Gündem

Almanya'da seçimin kazananları ve kaybedenleri: Güç dengeleri nasıl değişti?

Liberal demokrasinin kalesi olarak görülen Almanya'da aşırı sağcı AfD'nin en büyük ikinci siyasi parti haline gelmesi ne anlama geliyor? CDU lideri Merz, Avrupa'nın en güçlü ekonomisi Almanya'yı darboğazdan çıkarmak için siyasi ve ekonomik istikrarı sağlayacak güçlü bir koalisyon hükümeti kurulabilecek mi?

24 Şubat 2025 14:12

Almanya'da dün yapılan erken genel seçimin sonuçları, aşırı sağın iktidara gelemeyecek olması ve merkez sağ/sol partilerin koalisyon hükümeti kurabilecek çoğunluğu sağlamalarıyla, kamuoyunda geçici bir rahatlama sağladı.

Ancak aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif (AfD) Partisi'nin oy oranını iki katına çıkararak ana muhalefet konumuna gelmesi, siyasette kutuplaşmanın artması, ülkenin karşı karşıya bulunduğu iç ve dış sorunlar, yeni dönemin oldukça zor geçeceğini gösteriyor.

Merkezdeki partilerin ciddi oy kaybetmesi, diğer yandan sistem karşıtı, popülist partilerin oylarını artırması, ülkedeki kutuplaşmanın daha da artması endişesini beraberinde getiriyor, güçlü bir koalisyon hükümeti kurulması ihtimalini de zora sokuyor.

Seçimlerle ortaya çıkan siyasi tablo, Almanya'yı önümüzdeki dönemde zor günlerin beklediğine işaret ediyor.

Seçimlerden yüzde 28,6'lık oy oranıyla birinci çıkan Hristiyan Demokrat Birlik'in (CDU/CSU) başbakan adayı Friedrich Merz, seçim gecesi yaptığı açıklamada, aşırı sağcı AfD ile olası bir koalisyon ihtimalini kesin olarak dışlayarak kamuoyundaki endişeleri bir ölçüde dindirdi.

Sosyal Demokrat Parti (SPD), tarihindeki en kötü seçim sonucunu almasına rağmen, küçük partilerin yüzde 5 barajının altında kalmasıyla, iktidar ortağı olabilecek sandalye sayısını elde etmeyi başardı.

Kesin olmayan resmi sonuçlar, Hristiyan Demokratlar ile Sosyal Demokratlar arasında bir koalisyon hükümeti kurulmasının, en muhtemel senaryo olduğunu gösteriyor.

Merz, koalisyon görüşmelerine hemen başlayacaklarını söylerken, rakibi SPD'ye ılımlı mesajlar verdi.

Yeni bir koalisyon hükümetini bir an önce kurmak istediklerini vurgulayan Merz, bunun için yaklaşık 8 haftalık bir süre öngördüğünü, ülkenin karşı karşıya bulunduğu sorunlar karşısında, daha fazla bekleme lükslerinin bulunmadığını kaydetti.

Hristiyan Demokratlar'da buruk sevinç

Friedrich Merz liderliğindeki Hristiyan Demokratlar, sandıktan birinci çıkmalarına rağmen, seçim sonucunu bir seçim zafer olarak değil, buruk bir sevinç olarak yaşadı.

CDU/CSU bu seçimlerde yüzde 30'un üzerinde oy almayı hedeflerken, yakın tarihindeki en düşük oy oranlarından birini aldı.

Muhafazakarlar tarihinde daha önce sadece bir kez, o da eski başbakan Angela Merkel'ın siyasete veda ettiği 2021 yılındaki seçimlerde yüzde 30'un altında kalmıştı.

Ana muhalefette olmasına rağmen Hristiyan Demokratların oy oranlarını, geçen seçimlere göre sadece yüzde 4,3 oranında artırabilmiş olması da bir başarısızlık olarak görülüyor.

Seçimlere kısa süre kala seçim kampanyasında AfD'ye benzer göç karşıtı söylemleri öne çıkartan Merz, meclise sunduğu göç karşıtı yasa tasarısıyla ve AfD ile işbirliğine göz kırpmasıyla yoğun eleştirilere hedef olmuştu.

Hedeflediğinden daha az oy almış olması nedeniyle, CDU/CSU'nun gelecek haftalarda yapılacak koalisyon müzakerelerinde de elinin zayıfladığı, müzakere masasına umduğu kadar güçlü bir şekilde oturamayacağı belirtiliyor.

Aşırı sağ için dönüm noktası: AfD ana muhalefet yolunda

Göçmen karşıtı AfD pazar günkü seçimlerde oy oranlarını 2021 seçimlerine göre iki kat artırdı, her 5 seçmenden biri aşırı sağcı AfD'ye oy verdi.

Yüzde 20,7'lik oy oranı AfD seçim merkezinde büyük bir zafer olarak kutlandı.

Nazi döneminin sona erdiği ve Almanya Federal Cumhuriyeti'nin kurulduğu 1949 yılından bu yana ilk kez aşırı sağcı bir parti bu denli güçlenmiş oluyor.

AfD'nin bu yasama döneminde güçlü bir ana muhalefet partisi konumuna gelecek olması da, siyasette önemli bir dönüm noktası olarak görülüyor.

Almanya yakın tarihinde belirleyici olan merkez sağdaki Hristiyan Demokratlar ile merkez soldaki Sosyal Demokratlar, çoğunlukla yüzde 30'ların üzerinde oy oranlarını koruyarak, ya birinci ya da ikinci parti oluyorlardı.

AfD'nin 76 yıl sonra ülkenin en güçlü ikinci siyasi partisi konumuna gelmesi, yaşanmakta olan büyük değişimin bir başka göstergesi oldu.

Aşırı sağcı AfD'nin aldığı oy oranları, Almanya'nın doğu eyaletlerinde CDU ve SPD'den neredeyse iki katını geçiyor.

Örneğin Thüringen eyaletinde AfD'nin oyları neredeyse yüzde 40'lara ulaşıyor. Oysa iç istihbarat teşkilatı BfV, özellikle doğu eyaletlerindeki AfD örgütlerini, demokrasi karşıtı eğilimleri nedeniyle tehlikeli olarak sınıflandırıyor ve izleme altında tutuyor.

Infratest dimap tarafından yapılan ankete göre Alman seçmenlerin yüzde 74'ü AfD'nin aşırı sağcı pozisyonlarla arasına gerekli mesafeyi koymadığını düşünüyor.

Ancak AfD'ye oy veren seçmenlerin yüzde 84'ü partinin sağda değil merkezde yer aldığına inanıyor.

Ayrıca AfD seçmenlerinin yüzde 89'u "Almanya'ya çok fazla yabancının geliyor olmasından" endişe duyduğunu ifade ediyor. AfD'lilerin yüzde 95'i, partilerinin yeni kurulacak koalisyon hükümetinde yer alması gerektiğini savunuyor.

AfD'nin meclisteki sandalye sayısını iki kat artırmış olması, aşırı sağcıların siyaset sahnesi ve karar alma süreçlerindeki ağırlığını artırıyor.

Ana muhalefet olarak daha fazla konuşma süresine sahip olacak, siyasi görünürlüğünü artıracak, meclisteki önemli komisyonların başkanlığını üstlenebilecek, daha fazla çalışana sahip olacak ve devletten daha fazla mali destek alacak.

Trump yönetiminin ve özellikle de Elon Musk'ın desteği ile birlikte AfD'nin uluslararası siyaset sahnesindeki görünürlüğü artıyor olması da gelecek dönemde aşırı sağcıların daha büyük bir rüzgarı arkalarına alabileceklerini gösteriyor.

Seçimlerdeki yüksek oy oranı ile birlikte AfD, Avrupa ve dünya genelindeki aşırı sağcı ve sağ popülist hareket ve partilerle işbirliğini güçlendirebilecek.

Uluslararası belirsizliklerin arttığı bir dönemde Hristiyan Demokratların liderliğinde kurulacak yeni koalisyon hükümeti, politikalarında başarı kaydedemediği, seçmenlerin beklentilerine yanıt veremediği takdirde, ana muhalefet partisi olarak AfD'nin bir sonraki seçimlerde iktidara gelme ihtimali daha da güçlenecek.

Sosyal Demokratları çetin bir sınav bekliyor

SPD, yüzde 16,41'lik oy oranıyla tarihinin en kötü sonucunu aldı. SPD 2021 yılında seçimlerden birinci parti olarak çıkmış, Yeşiller ve liberal Hür Demokrat Parti (FDP) ile üçlü koalisyon hükümeti kurmuştu.

Ancak bir çok konuda sorun yaşayan ve kamuoyunda başarısız olarak görülen, tepki toplayan koalisyon hükümeti Kasım ayında dağılmıştı.

Pazar günkü seçim sonuçları seçmenin bu üç partiyi sandıkta cezalandırdığı şeklinde yorumlandı.

Yeşiller'in oy oranı 11,61'e gerilerken, FDP seçim barajını geçmeyi başaramadı.

Başbakan Olaf Scholz, "SPD için çok acı" sözleriyle değerlendirdiği seçim sonuçlarının sorumluluğunu üstlendiğini, CDU ile bir koalisyon hükümeti kurulması halinde yeni kabinede görev almayacağını açıkladı.

SPD Eş Genel Başkanı Lars Klingbeil de ezici seçim yenilgisinin sosyal demokratlar için bir dönüm noktası olduğunu, parti yönetiminde ve yapısında gençleşmeye ihtiyaç duyulduğunu, SPD'yi yeniden merkez soldaki bir kitle partisi haline getireceklerini duyurdu.

Bu arada Sosyal Demokratlar, muhafazakarlarla koalisyon hükümeti görüşmelerine hazır olduklarını da duyurdu.

Ancak SPD bir yandan seçim sonuçlarının parti içinde yol açtığı çalkantıları yönetmeye çalışırken, diğer yandan CDU ile koalisyon görüşmelerini yürütmekte zorlanabilir.

Ayrıca AfD seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz CDU/CSU'nun "Almanya için politika değişikliği" sözünü vererek seçimleri kazandığını, 3,5 yıldır ülkeyi yöneten partilerden SPD veya Yeşiller ile bir koalisyon hükümeti kurması halinde muhafazakarların seçmenleri yanıltmış olacağını söylemeye başladı.

Trump yönetiminin AfD'ye desteği Sol Parti'ye mi yaradı?

CDU lideri Merz'in son haftalarda AfD'nin desteğiyle meclisten geçirdiği göç karşıtı önergesine tepkiler ve ABD Başkan Yardımcısı JD Vance ile Elon Musk'ın aşırı sağcı AfD'ye açık ve güçlü desteği en çok Sol Parti'ye yaramış görünüyor.

Son yıllarda seçmen desteği gerileyen, aylardır seçim anketlerinde yüzde 5'lik seçim barajının altında kalan Sol Parti yüzde 8,77'lik oy oranıyla meclise girmeyi başardı. Alman basınında bu sıçrama "Sol Parti küllerinden doğdu" başlıklarıyla yer aldı.

Partinin popüler simalarından Sahra Wagenknecht'in diğer bazı milletvekilleriyle Sol Parti'den ayrılarak Sahra Wagenknecht İttifakı'nı (BSW) kurmaları ve bu partinin geçen sene yapılan Avrupa Parlamentosu ve eyalet seçimlerinde aldığı oy oranlarıyla dikkatleri üzerine çekmesi, Sol Parti'nin Alman siyaset sahnesinden silinmekte olduğu yorumlarına yol açmıştı.

Sol Parti'nin önde gelen isimlerinden Heidi Reichinnek'in mecliste Merz'i eleştirdiği ateşli konuşması, sosyal medyadaki paylaşımları, Sol Parti'nin yeniden yükselişindeki önemli bir faktör olarak görülüyor.

Almanya seçimlerinde, 18-24 yaş arası genç seçmenlerin oy verme davranışlarıyla ilgili olarak da ilginç tespitler saptandı.

Genç seçmenler merkez sağ ve sol partiler ile geçmişte gençler açısından popüler olan Yeşiller yerine artık aşırı sağcı AfD ve Sol Parti gibi uç partilere daha fazla oy veriyor.

Bu arada CDU/CSU ile SPD'nin "Büyük Koalisyon" olarak adlandırılan koalisyon hükümetini kurmaları halinde meclisin muhalefet sıralarında Yeşiller dışında ağırlıklı olarak Ukrayna'ya askeri ve mali desteğe itiraz eden, Rusya ile barış için masaya oturulması gerektiğini savunan, NATO ve AB'nin politikalarını eleştiren partilerin milletvekilleri oturacak.

Bu, Alman siyasetinde tansiyonun daha da tırmanacağının bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.