Karar yazarı Ali Bayramoğlu, AKP seçmenin Karadeniz ve İç Anadolu’ya doğru daralmasının, muhafazakâr seçmenin sandığa gitmekten kaçınmasıyla seçimlere olan katılım oranı düşüklüğünün "failinin" AKP olduğunu söyledi. Bayramoğlu, "Oy kaymaları, kaçışları temel olarak muhafazakâr kesim içinde olmaktadır ve seçim sonuçlarını bir açıdan AK Parti ile seçmenin ilişkisi çerçevesinde ele almak gerçekçi olur" dedi.
Bayramoğlu'nun "Kötü biniciyi önce atı sırtından atar" başlığıyla (16 Mayıs 2019) yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
(...)Bir yandan iktidarın adına hareket ettiği kimliğin varlığına ve değerlerine ilişkin saha genişliyor. Diğer yandan bu genişleme kaotik, kuralsız, ötekinin ve ortak değerlerin aleyhine oldukça, “yargı ve adalet”, “seçim ve demokrasi”, “siyaset ve hakkaniyet”, “ekonomi ve rasyonellik” arasındaki bağlar gitgide kopuyor. Bunlar ise Türkiye’yi her geçen gün biraz daha boğuyor. Kutuplaştırıcı siyaset, adım adım, iktidarı destekleyen grupların temel değerlerinin aleyhine de sonuçlar üretiyor.
31 Mart seçim sonuçları Türkiye genelinde bu duruma ve ona verilen tepkinin bir göstergesiydi.
AK Parti, (2015 Haziran parantezi bir yana) ilk büyük simgesel ve siyasi ilk ciddi başarısızlığını yaşadı. Bunun bir birikimin sonucu olduğuna hiç şüphe yok. Karadeniz ve İç Anadolu’ya doğru coğrafi bir daralma, Ankara ve İstanbul belediyelerinin kaybedilmesi, iktidar partisinin oy oranının gerçek rakamlarla yüzde 37-38’e gerilemesi, Muhafazakâr seçmenin sandığa gitmekten kaçınmasıyla gelen katılım oranı düşüklüğü ilk göze çarpan açık veriler. Erdoğan İstanbul seçimlerini kazanarak görüntüyü tersine çevirmek isteyecek olsa da, bu veriler 23 Haziran seçimlerinin sonuçlarından bağımsızdır.
Bu tablonun asıl faili AK Parti’dir. Diğer ifadeyle bu tablo (İmamoğlu’nun imajı ve bunun etkisi ve HDP seçmenin büyük kentlerdeki tutumu dışında) muhalefet partilerinin değil siyasi iktidarın karnesidir. Oy kaymaları, kaçışları temel olarak muhafazakâr kesim içinde olmaktadır ve seçim sonuçlarını bir açıdan AK Parti ile seçmenin ilişkisi çerçevesinde ele almak gerçekçi olur.
Muhafazakâr seçmenin bir bölümünde başlayan AK Parti’ye mesafe alma hali, otoriter tahripkar siyasete verilen, “kişi, kimlik, toplum çıkarları” bütünlüğüne ilişkin bir refleksten doğan rasyonel bir tepkidir. Karaalioğlu’nun “Hata” yazısı bu duruma bir açıdan güzel bir örnek teşkil ediyor.
Sonuç olarak, başta muhafazakâr ve Kürt seçmen olmak üzere kutuplaşma ve kutuplar karşısında merkezde yeni alan oluşturma, merkeze yer açma ciddiye alınması gereken, önümüzdeki yılları belirleyecek bir toplumsal tepkidir.
28 Şubat sonrası, 2000’lerin başında Türkiye’nin siyasi denklemlerinden birisini kabaca şöyle tanımlıyorduk: Demokrasi istikametinde değişim, kendi içinde bir değişim yaşayabilirse çoğunluğu oluşturan muhafazakâr kitle ve ona dayanan siyaset tarafından gerçekleştirebilir. Bugüne uygun yeni denklemde muhafazakâr kesimin yeri hâlâ aynıdır. Gidişe dur deyişte belirleyici olan onların tavrı olacaktır.