Gündem

Ali Bayramoğlu: Çetelerle ilgili süren davalarda öze inilemedi

Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu, çetelerle ilgili süren davaları değerlendirdi.

13 Ekim 2011 03:00

T24 - Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu, çetelerle ilgili süren davaları değerlendirdi. "Cinayetler konusunda, çetelerle ilgili bunca dava sürüyor, ancak işin özüne ulaşıldığını söylemek çok zor. "Bunu Başbakan bile söyleyemiyor. Bir süre önce, kitabı yayınlandığı zaman Adem Yavuz Arslan'a, Dink cinayeti için, 'ana kumandaya ulaşabildiniz mi, biz tetikçileri yakaladık ama arkasındaki insanlara, ana kumandaya ulaşamadık' diyen bizzat oydu dedi.


Bayramoğlu, "Karanlıktaki Cinayetler" başlıklı bugünkü (13 Ekim 2011) yazısı şöyle:


Önceki gün misyonerlik etrafında işlenen cinayetleri ele alan iki kitaptan söz etmiştik.

İsmail Saymaz'ın yeni çıkan Nefret adlı kitabının ve Adem Yavuz Arslan'ın daha önce çıkmış olan "Bi Ermeni Var" çalışmasının gündeme tekrar oturttuğu misyonerlik meselesine işaret ediyorduk.

Ergenekon örgütünü, Zirve katliamını son dönemin faili meçhul ya da tetikçisi belli cinayetleri iç içe geçiren kilit kelime, misyonerlik...

Cinayetler konusunda, çetelerle ilgili bunca dava sürüyor, ancak işin özüne ulaşıldığını söylemek çok zor.

Bunu Başbakan bile söyleyemiyor...

Bir süre önce, kitabı yayınlandığı zaman Adem Yavuz Arslan'a, Dink cinayeti için, "ana kumandaya ulaşabildiniz mi, biz tetikçileri yakaladık ama arkasındaki insanlara, ana kumandaya ulaşamadık" diyen bizzat oydu.

Misyonerlik meselesi söz konusu olunca Cumhurbaşkanı Gül'ün kanısı da farklı değil.

O da bir yıl kadar önce şunları söylüyordu gazetecilere:

"Ben Hablemitoğlu cinayetiyle çok uğraştım. O kadar bire bir takip ettim ki o cinayet soruşturmasını. O dönem Emniyet, MİT hepsini Başbakanlığa çağırıp teke tek. Hanımını birkaç kez çağırdım. Baş başa, başkalarının yanında konuşmak istemedi çünkü..." diyor ve gazetecilerin sorduğu sorulara şöyle yanıt veriyordu:

"-Parmak izlerini buldunuz mu?

Vardı...

-Yurtdışı kaynaklı mı?

Hayır...

- Devamı niye gelmedi

Ulaşılamadı, çıkartılamadı... Bugün de hâlâ takip ederim... Muhakkak bu dosyayı da aydınlatacaksınız diye, hâlâ sık sık sorarım ne durumda diye... Benim kısa başbakanlık dönemim var ama o dönem içinde olan bir şeydi, bundan dolayı ayrı bir sorumluluk hissederim. Her şeyi altüst etmekle ilgiliydi o iş. O cinayet olduktan sonra Türkiye'de kopartılan kıyameti düşünürseniz..."

Özeti şu:

"İzleri bulduk, izler içeriyi işaret ediyordu, ama derinliğe ulaşamadık..."

Meselemiz geliyor o derinliğe takılıyor...

Nedir o derinlik?

Faili meçhul cinayetlerin ya da siyasi cinayetlerin dönemlere göre hep bir rengi olmuştur.

2000'li yıllarda özel ve öncelikli hedef gayrimüslimler oldu.

Son 6-7 yıl içinde biri Trabzon, diğeri İskenderun'da iki rahip öldürüldü.

Biri Mersin, diğeri İzmir'de iki rahip bıçaklandı.

Malatya'da bir kitapevi basıldı, misyoner oldukları iddiasıyla 4 kişi gırtlaklandı...

Hrant Dink vuruldu...

Misyonerlik üzerine çalışan, Alman vakıfları üzerine yazdığı kitaplar iddianamelere esin kaynağı olan Hablemitoğlu öldürüldü...

Hablemitoğlu niye öldürüldü, kim öldürdü?

Bu soruların yanıtı bulununca, derinliğe ulaşılacağına hiç şüphe yok... Gördüğümüz ve bildiğimiz hususlar var. Darbe girişimleri, AB sürecine itirazlar ve tepkiler, sokağı hareketlendirme, milliyetçi duyguları seferber etme hamleleri, cumhuriyet mitingleri, muhtıralar, kapatma davaları bunların hepsi iç içe giriyor.

Bunlara eklenen diğer bir konu sistemin karanlık noktaları...

Örneğin JİTEM gibi tüm Türkiye sathına yayılan yapılanmalar, bu yapıların gelenekleri, kullandıkları insanlar...

Önceki gün Adem Yavuz Arslan'ın kitabından alıntı yaptık.

Jandarma, AB yasalarının sağladığı uygun ortamdan yararlanarak, rahip Santoro'nun takip edildiğini söylüyor ve bir süre sonra aynı rahip öldürülüyordu.

Bu konuda sürdürülen parça parça davalar var...

Söz konusu emniyet, özellikle jandarma olunca soruşturmalar tıkanıyor...

Sürmekte olan soruşturmalar ya tetikçilerle sınırlı kalıyor ya da ona bile ulaşılamıyor...

Açıktır bir ihtiyaç var...

Bu davaların tümünü tekrar ele alacak bir sürecin başlamasına ve buna imkân verecek yasal düzenlemelere gerek var...

Bu, hukuk kurallarına riayet edilerek yapıldığı oranda, Türkiye'de bambaşka bir sayfa açılacak, havada kalan dava ve iddia ete kemiğe bürünecektir.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan bu konuda temel olarak aynı düşündüklerine ve kamu vicdanıyla paralel durduklarına göre, beklentimiz olmalıdır ve yüksek olmalıdır.