasına değinen Kermani, bazı gazetelerin kültür safyalarındaki yazılardan çok büyük bir kültürler savaşının yaşandığı, camiye karşı kitlesel protestoların yapıldığı izlenimi edinildiği, ancak olay yerindeki durumun hiç de öyle olmadığı, tartışmaların gayet sakin bir ortamda sürdüğünü vurguluyor.

* Yeşiller Eşbaşkanı Başkanı Cem Özdemir'in partinin birkaç yıl önce aktif siyaseti bırakan tarihi lideri Joschka Fischer'in uluslarası caimada bir göreve getirilmesi gerektiği yolundaki açıklaması kafaları karıştırmış gibi. Frankfurter Allgemeine Zeitung'da bu çağrının ele alındığı yazıda Özdemir'in açıklaması bir siyasal bilmece gibi çözülmeye çalışılıyor. Önümüzdeki günlerde gündeme gelecek ve Almanya'nın da sahibinin belirlenmesinde söz sahibi olacağı ilk uluslararası koltuğun NATO Genel Sektererliği olduğuna dikkat çekilen yazıda, hem Özdemir'in bunu kastetmiş olamayacağı, hem de Fischer'in kendisi için böyle bir görevi düşünmeyeceğine dair tahmini yer alıyor. Ardından bir AB komiserliği olasılığı ya da Ortadoğu'ya yönelik bir uluslararası aracılık görevi olasılıkları ele alındıktan sonra, yazı “Özdemir ne demek istiyor?” sorusuyla bitiyor.