Başbakan Angela Merkel’in liderliğindeki Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) İnsan Hakları Sözcüsü ve milletvekili Michael Brand, Türk seçmenlerin pazar günü ne için oy vereceklerinin bilincinde olmaları gerektiğini söyleyerek, “Gerçek şu ki, söz konusu olan Türkiye’de demokrasi ve hukuk devletinin sınırlandırılması, nihayetinde de fiilen tasfiyesidir” görüşünü savundu.
Son haftalarda bazı Türk siyasetçilerin "iftira, tehdit ve komplo teorilerine” başvurmasının, anayasa değişiklikleri için arzu edilen çoğunluğun sağlanamadığının göstergesi olduğunu söyleyen Michael Brand, “En bayağı, ilkel içgüdüler araçsallaştırılıyor. Çaresizlik bir hayli büyük olmalı” dedi.
Türk-Alman ilişkilerinin her iki ülke için büyük önem taşıdığını vurgulayan Brand, “Türkiye’nin güvenlik konularında, turizm ve ekonomide büyük ölçüde Almanya ve Avrupa’ya ihtiyacı var. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çıkardığı yüksek sesiyle bunu örtbas etmeye çalışsa da bu gerçekleri değiştirmiyor” şeklinde konuştu.
Türk halkının “tahrik edilen duygularıyla” değil önerilen somut anayasa değişikliklerini dikkate alarak karar vermesini beklediklerini ifade eden Brand, Türkiye’nin iyiliğini isteyen herkesin anayasa değişiklikleriyle ilgili neyin hedeflendiğini açıkça ifade etmesi gerektiğini vurguladı.
Brand, "Güçler ayrılığının ortadan kaldırılması, cumhurbaşkanının meclis yerine kararname ile ülkeyi yönetmesi, her an meclisi feshedebilmesi, hâkimleri seçebilmesi sonucunda yargının bağımsızlığını kaybetmesi öngörülüyor. Aynı zamanda yürütmenin başı olması öngörülen Cumhurbaşkanı’nın gerçek anlamda denetlenmesi mümkün olmayacak, bireysel haklar ciddi boyutta sınırlandırılacak” dedi.
Brand, referandumdan “evet” çıkması halinde Türkiye’nin Almanya ve Avrupa’dan uzaklaşacağına dikkat çekti.
Koalisyon ortağı SPD kaygılı
Sosyal Demokrat Parti (SPD) de Türkiye'deki referandum konusunda büyük endişeler taşıyor.
SPD’nin Dış Politika Sözcüsü Niels Annen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hâlihazırda fiilen otoriter yoğunluğu olan yetkiler kullandığını, anayasa değişikliğinin referandumla kabul edilmesi durumunda bunun resmileşeceğini söyledi. Türkiye’de on binlerce kişinin tutuklu olduğunu, basın özgürlüğünün ayaklar altına alındığını söyleyen Annen, “Bunların zaten Avrupa değerleriyle, sağlam bir demokrasiyle hiç alakası yok. Erdoğan son yıllarda Türkiye AB’den uzaklaştırdı, muhtemel anayasa değişikliği bu yönde atılmış bir adımdır” diye konuştu.
Referandum öncesinde gerilen Almanya-Türkiye ilişkilerinin, referandum sonrasında ne şekilde gelişeceği Berlin’deki en hararetli tartışma konularından birini oluşturuyor.
İlişkiler nasıl etkilenir?
Alman hükümeti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanları ve Türk hükümeti üyelerinin verdiği "referandum sonrasında yeniden yapıcı bir gündeme dönülecek" mesajının hayata geçmesini umut ediyor.
SPD'li Annen de, “Referandum sonucundan bağımsız olarak Türkiye ile AB arasında yeniden yapıcı bir sürece girmesini çok arzu ediyorum. Bu hem Türkiye'nin hem AB’nin çıkarına” diye konuştu. Bununla birlikte Annen, Erdoğan’ın referandumu kaybetmesi halinde başarısızlığını örtbas etmek için “saldırgan tarzına” devam etmesi, kazanması halindeyse artacak gücünü muhalefet ve sivil topluma karşı kullanma tehlikesinin bulunduğuna dikkat çekiyor.
Avrupa için de Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olmanın büyük önem taşıdığının altını çizen ve “Türkiye Erdoğan’dan ibaret değil” diyen SPD’li Sözcü, “Türkiye’ye ilkesel olarak kapıları açık tutmalıyız ancak aynı zamanda yaşanan uygunsuzlukları dile getirmeye devam etmeliyiz” dedi. Ankara’da aklın rasyonel çıkar politikalarından yana ağırlık kazanmasını umut ettiğini belirten Annen, “Türkiye’nin ekonomik gelişme için Avrupa’ya, güvenliği için de NATO’ya ihtiyacı var” diye konuştu.
Evet çıkarsa...
Peki “evet” çıkması halinde Alman hükümeti nasıl bir politika izleyecek?
Referandumun yapılacağı 16 Nisan günü Almanya’da pek çok siyasetçi ve bürokratın izinli olduğu Paskalya tatiline denk geliyor. Buna rağmen Türkiye’deki gelişmelerin yakından izlenmesi için ilgili bakanlıklar ve kurumlarda hazırlıklar yapıldı. Referandumun Avrupa Konseyi ve AGİT gözlemcileri tarafından izleneceğini anımsatan Alman kaynakları bu bağlamda yapılacak tespitlerin dikkate alınacağını ve referandum sonrası Türkiye’deki gelişmelerin adım adım takip edileceğine dikkat çekiyor.
Ancak "evet" kararı çıkması halinde takınılacak tutum konusunda muhalefet daha sert bir tavırdan yana.
Yeşiller’den yaptırım talebi
Muhalefetteki Yeşiller Partisi’nin Dış Politika Sözcüsü Omid Nouripour, Türkiye’nin AB’ye aday ülke olarak AB müktesebatına uyum göstermesi gerektiğini, planlanan Anayasa değişikliklerinin Türkiye’yi AB müktesebatına uyum gösteren bir ülke olmaktan çıkaracağını söyleyerek şunları kaydetti: “Referandumdan evet çıkması halinde Türkiye’ye silah satışı durdurulmalı, gümrük birliğinin modernizasyonu müzakereleri yapılmamalı ve Türkiye’nin böyle bir Anayasa ile üyeliğinin imkânsızlaştığı, hukuk devleti kriterini karşılayamadığı açıkça ifade edilmeli.”
Nouripour, "Evet" çıkması halinde ne yazık ki Türkiye ile ilişkiler şu anda olduğundan çok daha zor olacak. Ne yazık ki diyorum çünkü Türkiye herhangi bir ülke değil. O kadar güçlü bağlarımız var ki hem insandan insana hem de ekonomi alanında. Ama özellikle toplumlarımız arasında… ‘Evet’ çıkması düşüncesi bile dayanılır gibi değil” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Anayasa değişikliklerine karşı olan sadece bana değil Türkiye’nin güçlenmesine karşı” yönündeki söylemini anımsatan Nouripour, “Bu doğru değil. Evet çıkması halinde doğru Cumhurbaşkanı daha güçlü olacaktır, ancak bu durum uzun vadede Türkiye’yi, Türk halkını zayıflatacaktır” şeklinde konuştu.
© Deutsche Welle Türkçe
Değer Akal