Dünya

Almanya notları...

19 Şubat 2009 02:00
Gürsel Köksal bildiriyor...


“Berlin – Bağdat hattı”nda hareketlenme: Almanya, Irak'ta yeni bir başlangıcı deniyor. Almanya Dışişleri Bakanı ve Federal Şansölye Yardımcısı Frank Walter Steinmeier'in dün başlayan Irak ziyareti hem siyasi hem de ekonomik açıdan dönüm noktası olarak görülüyor. Steinmeier, 1987'den bu yana Irak'ı ziyaret eden ilk Alman Dışişleri Bakanı. Almanya, bu ziyaretle Irak'ı siyasal ilişkiler açısından “tam bir ortak” olarak gördüğünü ve Irak savaşıyla ilgili tartışmaları da artık geçmişte kaldığını göstermiş oldu. Ekonomik açısında da Alman şirketleri Irak'ın yeniden yapılanma sürecinde yoğun olarak yer almayı hedefliyorlar. Alman ekonomi devleri Siemens ve Daimler'in 2003'ten sonra Bağdat'taki temsilciliklerinin açılışını bu ziyarete denk getirmeleri, yine Almanya'nın Irak'taki “dış ticaret odası” olarak faaliyet gösterecek bir büronun açılışı bunun işaretleri. Steinmeier, ziyaretinin ikinci gününde de Erbil'e gitmesi, burada bir başkonsolosluk açması, Alman şirketlerini bu bölgeye yatırım yapmaya çağırması, Almanya'nın Kuzey Irak'a özel bir önem verdiğini gösteriyor.

Kriz, Alman otomobil sektörünü sarsmaya devam ediyor. General Motors'un (GM) merkezinde alınan küçülme kararı, Avrupa'daki gruba bağlı şirketlerde (Opel, Saab ve Vauxhall) korku senaryolarını canlandırdı. Özellikle Opel'in Almanya ve Belçika'daki fabrikalarının kapatılacağı, binlerce kişinin işten çıkarılacağı söylentileri, birçok Alman gazetesinin bugünkü birinci sayfalarında manşet oldu. Alman politikacılar ve sendikacılar, GM'i kapatma kararından vazgeçme yolunda uyarıyorlar.

Hıristiyan Demokratların önde gelen isimlerinden, Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Başbakanı Jürgen Rüttgers, GM yönetimiyle görüşmek üzere Amerika'ya gitmeden önce yaptığı açıklamada, “Her yöneticinin, Avrupa'da, Almanya'da ve Kuzey Ren Vestfalya'da kabullenilmesi gereken kararları Amerika'da öyle kolayca alamayacaklarını bilmesini isterim” dedikten sonra, alınacak bir kapatma kararının “siyasal direnişle” karşılaşacağını söyledi.

Bu arada Alman hükümetinin Opel'e destek konusunda kararsızlığı devam ediyor. Hükümetle Opel arasındaki “kurtarma” görüşmelerinde konuşulan rakamın 1.8 milyar euroyu bulduğu belirtiliyor. Bazı politikacılar, eğer devlet bütçesinden para verilecekse, kısmi devletleştirmeye gidilmesini isterken, hükümet partilerinden CDU, buna kesin olarak karşı çıkıyor. Hükümetle, Opel arasınaki görüşmelerin ilerleme kaydetmemesinin devlet yardımının nerede kullanılacağı konusundaki belirsizlikten kaynaklandığı belirtiliyor. Hükümetin verilecek desteğin, Almanya dışında, Opel'in ana şirketi GM'nin kendi ihtiyaçları için kullanılmasından endişe ettiği sanılıyor. Opel'in Almanya'daki fabrikalarında çalışan 25 bin kişiyi temsil eden, İşçi Baştemsilcisi Klaus Franz ise kapatma söylentilerinin “insanları korkutmayı hedefleyen bilinçli provokasyonlar” olduğunu belirterek, bu doğrultudaki senaryoların GM'in yeniden yapılanma planlarında yer almadığını savunuyor.

Krizin sarstığı bir diğer otomobil üreticisi de Daimler. Grubun 2008 raporunun açıklandığı toplantıda konuşan Daimler Başkanı Dieter Zetsche, hem kendileri, hem de otomotiv sektörü için önümüzdeki dönem büyük zorluklarla karşı karşıya olacaklarını söyledi. Toplam 273 bin 216 kişinin çalıştığı Daimler'in 2007'de 8.7 milyar euro olan cirosu, 2008'de 2.7 milyar euroya düştü. Mercedes modellerinin satışlarındaki gerileme ve bir dönem gruba ait olan Amerikan otomobil üreticisi Chrysler'in neden olduğu yükler nedeniyle zor durumda olan Daimler'de krizle mücadele amacıyla tasarrufa gidileceğini açıkladı. Üretime ara verme yöntemiyle, işçi çıkarma yoluna gitmekten kaçınacaklarını belirten Zetsche, çalışanların da maliyetlerin düşürülmesine katkıda bulunması gerektiğini kaydederek, şirket yönetim kademelerinde çalışan herkesin ücretlerine zamdan feragat edeceklerini, işçi ücretlerine zammın da sınırlı tutulacağını söyledi. Zetsche, Daimler'le rakibi BMW arasında, krizle mücadele amacıyla işbirliğine gidileceği yolundaki söylentileri ise doğrulamadı.

Almanya'da sendika liderleri iyi kazanıyorlar, ancak bu kazançları toplu sözleşme pazarlıklarında karşı karşıya geldikleri yöneticilerinkine göre bir hayli düşük. Süddeutsche Zeitung, her biri yüzbinlerce üyesi olan sendika genel başkanlarının gelirlerini yayınladı. En fazla kazanan sendika lideri, 2 milyon 300 bin 563 üyesiyle ülkenin en büyük sendikası IG Metall'in Genel Başkanı Berthold Huber. Yıllık kazancı 259 bin euro olan Huber'den sonra en fazla kazanan sendika lideri yine IG Metall'den. Metal ve elektronik sektörü çalışanlarının sendikasının 2. Başkanı Detlef Wenzel'in yıllık kazancı da 221 bin euro. En az kazanan işçi lideri ise ulaştırma sektörü çalışanlarının sendikalarından Transnet'in Genel Başkanı Alexander Kirchner (yılda 105 bin 600 euro). Toplam 6 milyon 371 bin 475 üyesiyle Almanya'daki sendikaların büyük kısmının çatı örgütü DGB'nin (Alman Sendikalar Birliği) Genel Başkanı Michael Sommer'in kazancı ise yılda 151 bin 200 euro. Bu durumda, ülkenin en üst düzey sendikacısı olan Sommer, hiyerarşik olarak kendisinden daha altta olan bazı sendika liderlerinden daha az kazanıyor. Şirketlerin denetleme kurullarında işçi kesiminin temsilcisi olarak üye olan sedika liderleri, bu faaliyetlerinden edindikleri yan gelirlerinin tamamını ya da bir bölümünü DGB'ye yakın Hans-Böckler Vakfı'na bağışlıyorlar.

Nazi Almanyası'nın Musevi soykırımını yalanlayan Britanyalı Katolik Piskopos Williamson'un neden olduğu sarsıntı halen sürüyor. Aralarında Williamson'un da yer aldığı aşırı dinci “Pius X.” tarikatının önde gelenlerinden dert piskoposu “affederek”, kendileriyle ilgili 1988 yılındaki aforoz kararını geri alan Vatikan'ı eleştiren Katolik ihaliyatı profesörleri “Papa'ya haraket etmek”le suçlanıyor. Regensburg Üniversitesi'nden 3 profesörü suçlayan Regensburg Başpiskoposu Gerhard Müller, profesörlerin kamuoyu önünde özür dilemelerini ve Vatikan'a bağlılık yemini etmelerini, aksi takdirde “başka önlemler” alacağını açıkladı. Welt ve Süddeusche Zeitung'da yer alan haberlere göre başpiskoposluk bu önlemlerin ne olduğunu belirtmemiş, ancak sözkonusu profesörlerin cezalandırılarak, “öğretme izinleri”nin iptal edilebileceği kaydediliyor. Tartışılan Piskopos Williamson kendisi ve tarikat arkadaşlarıyla ilgili af kararından kısa bir süre önce yaptığı bir açıklamada “6 milyon Musevinin gaz odalarında öldürüldüğüne inanmıyorum. Gaz odalarının varlığına da inanmıyorum” dedikten sonra, Nazilerin toplama kamplarında sadece 200 ila 300 bin Musevi'nin öldüğünü, bunlardan hiçbirinin de gaz odasında ölmediğini düşündüğünü belirtmişti. Bu açıklamadan kısa bir süre sonra alınan af kararı “Papa, soykırım inkarcısını affetti” vurgusuyla gündeme gelince, yoğun tepkilere yol açmış ve çok zor durumda kalan Vatikan, kendi tabanından da ağır eleştirilere hedef olmuş, bu arada Almanya'daki Musevi örgütleri Katolik Kilisesi'yle ilişkilerini dondurmuştu.

Almanya'daki en büyük Türk – İslam örgütü DİTİB'le (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) ilgili tartışmalar yoğunlaştı. Spiegel dergisinden sonra Frankfurter Allgemeine Zeitung'da yayınlanan bir analiz de DİTİB'in yapısı ve yönetimiyle ilgili eleştirileri ele aldı. Tüm Almanya'ya yayılmış, Diyanet İşleri çizgisindeki cami derneklerinin çatı örgütü olarak, bir sivil toplum kuruluşu statüsündeki DİTİB'in Türkiye'den atanan din adamları ve diplomatların kontrolünde olduğuna dikkat çekilen yazıda, örgüt “devlet içinde devlet” olarak tanımlanıyor. DİTİB'in başkanının bir diplomat olduğunun (Türkiye'nin Berlin Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri) hatırlatıldığı yazıda, “O da Ankara'dan, Türk din işleri kurumu Diyanet'ten yönlendiriliyor” denildi ve Diyanet'in AKP hükümeti döneminde, daha önceki Türk hükümetleri döneminden tamamıyla farklı bir rol oynadığı ileri sürüldü.

Nürnberg'de gerçekleştirilen ve Avrupa'daki en önemli Türk filmleri etkinliği olarak kabul edilen “Türkiye – Almanya Film Festivali”, 26 Şubat'ta Nuri Bilge Ceylan'ın “Üç Maymun” filminin gösterimiyle başlayacak. Bu yıl 14'ncü kez düzenlenen festivalin onur ödülünün sahibi 78 yaşındaki Alman sinema oyuncusu Armin Müller-Stahl. Sinema kariyerine sosyalist Doğu Almanya'da başlayan, daha sonra Batı Almanya'da ve Amerika'da devam eden ünlü oyuncuya ödülü, geçen yılki ödül sahibi Zülfü Livaneli tarafından, festival açılış töreninde verilecek. 11 gün sürecek festival boyunca toplam 59 film gösterilecek.

Almanya'nın en büyük paralı televizyon yayın grubu Premiere'nin 2008 yılı zararı, bir önceki yıla göre yaklaşık beş kat artarak 270 milyon euroyu (2007'de yaklaşık 52 milyon euro) buldu. Geçen yıl sık sık yöneticilerin değişmesi, abone sayısının büyük ölçüde gerilemesi, Bundesliga maçlarının naklen yayın haklarıyla ilgili belirsizlik gibi nedenlerin yanısıra, büyük miktarda likid para ihtiyacı nedeniyle ölüm kalım mücadelesi veren Premiere, medya patronu Rupert Murdoch'un yatırımlarıyla ayakta kalabilmişti. Konuya geniş yer veren Alman gazeteleri, aldığı hisselerle Premiere'deki payı yüzde 29'a çıkan ve en büyük ortak konumuna gelen Murdoch'un çabalarına rağmen, grubun bilançosunun önümüzdeki yıllarda da zarar göstereceğine dair beklentileri öne çıkarıyorlar. Bu arada gruba bağlı belgesel kanallarından Discovery ve Animal Planet'in yayınlarına son verebileceği de belirtiliyor.

70'li ve 80'li yıllarda Almanya'yı sarsan şiddet eylemlerinin ardındaki örgüt RAF'in (Kızıl Ordu Fraksiyonu) liderleri intihar mı etti, öldürüldü mü? Andreas Baader ve arkadaşlarının ölüm nedeni üzerine tartışma çeşitli vesilelerle gündemden düşmüyor. Son olarak konu bir basın davasıyla gündeme geldi. RAF'le ilgili en kapsamlı kitabın (Der Baader Meinhof Komplex) yazarı olan gazeteci Stefan Aust, Stuttgart Başsavcısı'na karşı açtığı davayı kazandı. Savcı, bir gazeteye yaptığı açıklamada, Spiegel dergisi eski Genel Yayın Yönetmeni Aust'un önceleri RAF liderlerinin devlet tarafından öldürüldüğünü savunduğu, daha sonra da aniden bu iddiadan vazgeçerek, intihar tezini kabul ettiğini ileri sürmüştü. Mahkeme buna karşı dava açan Aust'a hak verdi ve savcının bu yönde açıklama yapmasını, iddiaları yayınlayan gazetenin de bu doğrultuda yayın yapmasını yasakladı. Savcının bu karara karşı temyize gitmesi nedeniyle, konunun bir süre daha gündemde kalması bekleniyor. RAF'le ilgili tartışmalar, daha önce de, adını Aust'un kitabından alan sinema filmi nedeniyle gündeme gelmişti.