Gündem

'Alevilik' ders kitabını Cem Vakfı Başkanı yazıyor

Cem Vakfı Genel Başkanı İzzettin Doğan, Başbakan Erdoğan'ın isteği üzerine ilköğretim okullarında okutulmak üzere Alevilik'le ilgili kitap hazırladığını

26 Nisan 2009 03:00
Cem Vakfı Genel Başkanı İzzettin Doğan, Başbakan Erdoğan'ın isteği üzerine ilköğretim okullarında okutulmak üzere Alevilik'le ilgili kitap hazırladığını açıkladı.

Doğan Sabah gazetesinden Sevilay Yükselir’e verdiği röportajda (26.04.09), 29 Mart seçimlerinden kısa bir süre önce Dolmabahçe'de Başbakan Tayyip Erdoğan ve kurmaylarıyla bir araya gelişini ve seçimler öncesinde hiç bir partiyi işaret etmeyerek neden suskun kaldığının perde arkasını anlattı:

Başbakan Erdoğan ile Dolmabahçe'de neden bir araya geldiniz?

Sayın Başbakan'a Aleviliği ve Alevilerin isteklerini anlattım. Açık açık, hükümetin tavrının doğru olmadığını, bu sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğini belirttik. Ve bu sorunun Türkiye'nin sorunu olduğunu, İzzettin Doğan'ın ya da bir başka Sünni yurttaşın sorunu olmadığını vurguladım. Bu sorun dolayısıyla Türkiye'nin çok zorluklarla karşı karşıya kalabileceğini, Türkiye açısından bir güvenlik sorununa dönebileceğini çünkü böylesine kırgın ve kızgın zeminin yabancı güçler tarafından çok kolayca kullanabileceğini Türkiye'yi kendi istedikleri istikamette yönlendirebileceklerini ve ülkenin zor durumda kalacağını söyledim. Sayın Başbakan ve yanındaki bakanlar bu yaklaşımı ve değerlendirmeyi benimsediler. "Bunun bir çözüme bağlanması gerekir. Biz bu konuda her türlü önlemi ve değişiklikleri yapmaya hazırız ama seçim dönemi olduğu için yapacağımız değişiklikler, 'Alevi yurttaşların oylarını almaya yönelik değerlendirme' olarak kabul edilebilir. Onun için de bunu seçimlerden sonra tekrar bir araya gelelim ve gerçekleştirelim" dediler. Daha sonra Sayın Başbakanla bir yemekte bir araya geldik. Orada da halka hitaben bir konuşma yapmıştık her ikimiz de. O konuşma sırasında ben Alevi yurttaşların altı noktada oy birliği ile belirlenmiş isteklerinin artık hayata geçirilmesi gerektiğini tekrarladım. Sayın Başbakan'da cevaben, "Biz bunları hayata geçireceğiz. Burada söz veriyorum. Alevilikle ilgili bilgileri ders kitaplarına koyduk bile. Samimi olduğumu göstermek açısından söylüyorum. 32 sayfalık bir metin var ama Hocam siz hazırlayın bu kitabı. Daha fazla olabilir 32 sayfa ile sınırlı değil. İçerik itibariyle de, 'Sizin Alevilik budur' diyerek sunduğunuz bilgileri kitaplara koyacağız" diye söz verdi.

Peki siz ne yaptınız?

Ben de hemen Alevi ve Sünni din adamlarından oluşan bir komisyon kurdum. O tarihten beri çalışıyorduk. Şimdi kitaplar hazır. Son bir okuma yapacağım ve ondan sonra Sayın Başbakan'dan bir randevu isteyeceğim ve kendilerine, 8 yıl boyunca din derslerinde okutulacak olan Alevilik ile ilgili bilgileri anlatan kitabı sunacağım.

Din öğretmenleri kurs alsın

Bu, Aleviliğin tarihsel süreci açısından çok önemli bir gelişme değil mi?

Elbette ki önemli. 20 yıldan beri bir hareketin temsilcisi olarak geldiğimiz noktayı çok olumlu buluyorum. Bir yola çıkıldı ve ilk kez olumlu bir adım atıldı. İnşallah bu adımı sonuçlandıracak Sayın Başbakan. Tabi asıl adım yazdıklarımızı görüp, "Evet biz hükümet olarak mutabıkız. Bu bilgileri kitaplara koyuyoruz ve öğrencilere dağıtıyoruz" dediği gün çok önemli bir adım atılmış olur. Yeterli olur mu? Yeterli olmaz, nedeni çünkü bu bilgilerin sürekliliğini sağlayacak olan kadrolara ihtiyaç var. Bu bilgileri okullarda kim okutacak? Kimler dersini verecek? Önemli olan bilginin kitaba girmesi önemlidir ama bu bilgiyi okutacak kişi bilginin kendisi kadar önemlidir. Bunları anlatacak din bilgisi öğretmenlerinin bir kursa tabi tutulması gerekir diyorum. Onların yetiştirilmesi lazım. İlla Alevi olması şart değil. Ama olursa da iyi olur tabi ki...

İlk kez bir seçim öncesi kime oy vereceğiniz ya da Alevilerin hangi partiye oy vermesi gerektiğine dair bir açıklamanız olmadı. Bunun için mi? Yani Başbakanla söz kestiğiniz için mi?

Aynen öyle. Diyalog içine girmişken, karşılıklı güveni sarsacak olan birtakım kişisel duygusal sonuçları doğuracak olan hareketlerden kaçınmak istedim. Çünkü bu çok önemli bir olay. Seçimler her zaman olur, gelip geçer. Bizim için bu olayın gerçekleşmesi çok önemli. Bu olaya gölge düşürecek herhangi bir açıklama yapmak istemedim. Biliyorum ki Sayın Başbakan çok duygusal...

Mücadelem Alevilik için

Aleviler için verdiğiniz mücadelede ilk kez böyle bir noktaya geldiniz sanırım...

Bakın ben, Aleviler için mücadele etmiyorum. Ben Alevilik için mücadele ediyorum. Bu çok önemli bir fark, kendi kimliğim açısından.

Bu önemli bir adım ama yine de toplumdaki, 'Aleviler AKP'ye oy vermez!' kanaatini değiştirmeyecek gibi geliyor.

Hayır öyle bir şey yok! Böyle bir şeyi kabul etmiyorum. Aleviler AKP'ye de oy verir. Sosyolojik açıdan yanlış bir yaklaşımdır bu. Mesela Aleviler, "Demokrat Parti'ye oy vermez" diye bilinir. Yanlıştır bu. Çünkü Aleviler 1950-1960 arasında Demokrat Parti'yi desteklemiştir.

Genel kanı Alevilerin CHP dışında bir partiye oy vermediğidir.

Oy vermiştir ama başka bir partiye asla yönelmemiştir tezi yanlıştır. Aleviler, Süleyman Demirel'e güvenlerini yitirdikten sonra sosyal demokrat ilkelerine güvenip sol partilere yöneldiler. Alevilerin şanssızlığı orada zaten. Sadece oy veren bir kitle görünümünde. Yani sol partiler oyunu alıyor, oyların karşısında talep edilen haklara ilgisiz kalıyor. Aslında şansızlık demek istiyorum daha ağır bir kelime kullanmamak için. Ama bundan sonra hiç şüpheniz olmasın böyle olmayacak. Aleviler kendilerine saygı duymayanları kendi eşitlik taleplerini kabul etmeyen ya da kabul edermiş gibi görünen partilere itibar etmeyeceklerdir. Bu önemli bir teşhistir. Eğer bu söylediklerim doğruysa bu şu demektir. Partiler Alevileri samimiyetle kucaklamak zorundalar. Bu olmadığı zaman başka bir parti başka bir oluşum Türkiye'de doğacaktır. Bu kaçınılmazdır.

Patalya’yı sizden duydum

Patalya Otel'deki toplantıya katıldığınız yazıldı çizildi. Ne konuştunuz orada?

Bunu ilk defa sizden duyuyorum. Ama kendim böyle bir şeyi okusaydım bunu yazana ya da basın organına dava açardım. Ben Patalya Otel'in adını Mehmet Haberal ile ilgili haberlerde duydum. Yolunu bile bilmem o otelin.

Haberal'ı tanır mısınız?

Çok iyi tanırım kendisini. Takdir ettiğim bir dostumdur. Bunlar kaçacak göçecek insanlar değillerdir.

Yani bazı isimler dokunulmazdır mı diyorsunuz?

Kimse dokunulmaz değildir. Hukuk devletinde herkese dokunulabilinir.

Emekli generaller de söyleyebiliyor musunuz?

Gayet tabi... Bunu Cumhurbaşkanı için de söylüyorum.

Yani siyasi bir dava mı?

Bunu görmem için delillerin bilgisine hâkim olmam lazım. Yargıçlarımıza güvenmek durumundayız.

MHP'ye kin ve nefret olmasın

Alevilerin MHP ile geçmişten gelen davası var. Geçenlerde yaptığınız sempozyuma sadece Bahçeli'nin katılımına tepki gösteren Aleviler oldu.

1975'lere varan bir tatsızlık var. Anarşi ve terörün Türkiye'de doludizgin at koşturduğu bir dönemde Alevilere karşı MHP'li bazı militanların bir takım tasarruflarda bulunduğu söylendi ve bunlar yargılandı. Kimisi mahkûmiyetle sonuçlandı, kimisi beraat etti. 34 yıl geçti ve 34 yaşındaki bir çocuk bu olayları bilmez. Alevilerin bir siyasal kuruluş olarak MHP'ye kin ve nefret duymalarına gerek yok. Ayrıca bugünün yöneticileri ile o günün yöneticileri aynı değil. Partide önemli değişimler ve değişiklikler olmuştur. Ve siyasi kurum olarak bunların da oylarını artırmak istemeleri en doğal haklarıdır. Aleviler gibi büyük bir kitleden hiç oy almamak MHP açısından önemli bir başarısızlıktır. O başarısızlığı başarıya çevirmeye çalışıyorlar. Bence de doğru bir politikadır.

Gülen'le ilgili sözlerimin arkasındayım * Fethullah Gülen'i Nâzım Hikmet'e benzettiniz bir söyleşinizde. Çok büyük tepki aldınız. Hâlâ o noktada mısınız?

En ufak değişiklik yok. Bakın. Dünyanın önünde saygıyla eğildiği en önemli şairlerden bir tanesinin mezarının Türkiye'ye getirilmesini henüz bu yıl konuştuk. Oysa ki bunun sizin açınızdan bir onur kaynağı olması gerekiyor. Şunu vatandaşa söylemeye çalışıyorum ama insanlar okumadan telkinlerle sizin söylediğinizi yorumlamaya çalışıyorlar. Ben ne diyorum: Haklar açısından cumhurbaşkanı da sokaktaki sade vatandaş da aynı haklara sahiptir. Hiç birinin birbirine üstünlüğü yoktur. İmtiyazı da yoktur. İmtiyaz makamındır, kişinin değildir. Fethullah Gülen de bir insan olarak hak ve özgürlükler kapsamına giriyorsa, vatandaş olarak ona da aynı şeyi uygulamanız gerekir.

Ama Gülen'in bu ülkede bir şeriat düzeni kurmaya çalıştığı söyleniyor...

O ayrı. Yasalara aykırı bir tavır varsa bu tavırlardan dolayı yargılanır. Ben bir hukukçuyum ve meseleye de bir hukukçu olarak bakarım. Biraz önce dedim ki; "Kimsenin imtiyazı yoktur. Kimse hukukun üstünde değildir" Fethullah Gülen de değildir. Eğer varsa yasaya aykırı bir şeyi yargılarsınız. Yargılamada beraat etmiş ise aklanmışsa, o zaman sen yine ona suçlu muamelesi yapamazsın. Yanlıştır. Bu Nâzım da olabilir, bu Fethullah Gülen de olabilir, bu sıradan Ahmet Efendi de olabilir. Bunlar yasaların önünde eşittir. Olayın ana fikri de budur. Bunu başka bir tarafa çekmenin manası da yoktur!