DW Türkçe
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın yabancı yatırımcılara yönelik konuşması, İstanbul'daki yerel seçim süreci ve Finlandiya'daki seçim sonucu bugünkü Alman gazetelerinde yer alan yorum konularından.
Die Welt gazetesinde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın IMF ve Dünya Bankası Bahar Toplantıları'ndaki performansı değerlendiriliyor. Holger Zschaepitz imzalı yorumun başlığı "Erdoğan'ın damadı kendini yatırımcılara rezil etti" başlığını taşıyor:
"Washigton'a gelenler arasında Türkiye Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak da vardı. Yüzlerce yatırımcıya derin bir değer kaybı krizi yaşayan Türk parasında gidişatı tersine çevirmek için hazırladığı ekonomik programını anlattı. Ancak sunumunun ikna edici olmağını mali piyasaların tepkisi de gösterdi. Albayrak'ın elit Park Hyatt otelinin balo salonundaki konuşmasının ardından lira, dolar karşısında yüzde 2 değer kaybetti. Bu yıl başından beri TL'nin dolar kaybı toplamda yüzde 9'u buluyor. Toplantıya katılan yatırımcılar, Albayrak'ın performansını 'şimdiye kadar üst düzey bir hükümet temsilcisi tarafından yapılan en kötü sunum' olarak tanımladı. Axios haber ajansına konuşan ve kalkınmanın eşiğindeki ülkelerden sorumlu bir fon yöneticisi Albayrak'ın sunumu hakkında 'berbat bir şovdu' yorumunu yaptı. Yönetici "Daha önce hiç bu kadar kötü hazırlanmış bir hükümet temsilcisi görmemiştim” dedi. Albayrak'ın yabancı yatırımcıların kaygılarını gideremediğini, enflasyon ve kamu borcunun nasıl kontrol altına alınacağı, bankaların nasıl güçlendirileceği gibi önemli detayları açıklayamadığını söyledi. […] Türkiye yılın dördüncü çeyreğinden beri resesyonda. Devletin ekonomiyi büyük gider kalemleriyle destekleyecek bir program için pek fazla hareket alanı yok. Zira halihazırda TL'nin içinde bulunduğu kriz nedeniyle bankalar ve sistemin işleyişinde önemli büyük şirketleri ayakta tutmak için, çok para aktarılıyor. Yabancı yatırımcıya hiç olmadığı kadar büyük ihtiyaç var ve mümkün olduğu kadar da ülkeye çekilmesi gerekiyor. […] Ancak Ankara'da açıklanan ekonomi programı uzmanların beklentilerinin çok altında kaldı."
Süddeutsche Zeitung gazetesinin "Erdoğan Süper Lig'de” başlığını taşıyan yazsındaysa, "İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin futbol stadlarına ulaştığı" yorumu yapılıyor:
"Cumartesi günü 48 yaşındaki siyasetçi (Ekrem İmamoğlu) Beşiktaş tirübünlerinde otururken binlerce taraftar adeta bir penaltı atılıyormuşçasına bağırıyordu: Mazbatayı ver! İmamoğlu'na mazbatayı ver! Bunun ardından seçimlerde AKP'nin ortağı olan ultramilliyetçiler, İmamoğlu'nu kulübler arasındaki rekabeti siyasi bir ‘düşmanlığa' çevirmekle suçladı. İmamoğlu'nun yanıtı seçimler öncesinde İstanbul kulüplerinin maçlarına gideceği sözü verdiği şeklindeydi. Pazar günü de Fenerbahçe-Galatasaray derbisine gitti. Tribünlerde yine 'mazbatayı ver' sloganları vardı. […] Rakipler Pazar günkü maçta yaklaşık on dakikalık uzatma sonucunda berabere kaldı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yarışındaysa uzatmalara gidilip gidilmeyeceğine Yüksek Seçim Kurulu karar verecek."
Straubinger Tagblatt/Landshuter Zeitung ise Finlandiya'da aşırı sağcı partiyi az farkla geride bırakarak yüzde 17,7 oyla Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) zaferiyle sonuçlanan genel seçimleri değerlendiriyor:
"Finlandiya'da sağ popülist Jussi Halla-aho'nun partisi çok az farkla ikinci oldu. Bu da Avrupa Parlamentosu seçimleri için bir sinyal niteliği taşıyor. Avrupa korkulduğu gibi sağa kayacak mı? Finlandiya'da (sağ) popülistler muhtemelen hükümette yer alacak."
Kölner Stadt-Anzeiger gazetesi ise Finlandiya'daki seçimler üzerinden sosyal demokrasiye ilişkin şu yorumu yapıyor:
"SPD ortanın solundan bir şey çıkaramazdı. Serbest piyasa ekonomisinden, sınırların kalkmasından fayda sağlayan bu seçmen grupları, Yeşiller, Merkel'in Hristiyan Demokratları (CDU) ve FDP'nin bir bölümü ya da Sol Parti'yi Sosyal Demokratlarla karıştırıyor. Ancak sosyal anlamda alt gruplarda yer alanlarsa kendilerine yakın bir siyasi oluşum bulamıyor. Kendilerini ciddiye alınmıyor hissediyor hatta görmezden geliniyor düşüncesindeler. İşçi sınıfını kolladığı iddiasındaki sosyal demokrasi açısından seçmen potansiyeli işte tam da burada."