Gündem

AKP'liler CHP'nin protestosu için ceza istedi, TBMM Başkanvekili Sancar, reddetti: Bu yaygın yöntemlerden biri!

“Protesto, sıralara vurarak protesto, Meclis'in kurulduğu tarihten beri en yaygın kullanılan tepki yöntemlerinden biridir”

05 Nisan 2018 00:50
Hülya Karabağlı

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin tutuklanmasının görüşüldüğü TBMM Genel Kurulu'nda CHP'liler, AKP’nin konuşma sürelerini kısıtlayan önerisini sıra kapaklarına vurarak protesto etti. HDP’li Meclis Başkanvekili Prof. Mithat Sancar,  CHP’ye iç tüzük hükümleri uyarınca ceza verilmesini isteyen AKP’nin talebini  “Protesto, sıralara vurarak protesto hele, Meclisin kurulduğu tarihten beri en yaygın kullanılan tepki yöntemlerinden biridir” gerekçesiyle işleme almayınca bir ilke de imza atmış oldu. CHP ve HDP’lilerin alkışlarla destek verdiği Sancar’a AKP’li Grup Başkanvekilleri ve milletvekillerinden  tepki yağdı. AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş,  Sancar’a, “Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nü istediğiniz şekilde yorumlama hakkına sahip değilsiniz. Yazılı kurallar teamülün önüne geçemez” derken Genel Kurul’da çıkabilecek herhangi olumsuz bir hadisede vebalin omuzlarında kalacağını ifade etti. Genel Kurul’da tartışmalar uzunca bir süre daha devam etti. Genel kurul, uluslararası anlaşmalara geçmeden kapandı.

Genel Kurul’da  CHP’nin konuşma süresini kısıtlamak isteyen AKP’lileri sıra kapaklarına vurduktan sonra verilen 10 dakikalık aranın ardından açılan oturumda yaşananlar şöyle:

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Genel Kurulda, sayın milletvekilinin Mecliste gürültü veya kavgaya sebep olma veya Meclisin görevini yerine getirmesini önlemek için toplu bir harekete girişilmesine önayak olma, Sayın Grup Başkan Vekili size geldi, arkasından hızla buraya gelerek "Biz bu işlemi reddediyoruz, hep birlikte sıra kapaklarına vuruyoruz." diyerek sizi Türkiye Büyük Millet Meclisine ara verme mecburiyetinde bıraktığından dolayı İç Tüzük'ün 160'ıncı maddesinin beşinci fıkrasına göre işlem yapmanızı tavsiye ediyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Burada, gerçekten, AKP grup başkan vekilleri ne isterse, İç Tüzük'ü nasıl yorumlarsa -özellikle Sayın Elitaş geldiği zaman bu Meclise, onun tahakkümcü tavrı ve onun "Ben bilirim." hâliyle- her şey o çerçevede yapılmak zorunda hissediliyor.

Evet, protesto yapılır, Mecliste de yapılır; o, işin ayrı bir tarafı ama bu elinizde olan önerge bizce de kesinlikle okutulmaması gereken bir önergedir çünkü konuşma süreleri açıkça yazılıdır ve grupların onayı olmadan, Danışma Kurulunda görüşülmeden, böyle bir mutabakata varılmadan bu sürelerin değiştirilmesi, lehe değil aleyhe değiştirilmesi söz konusu olamaz. Bu nedenle, bunu asla kabul etmediğimizi ve tabii ki protestonun da bu anlamda bir hak olduğunu ifade etmek isterim.

BAŞKAN - Teşekkürler sayın milletvekilleri.

Öncelikle şunu belirteyim: Ben Meclisi yönettiğim oturumlarda ceza hükümlerinin sadece fiilî ve fiziki kavga durumlarında uygulanması gerektiği fikrindeyim prensip olarak.

Bunun dışında, Meclisi yöneten, Genel Kurulu yöneten Meclis Başkan Vekilinin bu hükümleri yorumlama ve değerlendirme yetkisi vardır. Protesto, sıralara vurarak protesto hele, Meclisin kurulduğu tarihten beri en yaygın kullanılan tepki yöntemlerinden biridir. Yaptığım araştırma sonucu, bugüne kadar sadece sıra kapaklarına vuruldu diye ve oradan gürültü çıkarıldı diye disiplin hükümlerinin uygulandığı bir örneğe rastlamadım.

BAŞKAN - Eğer Genel Kuruldaki tavırları, protestoları, konuşmaları disiplin hükümlerine tabi tutan bir yönetim anlayışı hâkim olursa, esasen Parlamento bir tartışma, müzakere ve konuşma zemini olmaktan çıkar.

HİKMET AYAR (Rize) - Sayın Başkan, niye ara verdiniz o zaman?

MEHMET METİNER (İstanbul) - Niye o verdin o zaman?

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Aha işte, ceza verilecek adam orada, Başkanın sözünü kesiyor, bak.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Senin yaptığın ne Sayın Başkan?

BAŞKAN - O nedenle, ben biraz önce yapılan harekette İç Tüzük'ün disiplin cezalarını düzenleyen hükümlerine aykırı bir durum görmüyorum ve bu talebi de işleme koymuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bu durumda Meclisin konuşma yeri olduğunu, aynı zamanda tepkilerin, protestonun, ölçüsü dâhilinde, Meclisin geleneklerinden, hatta renklerinden olduğunu her birimiz zaman zaman söyledik. Bu konuda özgürlükçü tutumunuz ve "Cezaya gerek görmüyorum." diye kararınızı belirtmiş olmanızdan dolayı da şahsım ama bilhassa Türkiye Büyük Millet Meclisi adına teşekkür ediyorum efendim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Biraz önce konuşmamda ifade ettiğim gibi, Sayın Özgür Özel'in geçmişten verdiği örnekler tam da bugün niye 160/5'in uygulanması gerektiğini gösteren örnekler. Burada 160/5 net bir şekilde ifade ediyor. "Türkiye Büyük Millet Meclisinde gürültü, kavga çıkarmak, Meclisin çalışma düzenini bozmak üzere önayak olmak…" Önayak olan kim? Özgür Özel.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Ama şu anda önayak olarak yapan kişi Özgür Özel'se… Siz de "68'e göre kapatmadım." diyorsunuz. Bakın tutanaklara, 68'e göre kapattığınızı ifade ettiniz. Eğer tutanaklarda o hüküm varsa 160/5'i uygulamak zorundasınız.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, disiplin hükümlerinin nasıl uygulanacağı da yine İç Tüzük'te belirtilmiştir. Eğer, birleşimi yöneten Meclis başkan vekili teklif etme gereği görürse, Genel Kurula bunu getirir ve Genel Kurul, oylarıyla karar verir. Dolayısıyla, hukukun genel kurallarını da dikkate alarak tutumumun değerlendirilmesi gerekiyor. Hukukun genel ilkeleri eğer bir konuda bir uygulayıcıya takdir yetkisi veriyorsa, bu takdir yetkisini nasıl kullanacağını belirlemek o kişinin kendi tasarrufundadır. Ben, Meclisin doksan yılı aşan, yüz yıla yaklaşan teamülleri içinde bir değerlendirme yapıyorum. Üç yıla yaklaşan bir süredir ben de bu Meclisin bir üyesiyim ve defalarca bu Genel Kurul salonunda protestolara tanık olmuşuzdur. Bu protestolar masaya vurma şeklinde olabilir, gürültü çıkarma şeklinde olabilir, bunların hiçbiri için disiplin hükümleri uygulanmamıştır. Nitekim, biraz önce Sayın Özel'in saydığı örnekler bunun yakın tarihteki uygulamalarıdır ama daha uzak tarihte olanları da şu son üç yılda yaşananları da ben bizzat tanığı olarak biliyorum. Bu nedenle, Genel Kurulu yönetirken demokratik ruha uygun davranma sözüme bağlı kalarak, tartışmaları, müzakereleri özgürlük içinde ve olgunca yürütmek konusunda elimden geleni yapmaya devam edeceğim. Yasak hükümlerini, ceza hükümlerini açık, fiilî saldırı noktasına varmadıkça uygulamama konusunda bir prensip belirledim, bu prensibe uygun davranacağım. Bu nedenle, Sayın Elitaş, sizin disiplin hükümlerini uygulama teklifinizi kabul etmiyorum. Buna bizzat Sayın Özel onay verse bile tutumum değişmeyecektir. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Özel, kalkıp "Ben ceza gerektiren bir işlem yaptım, bana uygulayın." dese de ben oradaki telkine veya görüşe göre değil, kendi prensiplerime, demokratik yönetim ruhuna uygun karar veririm.

O nedenle, bu teklifi işleme koymuyorum ve görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nü istediğiniz şekilde yorumlama hakkına sahip değilsiniz. Yazılı kurallar teamülün önüne geçemez… Yazılı kurallar her zaman birinci sıradadır, teamüller yazılı kuralın önüne geçemez. Yazılı kuralın olmadığı yerde teamüllere bakılır.

İkincisi, şu beyanınız: "Türkiye Büyük Millet Meclisinde ortaya çıkabilecek herhangi olumsuz bir hadisede tamamen vebali sizin omuzlarınızda kalacaktır." Tutanaklara geçmesi açısından bunu söylüyorum.

BAŞKAN - Sayın Elitaş, lütfen şunu dinleyin…

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Efendim, bu bir tehdit, bir şantajdır. Kavganın zeminini hazırlıyor Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Kavgayı meşru hâle getiriyorsunuz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkan, bu, tehdit ve şantajdır.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Bu ne rezalet! Tehdit bu.

BAŞKAN - Sayın Elitaş, şunu söylemeye beni mecbur ediyorsunuz: Üçüncü keredir burada olay çıkma ihtimalini dile getiriyorsunuz. Ben en hafif tabiri kullandım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Kavganın zeminini hazırlıyor.

BAŞKAN - Eğer bu sözleriniz üzerine, bu üçüncü kez tekrar ettiğiniz ifadeniz üzerine bu Genel Kurulda bir gerilim yaşanacaksa sorumlusu ben olmayacağım. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sorumlusu siz olacaksınız.

BAŞKAN - Özgürlükleri, demokratik kuralları uygulamak hiçbir zaman gerilim ve kaos sebebi olarak görülemez.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Doğru, aldığınız kültür o.

BAŞKAN - Demokratik terbiye, özgürlük içinde olgunlaşır. Tartışma, özgürlük terbiyesinin temel şartıdır.

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) - Bunları anlayamazlar ama… Zor…

BAŞKAN - Evet, gerilim olabilir; evet, tartışmaların dozu yükselebilir ancak sadece konuşma hakkı tanındı diye, İç Tüzük'ün bana tanıdığı takdir yetkisini kullanarak bir teklifinizi işleme koymadım diye "Burada olay çıkacak." diyorsanız, sizi sorumluluğa davet etme mecburiyetim vardır. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar) Çünkü burada bu sözler üzerine daha sonra gerilim yaşanırsa bunun zemininin bu sözlerle, bu şekilde hazırlanmış olacağı kanısındayım.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Meclis tehdide boyun eğmez!

BAŞKAN - Sonuna kadar demokratik ruha, Parlamento geleneklerine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin yazılı, yazısız kurallarına, teamülüne, ruhuna uygun davranmaya kararlıyım.

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) - Hukuk dersi böyle verilir.

BAŞKAN - En ağır tartışmaların yaşandığı dönem Birinci Meclistir. Birinci Meclis tutanakları ciltler hâlinde yayımlanmıştır. Birinci Meclis savaş koşullarında çalışmıştır. Birinci Mecliste ceza yoluyla, disiplin hükümleri yoluyla bizzat Mustafa Kemal Atatürk'e yöneltilen çok sert eleştirileri, zaman zaman eleştiri sınırlarını aşan ifadeleri susturma yönüne gidilmemiştir. Ondan sonraki uygulamalarda da teamül budur. Parlamentolar teamülle yaşar; yazılı kural da bana takdir yetkisi veriyor; ben bu takdir yetkisini Parlamentonun bu yüz yıla yaklaşan teamülüne göre kullanma tercihinde bulunuyorum.

O nedenle ceza talebini işleme koymuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım, teşekkürler.

Hepimizin bildiği, çok klişe ama anlamlı bir söz vardır "Demokrasi kurumlar ve kurallar rejimidir." Demokrasi elbette özgürlükleri, müzakereyi, tartışmayı öngörür ama aynı zamanda bunların kurallar çerçevesinde yapılması gerektiği hususu da her türlü takdirin üstündedir. Kurallar olmaksızın, bunlar uygulanmaksızın demokrasi ve özgürlüklerden murat edilen özgürce müzakereyi sağlamak da mümkün olmaz. Dolayısıyla güvenlikle özgürlüğe ilişkin o meşhur tartışmayı da hatırlayacak olur isek bunlar birbirine zıddı değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. Güvenlik özgürlüğü tamamlar, özgürlük de güvenliği tamamlar. Güvenliği olmayan, kuralları olmayan bir özgürlük olmaz. Kuralları da konuşabilmek, tartışabilmek elbette bir özgürlük zeminini gerektirir.

Şimdi, burada Meclisin medeni bir şekilde özgürce müzakeresi esastır ve İç Tüzük de bu esasların nasıl yürütüleceğini dair birtakım kurallar vazediyor. Bu kuralların vazedilme nedeni hepimizin murat ettiği o özgürce müzakereyi gerçekleştirmektir. Şimdi buradaki hiç kimsenin kavga, dövüş istemeyeceğim muhakkaktır ama hiç kimse istemediği hâlde zaman zaman bu Mecliste kavgalar ve dövüşler oluyor mu? Oluyor. Bunları engellemek evet, herkesin boynunun borcudur ama aynı zamanda her şeyden önce İç Tüzük kuralları çerçevesinde, bunları uygulama çerçevesinde İç Tüzük'ün kendisinin bir öngörüsü vardır. Sayın Mustafa Elitaş'ın burada "Eğer bu kurallar burada uygulanmazsa bakın istenmeyen kavga, gürültü çıkar." derken atıf yaptığı yine İç Tüzük'ün kendisidir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - O zaman İç Tüzük'ten de çıkaralım. 68'de var ya kavga, gürültü çıkar diye bir öngörüde bulunmuş, Mecliste kavga, gürültü çıkabileceğine dair bir öngörüsü var, Sayın Engin Altay'ın iyi niyetine yaslanalım, İç Tüzük'te ne kadar böyle durumlar varsa bunları çıkaralım, herkesin sağduyusuna bırakalım.

BAŞKAN - Sayın Özel, buyurun ama öncelikle birkaç söz söylemek gerekiyor, açıklama yapmak babında Sayın Bostancı'nın sözleri üzerine.

Fikirlerinize katılıyorum Sayın Bostancı ancak ben kurallara aykırı bir şey yaptığım kanısında değilim. İç Tüzük'ün bana takdir yetkisi tanıdığı bir yerde takdir yetkimi kullanıyorum. Bunun dışında bugüne kadar yönettiğim bütün oturumlarda bu kurallara uygun davranma gayretindeyim.

Öte yandan -bunu hepinizin affına sığınarak söyleyeceğim- akademideki ilk geniş çalışmam, benim doktora tezim anayasa ve kamu hukuku kurallarının yorumudur ve bununla dört-dört buçuk yıl zaman geçirdim. Kuralların yorumunun anayasa hukukunda ve parlamento hukukunda hangi çerçevede yapılabileceğine dair de epeyce çaba sarf ettim, kendimce fikirler ürettim. Açık hükümlere aykırı davranamayacağınız doğrudur. Açık hükümlere aykırı davrandığınız takdirde bir ihlal gerçekleştirirsiniz, bu görevinizi aşan bir şey anlamına gelir ancak bana uygulayıcı olarak yazılı metnin takdir yetkisi tanıdığı yerlerde bu yetkiyi nasıl kullanacağıma da karar veririm ancak bu karar da keyfî olmaz. Nereye dayanarak bu takdir yetkimi kullanıyorum? Her şeyden önce Parlamentonun geleneklerine dayanarak. İkincisi: Evet, demokratik parlamenter sistemin ruhuna dayanarak. Açıklık olduğu yerlerde bunlara müracaat edeceğimi söylüyorum. Yoruma açık bir hükmü uyguladığım yerde bu esaslara başvuracağımı söylüyorum. Dolayısıyla açık hükmü yok sayan bir tutum olduğu kanısında değilim. Teklif etme konusunda takdir yetkisini İç Tüzük oturumu yöneten Meclis başkan vekiline tanımıştır. Ben bu takdir yetkisini biraz önce söylediğim esaslara dayanarak kullanmayı tercih ediyorum. Bunun dışında yaptığımın İç Tüzük'e de demokratik parlamenter sistemin ruhuna da ve bu Parlamentonun geleneklerine de aykırı herhangi bir yönü olduğu kanısında değilim.