İstanbul'da güneşli bir Pazar gününde, öğleden sonra Kartal'daki cemevinin bahçesi oldukça kalabalık.
Gencinden yaşlısına vatandaşlar, ellerinde çaylar bahçede sohbet ediyor.
Cemevi avlusunda dağıtılan öğle yemeğinin ardından kimileri düzenlenen ceme katılırken kimileri de bahçede güneşin tadını çıkarmayı tercih etmiş.
Geniş bahçenin sonuna doğru ilerleyince bir kamelyanın altına kurulmuş kermesi görebiliyorsunuz.
Gölgede oturan aileler, kadınlar, gençler, bir yandan bir şeyler atıştırıp bir yandan tatil gününün keyfini çıkarıyor.
Cemevinde bulunan Şahkulu Külliyesi Vakfı'nın ofisine uğruyorum. Ofisteki vakıf yetkilileri, geçerken içeri giren vatandaşlar, yazarlar ve düşünürlerle referandumdan konuşuyoruz.
Anayasa değişikliği paketinden ya da hükümetin politikalarından bahsederken derine işlemiş bir kırgınlığın hakim olduğunu hissetmek mümkün.
Cemevlerinin halen ibadethane statüsüne kavuşmamış olmasının, dışlanmış hissetmelerine neden olduğunu ve cemevlerinin işletilmesi açısından maddi sorunlar doğurduğunu anlatıyorlar.
Avluda da siyaset sohbet konularının başında geliyor.
Cemevindeki geniş ağaçlıklı alanda yürürken üç gencin tam da son politik gelişmeler hakkında konuştuklarını işitip yanlarına sokuluyorum. Referandum hakkındaki görüşlerini soruyorum.
24 yaşındaki Umut, referandumda "Hayır" diyecek olmasının 'eşit yurttaşlık' talebinden kaynaklandığını söylüyor:
"72 dile aynı nazarla bakan bir sistem istiyoruz. Kutuplaştırılmak istemiyoruz. Tek adam rejimine karşıyız. Ayrımcılığa karşıyız. Devletin yaptığı ayrımcılıktır, kavga politikası yaratmaktır. Aleviyim, Alevi olarak alnıma yazılan bir yazı şeklinde beni işaret etmelerini istemiyorum. Kürdüm, dilimle yargılanmak istemiyorum."
26 yaşında olan Özcan ise Alevi kültürünün 'insan'ı merkeze aldığını, bu yüzden herkese saygı duyduklarını ancak kutuplaştırıcı dilin artmasıyla eskiden komşusuyla konuşanın bugün komşusunun yüzüne bakmadığını belirtiyor.
"Cemevleri cümbüş evi", "Cemevleri terör yuvası", "Cemevleri kırmızı çizgimiz" gibi devletin üst kademelerinin kullandığı söylemlerin kendilerini incittiğini kaydediyor Aleviler.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Alevi olduğunu beyan etmesi yönünde yaptığı çağrılardan rahatsız olduklarını anlatıyorlar.
Sohbete katılan 41 yaşındaki Koray, "Türkiye tarihinde bugüne kadar hiçbir liderin Alevilere karşı bu kadar açık açık saldırgan bir tavır takınmadığını" söylüyor.
Koray aynı zamanda İstanbul'un üçüncü köprüsüne Yavuz Sultan Selim isminin verilmesinin 'Alevilere hakaret' olduğu görüşünde.
Yanlarına oturduğum üç gençten biri olan 22 yaşındaki Özge ise "Bizi sevmezler, sevmesinler de. Biz çünkü asla onların boyunduruğu altına girmeyiz" diyor.
Biz konuşurken bir anda yağmur başlayınca avludaki onca insanla beraber cemevinin içine sığınıyoruz. Sohbet içeride hararetli bir şekilde devam ederken açan güneşle beraber tekrar dışarı çıkıyorum.
Bu sefer orta yaşlı bir kadın grubunun yanına yaklaşıyorum. Hepsi referandumda "Hayır" diyeceğini söylüyor.
Bir kadın gerekçesini, "Bizim istediğimiz diktatörlük değil, hukuk devleti" diyerek açıklıyor. Kadın cinayetleri ve çocuk istismarının engellenmesi, gençlere iş bulunması, İstanbul'un betonlaştırılmaması ve tarımın geliştirilmesinin anayasadan daha önemli meseleler olduğunu belirtiyor.
Bir başka kadın ise "Bizim ülkede erkek adama ihtiyaç yoktur. Güçlü ekonomiye ihtiyaç vardır" diyor ve ekliyor:
"'Evet' diyenlere sesleniyorum. 'Yol yaptı, köprü yaptı' diyorlar, benim cebimde para yoksa ben nasıl oralardan geçeceğim? Ben babama bile bu kadar yetki vermem. Azıcık bana kızsa öbür kardeşime verir benim hakkımı."
Söze katılan bir amca, "Alevilerin üzerinden elini çeksin. Yahudi kardeşim diyor, Ermeni kardeşim diyor, Alevi'ye gelince yok" sözlerini kullanıyor.
19 yaşındaki üniversite öğrencisi bir genç kadın ise seçilme yaşının 18'e çekilmesinin doğru olmadığını aktarıyor:
"Geçen sene düşündüğümle bu sene düşündüğüm arasında dağlar kadar fark var. 18 yaşında seçilen bir insanın zenginin çocuğu olacağı yüzde yüz garanti. Bir insanın milletvekili olması için kendini tanıtması lazım, fakirin çocuğu parayı nereden bulsun?"
Bu sırada usulca yanıma yaklaşan bir başka kadın ise şiir yazdığını anlatıyor bana. Çocuklarını yetiştirdikten sonra okumaya daha çok vakit ayırdığından bahsediyor. Cemevinde kültür ve tarih ile ilgili derslere katıldığını ve bundan çok faydalandığını belirtiyor.
Zaten avluda derse gelen gençleri, dersleri sırasında onları bekleyen aileleri, her yaştan kişinin sırtında sazıyla müzik eğitimine geldiğini görebiliyorsunuz.
Benzer sahneler, daha önce gece gittiğim Okmeydanı Cemevi'nde de var.
Sultan Nevruz Cem'inin düzenlendiği akşam, gençler Okmeydanı Cemevi'ndeki müzik dersine sırtlarında sazlarıyla gelmiş. Dersteki çocuğunu kitap okuyarak bekleyen babaları görmek mümkün.
Sultan Nevruz Cem'i başlamadan, yemeklerin pişirildiği ve lokmaların yapıldığı sırada Okmeydanı Cemevi'ne gelenlerle de anayasa değişikliği paketini konuşuyorum
Özel sektörde çalışan 42 yaşındaki Fatma Erdemir Elmas, anayasa ile ilgili tek talebinin 'özgür bireyler olarak yaşamak' olduğunu söylüyor.
Herkesin eşit bir şekilde yaşadığı bir ülke hayali olduğunu söyleyen Elmas, anayasa paketine bir kadın olarak karşı çıkıyor:
"Çocukların ve kadınların eşit şartlarda yaşayacağı bir anayasa istiyorum. Geçmişteki anayasalarda da kadınlara hiç hak tanınmamış. Alevi felsefesinde de ananın, kadının yeri önemli, ama sözde önemli. Erkek hegemonyasının olmadığı bir anayasa istiyorum."
Kanaat önderlerinden Kıymet Elmas'ın görüşü ise "Bu anayasa Alevilere vermediklerini vermemeye devam ediyor. Bizim tabii ki Aleviler olarak bu anayasayı kabul etmemiz mümkün değil".
O sırada çevremdekilere soruyorum, hiç "Evet" diyen Alevi yok mudur diye. Gülerek cevap veriyorlar bana, 'imkansız' olduğunu söylüyorlar.
Cemi yöneten dedelerden, Sivas'ın Yalıncak köyünden 53 yaşındaki Yalıncak Sultan Ocağı Dedesi Mahmut Yalıncakoğlu ise "Bize ilim aşılayan alimlerimizin yolunda gitmek varken neden İslam alemi olarak, Türkiye'deki insanlar olarak ayrışalım?" diye soruyor:
"Sağcısı, solcusu, Alevisi, Sünnisi olacaktır; ama ben isterim ki ülkenin başındaki adam hepimize sahip çıksın, beni ayrıştırmasın."
Alevilerde kadın inanç önderlerine 'ana' denildiğini anlatarak bir dede kızı ve ana olan Zeynep Yalıncakoğlu ile tanıştırıyorlar beni.
Aynı zamanda Mahmut Dede'nin de eşi olan Yalıncakoğlu, başkanlık sistemini istemediğini, önce cemevlerinin ibadethane statüsünü alması ve camilerle aynı haklara sahip olması gerektiğini söylüyor.
Yalıncakoğlu, 'eşitlik' istediğini özellikle vurguluyor:
"Biz ayrımcılık istemiyoruz, insanları çok seviyoruz. Gerçekten öyle, gerçekten. Çocuklarımız, torunlarımız iyi bir dünyada yaşasın, dünyada savaş olmasın, Türkiye'de savaş olmasın. Böyle kardeşçe, insanca, yan yana, can cana yaşamak istiyorum. Hep dua ediyorum. Bu şekilde annem, başka ne diyebilirim?"