Gündem

'Allah daha çok namaz kılanın sporda, mimaride, teknolojide başarılı olacağı bir evren yaratmadı'

'İnsanlara bildiğimiz tekrarlar anlatılıyor'

21 Haziran 2015 17:28

Bugün gazetesi yazarı Gökhan Bacık, Ramazan ayının gelmesiyle birlikte televizyon kanallarında yayınlanan programların içeriklerinin dini ağırlıklı olmaya başlamasını ve camilerde verilen hutbelerin önceki  yıllarda verilen vaazların tekrarı olmasını irdeledi. Bacık, "Allah daha çok namaz kılanın veya daha çok hatim indirenin sporda, mimaride, teknolojide başarılı olacağı bir evren yaratmadı" dedi.

"Ramazan İslamı’nı anlatanlara bakınca onun 'iki büyük kurnazlığın üzerine kurulduğunu' görmek mümkün" diyen Bacık, şöyle devam etti:

"Birincisi, sürekli olarak şu basit sorun akla getirilmiyor: Peki, bu tahrif olmuş dinleri takip eden Batılılar neden bizden daha başarılı?

İkincisi, yanlış bir doğa algısı anlatılıyor.
'Sen istediğin kadar hatim oku maçları Barcelona kazanıyor, akıllı telefonu Amerikalı yapıyor, neden?"
 

Bacık'ın Bugün gazetesinde, "Ramazan edebiyatı ve ilahiyatının özeti: Uyuşukluğa devam" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle: 

Televizyonda muhtemelen aldığı yüksek ücret karşılığı konuşan hoca “Bir kişi hafız olunca öbür dünya yetmiş kişiye şefaat edecek” diyor.

O zaman marangoz, makale yazmaya çalışan akademisyen, yeni patent için uğraşan girişimci olmanın ne anlamı var? Hepimiz işimizi bırakıp hafız olalım.

Her yıl olduğu gibi bu yılki Ramazan ayında da cami kürsüsünden, ekrandan insanlara bildiğimiz tekrarlar anlatılıyor.

Din adına konuşanların gerçek dünya ile hiç ilgisi yok mu? İslam dünyasında bu kadar sorun varken ve başka medeniyetler Mars’ta araştırmalar yaparken bütün bunlardan nasıl kopuk halde din anlatılıyor?

Bugün dünyanın herhangi bir Müslüman ülkesinde cuma hutbesinde “basın özgürlüğünün önemi” üzerine bir tanecik hutbe verilebilir mi?


Yanlış dindarlaşma


Tuhaf bir geleneksel ve kültürel dindarlık algısı üretildi. Neredeyse “hayatın hiçbir reel alanına hitap etmeyen bu algı”, kendi içinde bazı ritüellerin sürekli yapılmasını öneriyor.

“Şu kadar hatim indir, şu kadar salavat getir” gibi bir omurga üzerine kurulan bu dindarlaşma daveti, Müslümanlar’ın içinde bulunduğu tatlı uyuşukluktan rahatsız olmamasını sağlıyor.

Merdiveni kullanıp daldaki kirazları toplamak yerine sürekli merdivenin güzelliklerini, ona dokunmanın faydalarını öne çıkaran bir dindarlaşma tarzı bu.

İçinde asla “beş tane adam gibi tarih kitabı yazan cennete gider” veya “ömründe on tane patent alıp insanlığa katkıda bulunan çok sevap kazanır” gibi bir yaklaşım olmayan bu yanlış dindarlaşma, Müslümanlar’ın dünyadaki fiyaskosunu sorun etmiyor.

Son 50 yılda Osmanlılar’ın ve Selçuklular’ın Anadolu’ya yaptığı camilerden daha fazla cami yapmış bu dindarlaşma, halbuki camilerin ne kadar büyük bir mimari fiyasko olduğunu göremiyor bile.


İki kahrolası strateji



Ramazan İslamı’nı anlatanlara bakınca onun “iki büyük kurnazlığın üzerine kurulduğunu” görmek mümkün:

Birincisi, sürekli olarak şu basit sorun akla getirilmiyor: “Peki, bu tahrif olmuş dinleri takip eden Batılılar neden bizden daha başarılı?”

Böylece dünya ve Müslüman arasındaki bağ öldürülüyor. Bir zaman sonra hiçbir somut etkisi olmadığı halde dindarlar, kapalı bir çevrim içinde konuşmak ve hareket etmekten zevk alır hale geliyor.

İkincisi, yanlış bir doğa algısı anlatılıyor.
“Sen istediğin kadar hatim oku maçları Barcelona kazanıyor, akıllı telefonu Amerikalı yapıyor, neden?”

Daha açık yazalım. Allah daha çok namaz kılanın veya daha çok hatim indirenin sporda, mimaride, teknolojide başarılı olacağı bir evren yaratmadı.

Allah adil ve hikmet sahibi olduğu için yarışı “daha çok hatim okuyan değil işin hakkını daha çok veren kişi” kazanıyor.

Geleneksel vaizler, bu sorunu aşmak için hemen “bu dünya onlar, ahiret Müslümanlar içindir” gibi argümanlara girerler. Müslümanlar’a “dert etmeyin dünyadaki bu geri kalmışlığı, önemli olan ahiret” demeye getirirler.

Peki, sokakları kirli, siyaseti kirli velhasıl bu dünyası mamur olmayan Müslümanlar’ınahireti mamur ve mutlu mu olacak?

Yaşadığı ülkelerde ağaç bırakmayan, birbirini öldürmekten çekinmeyen, mesela sağlık teknolojisi alanında insanlara bir buluş ile hizmet edemeyen Müslümanlar, sırf namaz kıldığı, hatim indirdiği, sakal bıraktığı veya 15 defa umreye gittiği için Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilir mi?