Hakan Özyıldız*
Ben bir olaya, özellikle siyasilerin açıklamalarına, her zaman sorgulayarak, bunun arkasında ne var diyerek bakmaya başlarım. Bu bize Mülkiye’de öğretilenlerden geliyor. Ama uzun yıllar kamuda çalışmanın verdiği bir teknisyen alışkanlığının etkisi de yok değil.
Bu bağlamda, Sayın B. Albayrak, “Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı”nı açıklayınca, önce “emirle” (!) enflasyonun nasıl düşeceğini sorguladım. Eğer bu uygulama, parasal disiplin, Merkez Bankası’nın tam bağımsızlığı, mali (kural) disiplin, reel sektörün sorunlu borçlarına vb. çözüm öneren, orkestrasyonu mükemmel bir programın parçası olsaydı, geçici etkisi olabilirdi.
Sonra açıklamaların diğer bölümlerine baktım. İlgimi en çok çeken konu, KDV iadelerinin ödeme sürecinin hızlandırılması oldu. İade miktarı, yani devletin reel sektöre borcu bir iddiaya göre 160, diğerine göre 200 milyar lira.
Her ne kadar Bakan ödeme konusunda bir mesaj vermiyorsa da, bir niyet beyan ediyor. Eminim bu “niyet” bazı şirketleri heyecanlandırmıştır. (Ama bundan çok alacağı olan müteahhitler için henüz bir açıklama yok. Onları da eklersek kamunun bütçe dışı borçları birkaç yüz milyar lira daha artar.)
Peki bu paralar nasıl ödenecek?
Gelecek yıl bütçesinin 80 milyar liradan çok açığı olacak. Buna yıl içinde oluşacak sapmaları da eklerseniz, Hazine’nin yeni borçlanması en az 90-100 milyar liraya yaklaşır.
Buna bir de KDV iadeleri ödemek için ek borçlanma eklenirse…
O zaman kredi piyasalarının en büyük müşterisi Hazine olacaktır. Hazine yeni kredi arayan şirketlerin rakibi olmaya başlayacaktır. Böylesi bir durumda bankalar doğal olarak her zaman şirketlere kredi vermek yerine Hazine’ye borç vermeyi tercih edeceklerdir.
Yani gelecek yıl, küçülen ekonomi nedeniyle zaten sıkıntı içinde olan şirketler, bir de ucuz kredi bulamama sıkıntısı yaşayacaklardır.
Bu durum önemli. Eğer tahminlerim doğru çıkarsa, 2009 Krizini “teğet geçerek” (!) atlatan Türkiye ekonomisi için bu sefer durum farklılaşır.
Önce aşağıdaki grafiğe bakalım. Grafik,2007 başından itibaren bankların verdiği TL ve döviz (FX) kredilerinin, 13 haftalık ortalamalarının yıllık değişim oranını veriyor.
Resim çok net. Dünyadaki döviz bolluğunun da etkisiyle, Ağustos 2007’den sonra krediler hızla artıyor. Sonra Küresel Krize girilince krediler negatife dönüyor. Ardından dünyadaki büyük merkez bankaları para saçmaya başlayınca ve özellikle şirketlerin döviz borçlanmalarının önü açılıyor. Krediler patlıyor. Ekonomi alınan yeni borçlarla hızla krizden çıkıyor.
2011 yılında cari açık tarihi zirvesine ulaşınca, dışarında girişler biraz azalıyor. Aynı etki kredilerde de görülüyor.
Sonrasında 2017 başında, Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaleti etkisiyle, kredilerin hızla artışına şahit oluyoruz.
Bugün gelinen noktada, dışarıda hava değişti. Dövizin musluğu kısılmaya hatta kapanmaya başladı. IMF son Küresel Durum Raporunda, finansman koşullarındaki değişimin, başta Türkiye ve Arjantin olmak üzere yükselen piyasa ekonomilerine olacak negatif etkisine dikkat çekiyor.
Bu ve diğer jeopolitik risklerin etkisiyle içeride dövizli (FX) krediler hızla azalmaya başladı. Kamu bankalarının dağıttıkları TL kredilerin etkisiyle TL kredilerdeki azalış daha makul. Toplam krediler azalıyor.
Durum 2009’dan farklı derken, bu gidişatı geri döndürecek nedir sorusuna cevap arıyorum. Bir yandan döviz fonlaması ortamı değişirken diğer yandan eğer Hazine daha fazla borçlanma için para piyasalarına girerse, şirketler yeni kredi nereden bulacaklar? Eski borçlarını nasıl ödeyecekler? Küçülecekler mi? İşsizlik mi artacak? Bunlar olursa ekonomi nasıl krizden çıkacak?