T24 Dış Haberler
Almanya'da dün gerçekleştirilen kritik seçimlerde aşırı sağcı AfD (Almanya İçin Alternatif) oyunu bir önceki seçime oranla neredeyse iki katına çıkararak ikinci sıraya yerleşti. AfD, geçici olarak açıklanan resmî verilere göre Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) ve Bavyera eyaletinde teşkilatlanmış kardeş parti konumundaki Hristiyan Sosyal Birlik Partisinden (CSU) oluşan CDU/CSU, oyların yüzde 28,6'sını alarak seçimi önde tamamladı. AfD, anketlerde beklendiği gibi bir oy oranına ulaşamamış olsa bir önceki seçimlere göre oy oranını 10,4 puan artırarak yüzde 20,8 ile ikinci sıraya oturdu. Almanya’da aşırı sağ yükselişin ve AfD'nin seçim başarısının en önemli faktörlerinden biri olarak partinin eş başkanı Alice Weidel değerlendiriliyor.
Aynı zamanda AfD'nin bu seçimde başbakan adayı olan Weidel, erkek egemen, göçmen karşıtı aşırı sağcı bir parti için alışılmadık bir yüz. Film yapımcısı olan Sri Lanka doğumlu bir kadından iki oğlu olan 45 yaşındaki Weidel, Çin'de ekonomi doktorası yaptığı için akıcı bir şekilde Mandarin dilini konuşuyor.
Weidel, siyasete girmeden önce Goldman Sachs ve Allianz Global Investors için çalıştı ve serbest iş danışmanı olarak çalıştı.
Weidel, AfD'nin eş lideri olarak son yıllarda partiye verilen desteğin artmasını sağladı ve Başbakan Olaf Scholz'un 23 Şubat'ta erken seçime gidilmesine neden olacak parçalı koalisyonunun yarattığı hayal kırıklığından faydalandı.
Dedesi Nazi
Weidel, ailesinin herhangi bir partiye üye olmamasına rağmen yetiştirilme tarzını “son derece siyasi” olarak tanımlıyor.
Die Welt gazetesinin haberine göre Weidel'in büyükbabası önde gelen bir Nazi yargıcıydı ve ailesi İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bugün Polonya sınırları içinde kalan Silezya'dan sürülmüştü.
İşletme ve ekonomi alanlarında aynı anda iki üniversite eğitimi aldıktan sonra Goldman Sachs'a katılan Weidel, sıkıldı ve işletme danışmanı olarak çalışırken Çin emeklilik sistemi üzerine doktora yapmak için Çin'e taşındı.
Thatcher'ı rol model olarak görüyor
Weidel, 2013 yılında Euro Bölgesi krizi sırasında kurtarma paketlerine karşı çıktığı için AfD'ye katıldı. Weltwoche'ye verdiği demeçte, partideki statüsünün arkadaş çevresine mâl olduğunu ve ailesinin şehir değiştirmesine neden olduğunu söyledi.
Weidel, eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'ı rol modeli olarak görüyor ve Almanya'nın AB'nin “demokratik açığını” gidermek için yeterince reform yapamaması halinde AB üyeliğini Brexit tarzı bir referanduma götürmesini istiyor.
İklim değişikliğine şüpheyle yaklaşan Weidel, vergilerin düşürülmesini, asgari ücretin kaldırılmasını, devletin küçültülmesini ve karbon nötr bir ekonomiye geçişin maliyetinin azaltılmasını istiyor.
"Eşcinselliğine rağmen değil eşcinselliği nedeniyle AfD'de"
Weidel 2018'de parlamentoda yaptığı ve beyaz milliyetçiler arasında popüler olan “Büyük Yer Değiştirme” komplo teorisine de atıfta bulunan bir konuşmada “Burkalar, başörtülü kızlar, devlet yardımı alan bıçaklı adamlar ve diğer işe yaramaz insanlar refahımızı sağlamayacak” dedi.
Ancak lezbiyen olmasına rağmen kendisine eşcinsel denmesini reddeden Weidel, eşcinsel evliliğe ve eşcinsel çiftlerin evlat edinmesine izin veren yasaların genişletilmesine karşı çıkan bir partide kişisel yaşam tarzıyla ilgili bazı tepkilerin hedefi oluyor. Eşcinsel evlilik 2017 yılında Almanya'da yasalaştığında, kitlesel göç gibi konularla karşılaştırıldığında bu konuyu önemsiz olarak nitelendirdi.
Frankfurter Allgemeine gazetesine göre aynı yıl Weidel, Müslüman göçmenlerin eşcinsellere yönelik düşmanlığı konusunu ele alan tek parti olduğu için “eşcinselliğine rağmen değil, eşcinselliği nedeniyle” AfD'de olduğunu söyledi.