Ali Babacan, Washington’da düzenlediği basın toplantısında 17 Aralık rüşvet operasyonunda gözaltına alınan Halk Bankası eski genel müdürü Süleyman Aslan’ın Ziraat Bankası yönetim kurulu üyeliğine seçilmesi hakkında “Siyasi iradenin bir tercihidir” dedi. Babacan, bu durumu içine sindirip sindirmediği ve kendisini bahsettiği siyasi iradenin içinde görüp görmediği sorusuna ise gülerek, “Ben artık cevabımı verdim” dedi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, IMF Bahar toplantıları için geldiği Washington’da Türk gazetecilerle düzenlediği basın toplantısında, 17 Aralık soruşturmasında evinde ayakkabı kutusu içinde 4.5 milyon dolar bulunan ve 14 Şubat’ta salıverilmesine kadar tutuklu kalan Halk Bankası eski genel müdürü Süleyman Aslan’ın 31 Mart’ta Ziraat Bankası yönetim kurulu üyeliğine seçilmesiyle ilgili ilk kez konuştu. Hürriyet Gazetesi Washington Temsilcisi Tolga Tanış’ın haberine göre, daha önce basında Aslan’ın yönetim kurulu adaylığına karşı çıktığı yönünde haberler çıkan Babacan, Ziraat Bankası Genel Kurulu’nun kararı için “Siyasi iradenin bir tercihidir” dedi.
Soruşturmalar ne kadar yürüyor
Babacan, 17 Aralık rüşvet operayonu sonrası başlayan soruşturmaların yürümediği eleştirileri konusunda ise şunları söyledi: “Evrensel bir hukuk ilkesi var. Hukuki sistemde suçu tespit edilene kadar herkes masumdur. İddialar olabilir. Ama bu iddialar incelenir, bakılır. Ve yetkili organlar, mahkemeler, milletvekilleri ya da bakanlar olması halinde TBMM ve Anayasa Mahkemesi, buralardaki değerlendirmelerde gerçekten suç olduğu kanaati oluşursa, o zaman ancak o kişiye biz ‘suçlu’ diyebiliriz. Dokunulmazlığı olmayan herkesle ilgili mahkeme süreçleri var. Bunlar devam ediyor. Dokunulmazlığı olan arkadaşlarla ilgili de Meclis’te soruşturma komisyonu kurulmasıyla alakalı, bizim kendi grubumuzun, Ak Parti’nin verdiği bir önerge var. Bu önergenin en geç bir ay içerisinde TBMM’de görüşülüp karara bağlanması gerekiyor.”
Aslan nasıl üye seçildi
Babacan, Aslan’ın Ziraat Bankası yönetim kurulu üyeliğine getirilmesini içine sindirip sindirmediği yönündeki soruya ise “Siyasi iradenin bir tercihidir” diye yanıt verdi. Bu konuda kendi görüşünün ne olduğu sorusuna ise Babacan, tekrar aynı yanıtı verdi ve “Siyasi iradenin bir tercihidir ve hukuki açıdan da bir engel yoktur. Evrensel hukuk neyse bu örnekte de bu çalışmıştır” dedi. Babacan, kendisini bu siyasi iradenin içinde görüp görmediği sorusuna ise gülerek, “Buradan nasıl bir sonuca ulaşmaya çalıştığınızı bilmiyorum ama ben artık cevabımı verdim” dedi.
Başbakanlık meselesi
Babacan, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Başbakn Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkması halinde bir sonraki Başbakanın kim olacağı sorusuna da yanıt verdi. Babacan, Başbakanlık için kendi adının da geçtiği yönündeki soruya karşılık şunları söyledi: “Bu meseleler, öncelikle Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızın oturup kendi aralarında yapacakları değerlendirme sonucu ortaya çıkacaktır. Ve şahıslardan tamamen bağımsız bu gelişmeleri düşünmek lazım. Birinci öncelik Cumhurbaşkanlığı seçimi. Cumhurbaşkanlığı seçimi için adayın kim olacağı çok çok önemli. Bu konuda henüz bir açıklama yok. Biraz sabredeceğiz. Kendi aralarında konuşacaklar.
Göreve talip olunur mu?
“Başbakan olacak kişi göreve talip olmalı mı” sorusuna da Babacan “Bunları tartışmak için için çok çok erken. Sayın Başbakanımız ve Sayın Cumhurbaşkanımız ‘Biz aramızda konuşacağız’ dedikten sonra bu konuda kimsenin şahsi yorumunu ortaya koymasını ben uygun görmüyorum. Şahsım için de uygun görmüyorum, bu konuda kendi görüşlerini beyan eden arkadaşlarımız için de uygun görmüyorum açıkçası. Konunun direkt muhatabı bellidir. Dolayısıyla onlardan gelen açıklamaları hep beraber beklemek lazım. Herkes çok erken aşamada kendi şahsi fikrini olgunlaştırmadan fazla konuşursa bu sürece yardımcı olmaz. Tabii bu öyle bir konu ki, kim ne söylese hemen haber oluyor. Öyle de bir cazibesi var siyasetçiler açısında. Mikrofon mıknatıs vazifesi görüyor aynı zamanda. Dolayısıyla böyle bir yanlışlık içinde olup da mikrofon cazibesine katılmayı ben uygun görmyorum” diye yanıt verdi.
Son dakika adaylığı
Gelişmiş demokrasilerde önemli mevkilere adaylıklar bazen iki yıl öncesinden açıklanıyorken, Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimine dört ay kala ortada hiçbir adaylık açıklaması olmamasının demokrasi açısından sağlıklı bir durum olup olmadığı yönündeki soruya ise Babacan şöyle yanıt verdi: “Bizde biliyorsunuz milletvekili ve belediye başkan adaylıkları belli bir takvim içerisinde yürür. Ama son dakikaya kadar adaylıkların açıklanmaması daha önce yaşadığımız şeyler. Her ülkenin kendi demokratik gelenekleri var. Bu ülkeden ülkeye çok değişiyor. Kaldı ki, bizim cumhurbaşkanlığı seçimimiz ilk defa halk oyuyla gerçekleştirilecek bir seçim. Dolayısıyla bunun bir evveliyatı, geleneği de yok.”
Gülen’in ABD’den iadesi için bir çalışmanın bilgisi bende yok
Ali Babacan, Gülen Hareketi ile hükümet arasında yaşanan gerginlik konusunda ise “Burada belki hedef alınan partimiz, hedef alınan Başbakanımız ama sonuçları itibariyle de devletin çıkarlarının etkilendiğini, tüm milletimizin, ülkenin zarar gördüğünü izliyorsunuz. O yüzden herkes böyle dönemlerde aklıselimle hareket etmeli. Küçük çıkarlar için büyük hedefi, ülkenin yüksek çıkarlarını riske atmamak lazım” dedi. Fethullah Gülen’in ABD’den iadesine ilişkin çalışmalara dair bir soruya ise Babacan, “Bugün itibarıyla böyle bir girişim olduğuyla ilgili bir bilgi bende yok” diye yanıt verdi.
Finansal piyasalar neye bakar
Ali Babacan, 17 Aralık sürecinin ardından hükümetin, sosyal medya yasaklamaları gibi antidemokratik uygulamalara yöneldiği yönünde eleştiriler alması ve bunun Türkiye’nin ekonomik istikrarını da tehlikeye atabileceği yorumları konusunda ise şöyle konuştu: “Finansal piyasalar şuna bakıyor: Hükümet gerçekten yerinde oturuyor mu? Kontrol hükümette mi? Yoksa hükümet ipleri elinden kaçırdı mı? İplerin elden kaçtığı, kontrolün kaybolduğu bir ülkede istikrar değil, kaos olur. Kısa vadede önemli olan istikrar ve kontrolsüz bir resme asla izin vermemek. Sonuç olarak ne zaman ki Gezi olayları yatıştı, bizim piyasalarda düzelme oldu. Ne zaman ki 17 Aralık operasyonuna karşı biz adımlar attık. Ne zaman ki seçimle beraber 17 Aralık’ın arkasındaki yapının çok da etkili olamayacağı ortaya çıktı, o zaman piyasalar da rahatladı. Ama orta-uzun vadede bir hukuk devleti olmak, yargının bağımsız, tarafsız çalışabilmesi, yargı süreçlerinin kısalması, hızlı, güvenilir, âdil kararlar alınması ekonomik istikrarımız açısından çok çok önemli.”
2014 büyümesi hedeflenenden altta çıkabilir
Ali Babacan, IMF’in Türkiye ile ilgili 2014 büyüme tahmini yaklaşık 2 puan düşürerek yüzde 2.3’e çekmesi konusunda ise şunları söyledi: “Bugünler 2014’le ilgili sağlam bir projeksiyon yapmak için doğru değil. Henüz birinci çeyrekle ilgili doğru düzgün veriler daha ortaya çıkmamış durumda. Birinci çeyrek ki, bizim en heyecanlı dönemizdi bu yılla alakalı. Yani 17 Aralık sürecini yaşadık. Bütün bu işte malum yapıyla ilgili gelişmeler, yolsuzluk iddiaları, seçim kampanyası… Çok ciddi hareketli bir dönemdi. İlk çeyrek rakamlarını bir görmemiz lazım. Ondan sonra belki yılın tamamıyla ilgili daha sağlıklı bir değerlendirme yapılabilir. Biz orta vadeli programımızı açıklarken yüzde 4’lük bir büyüme öngörmüştük bu yılla alakalı. Bizim resmi öngörümüz henüz değişmedi. Bunu değiştirecek kadar çünkü elimizde veri yok. Ama trendlere baktığımızda, bu yüzde 4 değil de belki bir miktar altında bir büyüme olabilir. Bu da bir gerçek olarak şu anda önümüzde duruyor.”
Babacan, büyümede belirleyici unsurun ne olacağı konusunda ise “Belirleyici ihracat olacak. Çünkü biz büyümenin dış taleple olursa kaliteli bir büyüme olacağını düşünüyoruz. Ama sadece kendi içimizde tüketip büyüyorsak bundan da çok mutlu olmuyoruz. Çünkü iç tüketime dayanan bir büyüme yüksek cari açığı da beraberinde getiriyor. İhracatımız da ağırlıklı olarak Avrupa’nın iç tüketimine bağlı olacak” dedi.