Spor

Alen Markaryan: Sahaya girme gerçek Beşiktaş taraftarının işi değil

Topluca taç çizgisine kadar gidip geri döndüler. Neyse! Bu durumda racona göre ne yapman gerekiyor? Elindeki sandalyeyi kızdığın şahısa atman

24 Eylül 2013 12:31

 

Olaylı biten Beşiktaş - Galatasaray derbisi gündemde sıcaklığını koruyor. Hürriyet gazetesinden Yılmaz Özdil, Kanat Atkaya ve Yalçın Doğan, Milliyet'ten  Ercan Güven, Mehveş Evin, Mehmet Tezkan ve Aslı Perker, Vatan'dan Reha Muhtar ve Murat Çelik, Fotomaç gazetesinden Hakkı Yalçın, Akşam'dan  Alen Markaryan, Fanatik'ten Mehmet Demirkol, Star'dan Ali Sami Alkış, Zaman'dan Bülent Korucu, Radikal'den Eyüp Can, Yeni Şafak'tan Ali Bayramoğlu ve Salih Tuna, seyircinin sahaya girmesiyle tatil edilen Beşiktaş - Galatasaray karşılaşmasını yazdı.

Kanat Atkaya - Hürriyet

Çarşı’yı yemeye kalkma, fena bozar

Gezi Parkı direnişine verdiği destekten sonra aba altından sopa gösterilen grupların başında geliyordu Çarşı.

Semtte “Başımıza çorap örmeye kalkacaklar, aman sakin ve uyanık olalım” muhabbetlerine defalarca tanıklık ettim geçtiğimiz yaz boyunca.

En yaygın senaryo, Kasımpaşa’da oynanacak ilk maçta arıza çıkarılacağı ve faturanın Çarşı’ya kesileceği yolunda olandı.

Lige harika başlayan Beşiktaş’a bu kötülüğü yapanlar Beşiktaşlı olamaz, hele Çarşı’nın çocuğu hiç olamaz.

60 küsur kişiye “1 yıl men cezası” verilmiş. Bana sorarsanız daha önce maçla ilgileri yoktu, bundan sonra da olmaz. Yani ceza sayılmaz kurulup sahaya salınmış bu piyonlara.

Çarşı’yı yemek için daha sağlam bir diş lazım, tut ki o dişi buldun ve yediğini sandın, o zaman da mideye dikkat et derim; feci bozar, öyle böyle değil...

Özetle, yedirmezler Çarşı’yı canım...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Yılmaz Özdil Hürriyet

Fikstür

Beşinci hafta...

Beşiktaş-Galatasaray.

Hangi statta oynandı?

Atatürk Olimpiyat Stadı.

Hadise çıktı.

*

Altıncı hafta...

Beşiktaş, Antalya’ya gidecek.

Yedinci hafta...

Beşiktaş, Eskişehir’e gidecek.

*

Sekizinci hafta...

Beşiktaş, Rize’yle oynayacak.

Hangi statta oynayacak?

Lütfen girin Futbol Federasyonu’nun resmi internet sitesine, bu maçı bulun, tıklayın.

Tayyip Erdoğan Stadı’nda.

*

Sezonun başından beri herkes neyi merak ediyordu... Stadı yenilenen Beşiktaş, derbi haricindeki maçlarını Recep Tayyip Erdoğan Stadı’nda oynayacak, Çarşı tribünleri acaba ne slogan atacak?

*

Merakımız giderilmiş oldu!

*

Çarşı’nın Recep Tayyip Erdoğan Stadı’nda sahneye çıkacağı ilk maçın arifesinde... Hem de, Recep Tayyip Erdoğan’ın memleketi Rize maçının arifesinde... Beşiktaş infaz edildi. Seyircisiz oynayacak.

*

Sportif tarafı filan yoktur.

Kabak gibidir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Yalçın Doğan - Hürriyet

Beşiktaş’ın son transferi: Ali Cengiz

Beşiktaş’ın hiçbir maçını kaçırmayan bir arkadaşım: “Yıllardır ilk kez gördüm, maça girerken bizi kimse aramadı, isteyen maça istediğini soktu, bir biletle içeri beş kişi girdi. Hangi güvenlik, kapılar kevgir gibiydi”.

Bütün bunlardan sonra birileri ekranlara çıkıyor, “Siyaset spora girmemeli, şiddetin sporda yeri yok” gibi beylik tekerlemeler. Her şey ortada. Bir Beşiktaşlı olarak üzgünüm. Beşiktaş ve çArşı üzerine siyasi uğraşmalardan dolayı. Gezi’nin bitmez tükenmez ruhu, çArşı ve Beşiktaş, iktidarın büyük kâbusu.

Yıllar önce Beşiktaş on bir puan önde. Beşiktaş-Samsunspor maçı, Beşiktaş’ın dört futbolcusu atılıyor, maçı kaybediyor, ligin seyri aniden değişiyor, şampiyonluk elden gidiyor.

Şimdi, Beşiktaş’ın şampiyonluğu siyaseten engellenmek isteniyor. Sosyal medyada yer aldığı gibi, Beşiktaş’a rağmen, Beşiktaş’ın son transferi Ali Cengiz. Ne oyun be.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Ercan Güven - Milliyet

Zaman kötü!..

Boşverin Drogba’yı, Fernandes’i şimdi!..

Malum; Çarşı Gezi Direnişine verdiği destekle mimlenmiş.

Karşısına 1453 Kartalları diye “muhalife muhalif” bir grup kondurulmuş.

Bir tuhaflık var derbide; görevli savcı dört tane.

Olimpiyat Stadı’nda biletlisi, kombinelisi, misafiri ile 76 bin kişi toplanmış... Daha yer ve bilet var yani. Ama 8 tane turnike kırılıp içeriye binlerce kişi sızmış ki -o sırada polis festivalde her halde- 80 bin kişilik stadın merdivenleri bile dolmuş.

Ve maç bitmeden sahaya iniyor binlercesi.

Gobi Çölü’nde buzlu limonata değil karşımıza çıkan... Buz gibi komplo... Boncuk boncuk provokasyon sanki.

***

Nitekim, iktidara yakın olanlar, anında “Çarşı’yı itibarsızlaştırma kampanyasına” girişiyorlar, iktidar karşıtları “Çarşı rolündeki 1453 grubunun Çarşı’yı susturmak için yaptığını” öne sürüyorlar!

Bir rivayete göre sahaya “Her yer Taksim” sloganıyla girilmiş, bir rivayete göre “tekbir çekilerek”.

Beşiktaş’ın defteri dürülmüş, Galatasaray’ın müthiş dönüşü unutulmuş, Dünya’ya bir kere daha rezil olunmuş, futbolun köküne kibrit suyu dökülmüş, hep ikincil sorunlar!

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

 

Reha Muhtar – Vatan

Beşiktaş tribünlerine sızma var!..

Derbi maçta Beşiktaşlı görünen seyirci sadece Beşiktaş seyircisi değildi...

Beşiktaş taraftarının arasına sızıntı vardı...

Bu sızıntı bir provokasyonun zeminidir...

İki kere iki dört bu denli açıktır bu konu...

Gelelim can alıcı meseleye...

Beşiktaş taraftarının infialini kim bilir kaç kez yaşadım o statlarda?..

Tribünden atlayan taraftara kaç kez tanık oldum kim bilir?..

Hiç böylesine bir “tribünden atlama şekli, böylesine bir tepki tezahürü görmedim?..”

İnfial halindeki taraftar tribünden nasıl atlar?..

Tribünlerin herhangi bir yerinden bir kişi, iki kişi, yüreği burnunda kendini sahaya atar ve koşarak “hedefindeki kişiye ya da yere saldırmaya çalışır...”

Aynı anda organize bir şekilde stadın değişik yerlerinden yüzlerce kişi niye sahaya girer?..

Sahaya girenlere dikkat!..

Koşarak ellerinde plastik sandalyelerle, karşı taç çizgisine kadar koşup geri dönüyorlar?..

Tepki duyan, infial gösteren seyirci böyle mi davranır?..

Önceki gece stadın değişik yerlerinden organize yüz kişi sahaya atlasa, zaten o atmosferde, normal Beşiktaş taraftarı da kendisini sahaya atar?..

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Hakkı Yalçın – Fotomaç

Zırnık!

Beşiktaş-Galatasaray maçı futbolun kara gecelerinden biriydi.

Beşiktaş'ı imha etmek için çok başarılı bir girişim.

Bunu yapanlar kendilerine taraftar süsü veren futbol teröristleri.

Tribünlerdeki binlerce gerçek Beşiktaş taraftarına karşı, onlar futbol ve sevgiyle işi olmayan "seçilmiş adamlar!"

Bir linç sahnesine yataklık etmekle görevlendirilmişler!

Yüzünde maskeyle maça gelen adamın taraftarlıkla ne ilgisi olabilir ki!

Şiddetin kendini deşifre edecek gücü bulmasına karşı, polisin sakin olması can kaybını önlediyse, meseleye daha derin bakın.

Akıllı adamlar zorbalık kanunlarına yatırım yapar.

Sportmenliğe zırnık koklatmaz!

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Alen Markaryan – Akşam

Tablodaki sandalye

Elinde sandalye ile koşarken,

Kendilerine maça kızmış da sahaya girmiş süsü vermişlerdi...

Diyelim ki çok kızdın, eline sandalyeyi aldın ve sahaya girdin...

Koşuyorsun...

Nereye o da belli değil.

Kar temizleme çalışması yapan işçilere benziyorlardı.

Topluca taç çizgisine kadar gidip geri döndüler.

Neyse!

Bu durumda racona göre ne yapman gerekiyor?

Elindeki sandalyeyi kızdığın şahısa atman...

Sen ne yaptın?

Sandalyeyi sahanın ortasına koyup oturdun.

Bir de üstüne resim çektirdin.

Bravo...

Kime kızdın, niye sahadasın belli değil.

Nereden bakarsan tutarsızlık...

Kifayetsizlik...

İhanet ve sabote var...

Daha 5. haftada neyin siniri bu?

Sanki son nefestesin, sanki Araf’tasın.

Daha 30 lig maçın var.

Güzel top oynayan, umut vaat eden,

Daha 4. haftada 6 puan fark atmış bir ekibin var.

Beraberlik bile Hint kumaşı iken ıstırabın ne?

Fanatik taraftar, alacağı cezanın hesabını yapar.

Onun için bir maç bile çok önemlidir.

Haybeye kendini yakmayacağı gibi,

Beşiktaş’a da böyle ihanet etmez.

Peki, tablodaki bu resim neyi anlatıyor diyorsanız,

Sezon başından beri saçma sapan insanların farklı takım formalarıyla Beşiktaş maçlarına iştirak ettiklerini görüyoruz;

İrdeleyin.

Defalarca uyarmamıza rağmen önlem alınamadı; sorgulayın.

Yeni oluşan ya da varolan taraftar grupları karşı karşıya getirilmek isteniyor:

Faka basmayın.

Konuyla alakasız ne idüğü belli olmayan twittercılar ağır suçlamalarda bulunarak kaos yaratmaya çalışıyor:

Kanmayın.

Bu kaos kimlerin egosunu tatmin etmeye yarıyor,

Düşünün.

Hangi mantık Beşiktaş’ı kendi emellerine alet etmek istiyor,

Titreyin.

Ve kim demleniyor rahmetinden bulutun

Bilin.

Ve bilin ki Beşiktaş yalnızca Beşiktaşlılar’ındır.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Mehmet Demirkol – Fanatik

Bu nasıl iş

Beşiktaş derbi kaybedebilir. Şampiyonlar Ligi standardına göre dizayn edilmiş, hem de Real Madrid’e kaybetmiş, kazanmaya mecbur bir Galatasaray’a karşı bu çok normal.

Genç, her kesimden sempati toplamış, umut vaad eden bir takım, hocasıyla, direktörüyle sevilen bir Beşiktaş. Seyirci rekoru kırmış, kaybetme kredisi olan bir ekip.

Seyircisi neden bu takımı sabote etsin ki...

Kusura bakmayın ama hiç ama hiç aklıma yatmadı. Çok Beşiktaşlı tanırım, çok taraftar tanırım... Ama daha ligin başında bu kadar umut vaat eden bir takımı 3-0 hükmen yenik duruma getirecek, sahasını 5 maç kapatacak bir taraftar tanımam.

Kimse kusura bakmasın ama hiç aklıma yatmadı...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Ali Sami Alkış – Star

Çıkar çatışması rezaleti getirdi

Kulüplerin taraftar grupları, dernekleri ve kronik beleşçileri ile mücadelesi etkin değil. Hep taviz politikaları uygulanıyor. Stadın tüm biletleri satıldığı halde, bu tür gruplara dağıtılmak üzere ekstra bilet basımı, olayların baş nedenidir. Fazladan biletlerin gruplara dağılımı dengesiz olduğu için, bu sefer de paylaşımdan memnun olmayanların tepkisi başladı. 1453 Kartalları’nın etkin varlığı, Çarşı’yı öfkelendirdi.

Fikret Orman dünkü basın toplantısında bedava bilete itiraz etse de, ne yazık ki gerçek öyle değil. İşin püf noktası burası... Anlayacağınız, sahadaki olayların sorumlusu olarak, hakemi görme yanlışından sıyrılın... Dikkatinizi dağıtıyorlar!

***

Hakemin suçu yok mu? Var... FIFA kuralları gereği, merdivenler tamamen boş kalması gerekirken; fazladan basılan biletler yüzünden oraları da dolmuştu. İşte bu asla olmaması gerekirdi... Maç o haliyle oynanmamalıydı. Hadi hakem görmedi ya da görmemezlikten geldi. Ama staddaki gözlemci ve diğer federasyon yetkilileri uyarıda bulunabilirlerdi. Demek ki, hepsi göz yummuş!

Derbi bu şartlar altında oynandıktan ve seyirci sahaya dolduktan sonra, Fırat Aydınus’un maçı iptal etmesi ve gittiği soyunma odasından tekrar geri gelmemesi doğruydu.

Önsezi dediğimiz şey, olacakları önceden fark edip gereken önlemleri almaktır. Biz de bu da yok.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Bülent Korucu – Zaman

İstenmeyen olaylar mı dediniz?

Beşiktaş-Galatasaray derbisi sahaya inen seyirciler yüzünden yarım kaldı. Polis soyunma odalarının önünde tedbir alıp gelenleri gaz ve güç kullanarak püskürttü, faciayı önledi.

Aksi takdirde Allah korusun bizim de bir Heysel faciamız olacaktı. Klişe tabiriyle ‘istenmeyen olaylar’ çıktı. Söz konusu olayların gerçekten istenmediği konusunda ciddi şüphelerim var. Bu tür hadiseler bir defa olur, hakikaten istenmiyorsa tekrarlanmaması için tedbir alınır. UEFA Kupası yarı finali için İstanbul’a gelen iki Leeds United taraftarı sokak ortasında öldürüldü. Ne yaptık? ‘Two size’ diye manşet atan adamlar hâlâ gazetecilik yapıyor, ahkâm kesiyor. Bunlar uç örnekler, toplumun genelinin tavrı ne oldu? ‘Adamlar sarhoştu, sağa sola sarktı’ tarzında bahaneler ve örtüler üretildi. Velev ki söylenenleri yapmış olsunlar cezası ölüm mü olmalıydı? Zararsız hale getirmenin başka yolu yok muydu? Soruları bile sorulmadı. İngiliz holiganlar sabıkalı olduğunda halının altına süpürmekte zorlanmadık.

Ama’lı cümleler kurarak, kitle goygoyculuğu yaparak mesafe alamayız. Hep aynı örnek veriliyor; fakat maalesef bizden gösterebileceğimiz bir numune-i imtisal yok. İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher’ın Heysel faciasında takındığı tavır tek çare. Gerekirse bütün takımların canını yakma pahasına bu gidişe dur denmeli. Teknik adamlar dâhil futbolun bütün patronları canlı yayında dizilip özür dilemeli. Bir daha hakemi dövmek için üzerine yürümeyeceğine, rakip takımlar hakkında sportmenliğe sığmayan lakırdılar etmeyeceğine söz vermeliler. Medya da kahvehane ağzıyla ve amigo tarzıyla yayın yapmaya tövbe etmeli. Zaten kolay ateşlenen bir yapımız var; bari sorumluluk koltuğunda oturanlar körükle gitmesin.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Eyüp Can – Radikal

İçindeki şeytana çüş de çüş

Gelin şu işin adını daha net koyalım.

Öküz öldü ortaklık bozuldu.

Öyle olunca da herkes birbirini suçluyor. Emniyet bir telden çalıyor, savcılar ve siyasetçiler başka telden…Bırakın kulüpleri, taraftarlar bile kendi içinde paramparça.

Önceki gece Olimpiyat Stadı’nda yaşananlar futbol adına da insanlık adına da tek kelimeyle barbarlıktı, vandallıktı, rezaletti.

O gece Beşiktaş-Galatasaray derbisinde neler oldu, hukuken kim suçlu tartışılıyor...

Tartışılsın, rezalete sebep olanlardan hesap da sorulsun.

Ama tüm bu tartışmalar yapılırken bu günlere nasıl geldik esas ona bakmamız gerekmiyor mu?

Allah’tan herkes birbirini suçlarken “Niçin şiddet gündelik hayatımızda bu denli yayılıyor, sahaya inen binlerce taraftar bize ne söylüyor” sorusuna cevap arayanlar da var.

Maçtan hemen sonra sıcağı sıcağına Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır T24’te hayli esaslı ve soğukkanlı bir analiz yayımladı.

Ama benim için en çarpıcı bölümü şu: “Siyasi zeminde 2007’den beri bariz biçimde yaşanan kutuplaşma bugün özellikle Gezi sonrası karşılıklı şeytanlaştırmaya dönüşmüş durumda.”

Evet, gelin şu işin adını daha açık koyalım.

Provokasyonu, illegal örgütleri, vandallığı elbette cezasız bırakmayalım.

Kim suçluysa yakasına yapışalım.

Ama tüm bunların altında yatan asıl tehlikeyi de artık görelim.

Suavi Karaibrahimgil’in yıllar önce yazdığı o şahane şarkıdaki gibi ‘içimizdeki şeytana çüş’ diyelim:

“İçindeki şeytana çüş de çüş de / içindeki şaytana çüşş

olmayacak şeyler düşünme / bunların hepsi düş.”

Siyasi rekabeti beceremedik, ülkeyi kutuplaştırdık. Ama artık kutuplaşma da yetmiyor… Bekir Ağırdır’ın tabiriyle şimdi ‘karşılıklı şeytanlaştırma’ dönemini yaşıyoruz. Demek ki içimizdeki şeytana da şeytanlaştırmaya da çüş demeliyiz.

Bugüne değin kutuplaşmanın sonucu olarak içine kapanmak, yalnızlaşmak, ilişkisizlik, iletişimsizlik, gettolaşma gibi birçok yönüne dikkat çekmeye çalıştım yazılarımda. Ama özellikle Gezi sonrası kutuplaşma bir başka sonuç üretmeye başladı ki o sonuç  şeytanlaştırma. (...)”

Çözüm? Elbette yine siyaset. Ama nasıl siyaset? Şeytanlaştırılanlara karşı ortaklıklardan beslenen siyaset mi toplumun önüne yeni bir ütopya koyan siyaset mi?

Derbide olanların sorumluları mı aranıyor? Mesele, her şeyin giderek siyasallaşması. Mesele, bir toplumun korkunç bir şekilde kutuplaşması. Ve sansür...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Mehveş Emin – Milliyet

Mesele futbol değil

Derbide olanların sorumluları mı aranıyor? Mesele, her şeyin giderek siyasallaşması. Mesele, bir toplumun korkunç bir şekilde kutuplaşması. Ve sansür...

Yeşil sahaya fırlayan bir takım adamlar... Havada uçuşan plastik sandalyeler... Şaşkınlıkla 76 bin kişilik stada bakan futbolcular... O da ne, oyunu terk ediyorlar. Rezalete bak!

Sanki yüzler, binler sahaya akıyor. Güvenlik görevlileri nereye koşacağını bilemiyor. Sahada ne futbolcu kalıyor, ne futbol. Neden sonra çevik kuvvet iniyor sahaya. Bir adet coplama sahnesi.

Ekrana, kamerasını ve kendini bu hengamede korumaya çalışan kameramanın bir sağa, bir sola korkuyla bakışı geliyor defalarca.

Neler oluyor? Bilmek, anlamak mümkün değil. Yayın yapan kanal, 34. Dakikada tezahüratları sansürleyip yerine başka maçların tezahüratını yayınlamış, orası net.

Nasıl hazırlandılar, nasıl bir maharet ve akılla bunu yaptılar? Belirsiz. Ama tezahürat belli: Her yer Taksim, her yer direniş.

 

Soru sorma serbest mi?

 

* Olimpiyat stadının “güvenlik” önlemleri  bu mu?

* Çevik Kuvvet, onlarca insan sahaya dökülürken ne yapıyordu?

* Dört savcının maçta olduğu söyleniyor, acaba neden?

* “Siyasetine göre” maçta tezahüratı yasaklamak, “sporda şiddet”i engelliyor muymuş?

* 1453 BJK grubu nedir, olaylardaki rolü ne?

* Maça bedava biletle, kontrol edilmeden alınanlar kim? Çarşı mı?

* Olaylı biten maç, neye yol açacak ve kimlerin işine yarayacak? 

* Sahi... Olimpiyatlara aday mıydık biz?

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Aslı Perker – Milliyet

Komplonun bini bir para

Kartal Beşiktaş meydan muharebesi ile ilgili olarak Hürriyet de internet sitesinde ilk dakikalarda çarpıcı bir başlık atmış. Polis biber gazı sıktı, ortalık karıştı demiş. Biber gazına her türlü hassasiyetimizin geliştiğini, ne zaman nerede sıkılmış olduğunu merak edeceğimizi biliyorlar. Şu an alakasız bir tarım haberi okutmak isteseler, bir biber gazı başlığı atmaları yeterli, hemen tufaya düşeriz, kim Gezi’ye yan gözle bakmış diye haberi sonuna kadar okuruz.

Tabii Star gazetesi de Hürriyet’in yaptığını atlamamış, o da “olayların yaşandığı sırada polisin biber gazı kullanmadığı ortadayken Hürriyet’in bu başlığı tercih etmesi ‘Bir yerlerden düğmeye mi basıldı?’, ‘Hürriyet yine ne yapmak istiyor?’ sorularını akıllara getirdi” diye patlatmış. Bu hep bahsi geçen düğme nerede? Halk TV de az değil. Onlar da “Ya Allah Bismillah, Allahu Ekber” diye bağıran bir grubun kendi taraftarına saldırdığını, olayların böylelikle çıktığını söylemiş.

Allah aşkına biraz duralım. Duyan da bu Türkiye’de ilk olaylı maç sanır. Halbuki hemen hemen her yıl buna benzer olaylar yaşanır. Ama illa ki komplo teorileri aranıyorsa Türkiye’de halihazırda uğraşılması gereken pek çoğu vardır.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Mehmet Tezkan - Milliyet

Çarşı’ya karşı 1453 tezgahı

Beşiktaş’a.. Beşiktaş seyircisine, Beşiktaş seyircisine önderlik yapan Çarşı grubuna yapılan büyük bir tezgahtır..

Susturma operasyonu..

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın değerlendirmesine katılıyorum..

Şöyle demiş..

“Görülüyor ki; 3-5 bin kişi böylesine bir taşkınlık yapmak için, böyle bir provokatif eylemde bulunmak için hazırlanmış.”

Evet aynen öyle..

Sahaya atlayanların niyeti belliydi.. Beşiktaş’ın ağır ceza almasını sağlamak..

Beşiktaş’a ne ceza verilecek?

Beş maç, altı maç belki de on maç seyircisiz oynama cezası..

Böylece Çarşı susturulacak.. Böylece Beşiktaş seyircisinin sesi kesilecek..

Olay çıkartan 1453 Kartal adlı grubun amacı buydu.. 1453 Kartal, Çarşı’ya karşı yeni kurulan bir örgütlenmeymiş.... Çarşı ile mücadele etmek için.. Kavga etmek için..

Pazar günü ortaya çıktılar.. Önce ağız dalaşı yaptılar sonra kavgaya tutuştular.. Sonra da saha basma eylemini yaptılar..

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

 

Murat Çelik – Vatan

Bugün bana yarın sana

Dilimizde tüy bitti...

Bu işin Beşiktaş’ı, Galatasaray’ı, Fenerbahçe’si yok arkadaş.

Trabzon’u, Diyarbakır’ı, Bursa’sı, Göztepe’si, Karşıyaka’sı yok.

Bugün birine ise yarın diğerine.

Bugün bana ise yarın sana.

Ya da tam tersi...

Bugün sana, yarın bana.

Aynı şey yani.

**

Kapı kırmakla, turnikeden atlamakla, demir parmaklıkları aşmakla övünürsen...

Koltuk kırıp atmakla, sahaya girmekle, özel güvenlik kovalamakla gururlanırsan...

Küfürlerle var olduğunu, kavga ederek kendini kanıtladığını, adam bıçaklayarak adam olduğunu düşünürsen işin sonu belli arkadaş.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Ali Bayramoğlu – Yeni Şafak

Sahaya inen seyirci ve siyaset

Bir kısım seyircinin sahaya inmesi, güvenlik görevlilerine tekme, tokat, sandalye ile saldırması, ondan önce iki taraftar grubu arasında çıkan büyük kavga, tribünlere yayılan politik sloganlar...

Bu tür şiddet gösterilerini, 'Gezi olayları'yla başlayan, farklı siyasi renk, niyet ve katmanlar üzerinden derdini ve talebini elinde sopa ve molotof kokteyliyle anlatmaya kalkan, bir yanıyla özünde siyasi iktidara yönelik meydan okuma tavrı içine giren 'isyan ve sokak eylem dalgası'ndan bağımsız ele almak mümkün müdür?

Politik bir ruh hali, onun ürettiği çatışma meşruiyeti sorunu var ortada...

Nitekim Gezi olayları sırasında Çarşı grubunun oynadığı rol, bu grubun kimi üyelerinin Dolmabahçe'de Başbakanlık Bürosu önünde en keskin çatışmalarda yer alması, bunun 'Çarşı'nın polisle kan davası' gibi akıl almaz açıklamalara tabi tutulması ve toplumun bir kesimi tarafından 'güzelleme'yle karşılanması sorunsuz ve sorumsuz mudur?

Maçı yerinde izleyenlerden, gazetelerden öğreniyoruz ki, Çarşı Grubu ile 1453 Kartal Grubu birbirlerine karşı siyasi sloganlar atarak, kavga ediyorlar...

5,10 bin kişi olsalar da, 70 bin seyircinin bir kısmını oluştursalar da, aynı takımın aktif ve holigan futbol seyircisinin futbol dışı bölünmesi, birbirine girmesi mevcut siyasi ortamdan azade midir?

Tartışmalar muhtemelen yine 'organize iş mi değil mi' ayrımı üzerinden yürüyecektir.

Nitekim Bülent Arınç, 'Öyle görünüyor ki 3-5 bin kişi böyle bir provokatif eylemde bulunmak için hazırlanmış, içeriye sızmış, veya bunların sızmalarına gözler kapanmış' şeklinde bir açıklama yapıyordu...

Buna kimse şaşırmaz...

Ama tersi durum da şaşırtıcı değildir.

Her koşulda dikkat gerek...

Zira bu, bir siyasi mesele olmaktan önce geri döndürülmesi gereken toplumsal bir ruh hali meselesidir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...

 

Salih Tuna – Yeni Şafak

Beşiktaş'ın suçu ne?

Dava, tuttuğun takımın kazanmasından ibarettir.

Bir kısım taraftar siyasi içerikli slogan atıyorsa o siyasi görüşü paylaşmadığı halde kendisiyle aynı takımı destekleyen diğer taraftarlara tokat atıyor demektir.

Böyle taraftarlık elbette olmaz.

Bir süredir 'Çarşı grubu' üzerinden yapılmak istenen maalesef budur.

Özellikle Hürriyet gazetesinin web sayfaları 'Gezi tezahüratları' manşetleri kotarmak için nasıl hokkabazlıklar yapıyor bir görseniz.

Kimi zaman taraftarın arasından yapılan çekimle mahut tezahürat köpürtülürken, çoğunluğun tepkisi (yuh sesleri ve ıslıklar) adeta yok sayılıyor.

Aydın Doğan'ın amiral gemisinin ağzına bakacak olursanız milyonlarca Beşiktaş taraftarı marjinal bir siyasi görüşe mahkum.

Olimpiyat stadyumundaki rezaleti de ilkin, 'Polis biber gazı sıktı ortalık karıştı' şeklinde verdiler.

Maksatları, Gezi olayları boyunca yaptıkları gibi, polisi suçlamak; asayişi sağlayamayacak hale gelinceye değin itibarsızlaştırmak.

Bu sefer ellerinde erken patladı, zira yayıncı kuruluş (Lig TV) hiç yayını kesmedi, herkes neyin nasıl olduğunu gördü.

Mecburen tornistan ettiler.

Şayet istedikleri olsaydı; 'her gün bir polis intihar ediyor' tezviratını tekrar sahaya süreceklerdi.

'Polis taraftarların üzerinden TOMA'larla geçiyor. Gidip bir TOMA'nın altına yatacağım' diyen bir Can Dündar insanı bulmakta belki zorluk çekerlerdi ama, 'insanlığımızdan utandık' diyen 'Ayşe Arman'ın 5 polisini' devreye sokmakta hiç zorlanmayacaklardı.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...