Gündem

'Ali Babacan, Gezi ve 17 Aralık'ta Erdoğan'dan farklı düşünüyordu, sustu ve gitti'

Zeynep Miraç: Ali Babacan, Osmanlı'da yaşasa Sokullu olurdu

30 Ağustos 2015 10:25

AKP’de üç dönem kuralına takılan ve 1 Kasım’da Türkiye’yi seçime götürecek 63. hükümetin kurulmasıyla Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı’na veda eden Ali Babacan’ın 14 yıllık bakanlık dönemini değerlendiren Cumhuriyet yazarı Zeynep Miraç, “Gezi Direnişi sırasında Erdoğan’dan farklı düşündüğü konuşuluyordu. Sustu. 17 Aralık’ta Erdoğan’dan farklı düşündüğü konuşuluyordu. Sustu” dedi.

Zeynep Miraç, yazısında “Demiştik ya, onun siyasete katacakları, siyasetin ona katacaklarından fazlaydı diye... Bırakın katkıyı, itibarından alıp götürdükleri terazide ağır bastı. Dava ülkenin değil partinin davasına dönüştükçe, başarının yerini ikbal aldıkça Babacan’ın kredisi de azaldı. Sustu, sustu ve gitti... Bir gün kendi kendine “Değer miydi” diye sorarsa, cevabını biz de duymak isteriz” görüşünü dile getirdi.

Zeynep Miraç’ın Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (30 Ağustos 2015) nüshasında yayımlanan, “Farklı düşünüyordu, sustu ve gitti” başlıklı yazısı şöyle:

2002 yılında AK Parti iktidara geldiğinden bu yana bakanlık koltuğunda oturan tek isim, Ali Babacan kabineye veda etti.

 

13 yıldır AK Parti teşkilatının “en modern”, “en demokrat” olarak anılan ismiydi. Kredisi yüksek, itibarı diğer partililere oranla daha büyüktü. Bu uzun bakanlık döneminin son yıllarını bu krediyi ve itibarı gün be gün sarsarak geçirdi. 2000’lerin başında sayıları epeyce fazla olan övgü yazıları yerini “Bütün bunları neden sineye çekiyor” sorusuna bırakmıştı.

 

“Neden Erdoğan tarafından bunca küçümsenmeye, karşısına Yiğit Bulut’un çıkarılması kadar büyük bir hakarete tahammül ediyor? Neden etrafında dönüp duran yolsuzluk iddialarına kulaklarını tıkıyor?”

 

Bütün bu sorular, çoğu çevrede aynı cevabı buldu: “Davaya ihanet etmemek, kırılan kolun yenini açığa çıkarmamak için...”

 

Öyle miydi gerçekten?

 

Önceki gün kabineye veda eden Ali Babacan, Amerikan okullarında geçen yıllarına, konforlu gençliğine rağmen bir “dava adamı” mıydı?

 

2002’den bu yana hayatımızda ve onu dava adamı yapacak denli hararetli bir konuşmasına şahit olmadık. Ama öyle bir soyadı taşıyor ki, davanın tam merkezinde duruyor.

 

Başarı hikâyesi

 

Yıl 1967. Aylardan kasım. Ali Babacan henüz yedi aylık. Halası Hatice Babacan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okuyor ve derse başörtüsüyle giriyor. Hoca “Çıkar” diyor, o “Çıkarmam”. Kızılca kıyamet kopuyor, tartışma basına yansıyor. Ülkenin ilk üniversitede başörtüsü gerilimi Hatice Babacan adıyla tarihe geçiyor.

 

Ve şimdi, Türkiye ilk başörtülü bakanla tanışmışken Hatice Babacan’ın yeğeni Ali Babacan kabineye veda ediyor.

 

İki kere iki dört: Ali Babacan’ın hikâyesi, bir başarı hikâyesi. Yalnızca kendisinin değil, son yıllarda daha sık kulağımıza çalınan İslami burjuvazinin de başarı hikâyesi.

 

1967 doğumlu Ali Babacan, varlıklı bir ailenin çocuğu. Adını aldığı dedesinin kurduğu Ali Babacan Tekstil Şirketi, bugün hâlâ büyük cirolarla çalışan bir şirket. Babası Hilmi Babacan, tek oğlu Ali’nin henüz üç yaşındayken bisikletle mağazada dolaştığını, ilkokuldayken de cari hesapları tuttuğunu anlatıyor.

 

Menkıbelere meraklı insanlarız, ne kadarı gerçek bilemeyiz ama 1985’te TED Ankara Koleji’ni birincilikle bitirdiğinden eminiz. Asıl efsanevi başarısını ise 1989’da ODTÜ Endüstri Mühendisliği’ni 4.0 ortalamayla ve tabii ki birincilikle bitirdiğinde kazandığından da....

 

Lise yıllığında “çok güzel alışveriş yaptığı, satıcıların tuzağına düşmediği” yazıyordu. Bir de “beş vakit namaz kıldığı”. Üniversite yıllığında ise yakın bir arkadaşı “Öğrenciden çok iş adamıdır” demişti onun için. Ticaret ve ibadet kısa pantolonlu dönemlerinden beri yanındaydı.

 

Ama siyaset, sonradan eklendi bu hayata. Fullbright bursuyla gittiği ABD’de işletme yüksek lisansını tamamlayıp iki yıl finans sektöründe çalıştıktan sonra Ankara’ya, aile şirketine dönmüştü. Aynı zamanda Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde de danışman olarak görev yapıyordu. Ama siyaset, annesinin “Gireceğini bile düşünmüyorduk” diyeceği kadar uzağındaydı. 2002’ye kadar...

 

Müslüman burjuva bir ailenin iyi okullarda okumuş, Amerika görmüş, aile şirketini daha iyi yerlere taşıması beklenen oğluydu. Kız kardeşleri de kendisi gibi TED Ankara Koleji’nde okumuşlardı. İkisi ODTÜ’yü, en küçük kardeşi ise Ankara Tıp Fakültesi’ni bitirmişti. Siyasetin ona katacakları, onun siyasete katacaklarından azdı.

 

Yurda dönüşünde kız kardeşler hemen kolları sıvayıp ağabeylerine uygun bir gelin adayı buldular. TED Koleji’ni bitirmiş, Hacettepe Üniversitesi’nde Mütercim Tercümanlık okuyan Zeynep Yurter. 1994’te tanışıp 95’te evlendiler. Ertesi yıl da bir oğulları oldu. ABD’den taşıdığı alışkanlıkla golf oynuyor, ailesiyle kayağa ya da trekkinge gidiyor, barfiks yapıyor, seyahat etmeyi, sinemaya gitmeyi seviyordu.

 

2002 yılında partinin kuruluş çalışmaları sırasında Abdullah Gül aradığında, Ali Babacan bu hayatı yaşıyordu. Siyasete karşı isteksizdi. Gül, baba Hilmi Babacan’ı araya sokup kendi deyişiyle “kız ister gibi istedi” oğlunu...

 

Böylece Ali Babacan 35 yaşında, Türkiye’nin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı oldu. Piyasalar onu büyük bir şevkle karşıladı. Ekonomi uzmanları Babacan’ı yere göğe koyamıyordu.

 

AKP’nin Derviş’i

 

AK Parti’nin AB hayali peşinde koştuğu, Türkiye’yi her türlü vesayetten kurtaracağına inanılan yıllardı. Babacan da her türlü Batı eğitiminden geçmiş, CV’sinde Cumhuriyet kadrolarını ürkütecek tek bir satır bile olmayan genç bir adamdı.

 

Şimdi dönüp bakınca, o günkü övgüler bitmiş bir evliliğin ilk yıllarında sarf edilen o nafile cümlelere benziyor.

 

Babacan’ın yılları, kendisinden önce bu görevi üstlenen Kemal Derviş’le karşılaştırılarak geçti. Zaten Derviş’in programı uygulanıyordu. “AKP’nin Kemal Derviş’i” sözü bir iltifattı.

 

Politikalarında Kemal Derviş kadar Batılıydı belki ama zihnindeki kuşlar hep İslamdan yana uçuyordu.. 2005’te bir vergi uygulamasının zamanlaması sorulduğunda hadisle cevap veriyordu: “Hz. Muhammed’in ‘Hayırlı işte acele ediniz’ sözüne uyarız”.

 

2006 yılında gazeteler şu haberi yayımladılar: “Türkiye’nin, ‘Eğitim ve Kültür’ faslında AB Genel Sekreterliği’nin AB’ye ilettiği müzakere pozisyon belgesine ‘Türkiye’nin eğitim sistemi laiktir’ ifadesi konulması isteğini Başmüzakereci Ali Babacan uygun bulmadı”.

 

2007’de ise Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığını “Bütün İslam âlemine hayırlı olsun” dileğiyle karşılamıştı. Bakanlığı süresince mescitte yer bulamadığı zamanlarda koridorda namaz kıldı.

 

Sustu... Sustu...

 

Gezi Direnişi sırasında Erdoğan’dan farklı düşündüğü konuşuluyordu. Sustu.

 

17 Aralık’ta Erdoğan’dan farklı düşündüğü konuşuluyordu. Sustu.

 

Ondan beklenen bir haysiyet itirazı yerine 2014’te, Erdoğan’ın Başbakan sıfatıyla yaptığı son Bakanlar Kurulu toplantısında gözyaşları içinde “Sizinle çalışmak büyük bir onurdu” demeyi tercih etti.

 

2002’de verdiği bir söyleşide “Tayyip Bey bütün konuları bizlerle istişare eder, hiçbir zaman ‘Şunu şöyle yap’ demez” açıklamasında da bulunmuştu. Vardığı yer, 2015 Mart’ında Erdoğan’dan kamuoyu önünde duyduğu şu cümle oldu: “Kendilerine çekidüzen versinler”.

 

Demiştik ya, onun siyasete katacakları, siyasetin ona katacaklarından fazlaydı diye... Bırakın katkıyı, itibarından alıp götürdükleri terazide ağır bastı. Dava ülkenin değil partinin davasına dönüştükçe, başarının yerini ikbal aldıkça Babacan’ın kredisi de azaldı.

 

Sustu, sustu ve gitti...

 

Bir gün kendi kendine “Değer miydi” diye sorarsa, cevabını biz de duymak isteriz.

 

Osmanlı'da yaşasa Sokullu olurdu

 

2000’lerin ilk yıllarında ekonomi AK Parti’nin lokomotiflerinden biriydi. Ali Babacan, hem dünyada hem de Türkiye’de övgülere boğuldu.

 

2012 yılında TIME dergisi onu ve halefi (Babacan 2007-2009 arasında Dışişleri Bakanı’ydı) Ahmet Davutoğlu’nu dünyanın en etkili 100 kişisi arasına soktuğunda “Neo- Osmanlılar” başlığı atmıştı.

 

Ali Babacan’ın Osmanlı’da bir karşılığını arayacak olsak Sokullu Mehmet Paşa gelebilir akla. Üç padişaha hizmet etmişti Sokullu, Babacan da üç dönem boyunca her dönemde başka bir karaktere bürünen bir lidere hizmet etti.

 

Sokullu, ikbal peşinde koşan bürokratlara engel olmasıyla tanınırdı; Babacan son dönemde Yiğit Bulut’un başı çektiği bir gruba karşı mücadele veriyordu. Paşa son döneminde padişahın gözünden düşmüş, istiskale uğramıştı.

 

Babacan da Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın politikalarını savunduğunda Erdoğan’dan azar işitti. Bereket ki, Ali Babacan Sokullu Mehmet Paşa’yla aynı dönemde yaşamıyor. Şirketine dönecek, eşi ve üç çocuğuyla hayatına kaldığı yerden devam edecek...