AKP’nin dünya şampiyonu, bol ödüllü Sakarya Milletvekili Kenan Sofuoğlu, geçen günlerde peş peşe yaptığı hamleler yüzünden kendisinden oldukça söz ettirdi. Sofuoğlu, Meclis matbaasında kendisi için bastırılmış 'milletvekili' kelimesinden büyük harflerle 'senatör' yazan kartvizitle herkesi şaşırttı. Bu 'hamlenin' yankıları bitmemişken, Meclis'te ayaklarını uzattığı masanın yanında duran danışmanları Semih Bostanoğlu ve Levent Yaman'ın yer aldığı fotoğrafı, üzerine 'Emir erlerim' notuy Instagram hesabından paylaştı. Sofuoğlu’nun 'emir erleri'nden biri ise danışmanlık işini bıraktığını ilan etti.
Sofuoğlu’nun gerekçesi ne olursa olsun kartvizitine büyük harfle adının hemen altına yazdırdığı ‘senatör’ kelimesi parlamentonun 36 yıl öncesini hatırlattı. Sofuoğlu’nun, kartvizitine 19 yıl Meclis’te görev yapan senatörler dönemini bilerek mi koydurdu henüz belli değil.
Türk parlamento tarihinde Cumhuriyet Senatosu, 1961 Anayasası ile Türkiye’de birçok kesim tarafından istenen çift meclis sistemi yürürlüğe girdi. Bu sistemin anayasal demokratik düzeni koruyacağı, bir fren ve denge mekanizması olacağı öngörülmüştü. 1961-1980 arası dönemde 19 yasama yılı görev yapan Senato kendisinden bekleneni veremediğinden 1982 Anayasası’nın yürürlüğe girmesiyle de kapandı.
TBMM yayınlarından çıkan, Tunca Özgişi’nin hazırladığı, Ali Özer, Cemil Tutal’ın yayın koordinatörlü ğünü yaptığı “Türk parlamento tarihinde Cumhuriyet Senatosu” araştırması bu dönemi siyasi partiler, önergeler, raporlar, yaptıkları ve yapamadıkları açısından önemli bilgiler sunuyor. Yayından T24’ün inceleyerek habere konu olan bölümleri şöyle:
Senatoya 19 yılda 1956 yasa tasarısı geldi
11 Eylül 1980 tarihine kadar Cumhuriyet Senatosuna hükümetlerden toplam 1956 yasa tasarısı gelmiştir. Bunun 1729'u aynen kabul edilmiştir ki bu, gelen tasarıların yüzde 88.4’ünü oluşturmaktadır.
19 yıllık dönemde genel oyla gelen 412 senatörden 77’si, 114 kez parti değiştirmiştir. Bu toplam üye sayısının yüzde 19’una denk gelmektedir ki parti mensuplarından her 5’inden biri yer değiştirmiştir. Buna göre en fazla tercih edilen parti AP olmuştur. Parti değiştirmelerdeki en büyük etkenlerin başında bu dönemde yaşanan parti içi bölünmeler sonunda blok olarak yeni kurulan partiye geçişlerin yaşanması gelmektedir.
Cumhuriyet Senatosunda 1754 birleşimde üyelerin Senatoda söz alma sayısı 21.130’dur. En yoğun söz alınanlar CHP-Bağımsızlar Azınlık Hükümeti, CHP-CKMP-YTP Koalisyon Hükümeti, II. AP Hükümeti ve I. AP Hükümeti dönemlerini kapsamaktadır.
4. ve 2. yasama yıllarında damgasını vuran olaylar arasında 27 Mayıs sonrası darbe girişimleri, af tartışmaları, 1961 Anayasası’nın öngördüğü kurumların kurulması ve Kıbrıs sorunu ön plana çıkarken, 9. ve 8. yasama yıllarında ise şiddet olayları ve yine Kıbrıs sorunu gündemi meşgul etmiştir.
20 Kasım 1961 tarihinden 12 Eylül 1980’e kadar kurulan 18 Cumhuriyet Hükümeti’nde görev alan 497 bakanlık görevinin 100’ü, 65 Cumhuriyet Senatosu üyesi tarafından yürütülmüştür.
Senatodaki 498 üyeden sadece 10’u kadın.
Cumhuriyet Senatosu üyelerinin bir bölümü milletvekili olarak da görev yapmışlardır. 1961-1980 arası dönemde 137 senatör, 223 kere milletvekili olma olanağı bulmuştur. 1980 sonrası dönemde ise 12 senatör milletvekili olarak görev almışlardır. Bu iki sayı göz önüne alındığında Senato üyelerinin % 30’u senatörlüklerinden önce veya sonra milletvekili olarak da görev yapmışlardır. Ayrıca Senatodaki 498 üyeden sadece 10’u kadındır.
1961-1980 arası dönemde milletvekilleri ve senatörlerin yasa tekliflerinin yasama yıllarına göre dağılımına bakıldığında; senatörlerin 1961-1966 ve 1979-1980 yasama yılında etkin olarak yasa teklifi yapıldığı görülmektedir. Yasa teklif sayısında I. AP hükümeti dönemiyle başlayan gerileyiş özellikle 12 Mart sonrası dönemde iyice kendini hissettirmiştir. 1974-1977 arası dönemi kapsayan üç yasama yılında hiç yasa teklifi verilmemiştir. Senatoda sadece 4. yasama yılında verilen 25 adet yasa teklifi sayısının, 9-17 yasama yılları arasında verilen teklif sayısına eşit olması da Senatonun etkinliğinin giderek azaldığının başka bir göstergesidir.
Bunun en önemli nedenleri 1961 Anayasası’nın ilanından sonra yapılması gereken yapısal reformların hemen hemen hepsinin tamamlanması sonucu ilk dönemde yapılan teklif yoğunluğunun azalması, Senatonun yasama faaliyetleri çerçevesinde yetkisizliğinin anlaşılması ve toplumsal sıkıntıların 472 çözülmesi bağlamında asıl mercinin hükümetler ve Millet Meclisi olarak algılanması şeklinde sıralanabilir.
Gezmişlerin idamı senatodan geçmişti
Özellikle 1968 yılından itibaren artarak gelişen şiddet olayları toplumsal gerilimin artmasını da beraberinde getirmiştir. Partiler arasındaki kutuplaşma Senato üyelerine de aynen yansımıştır. “Akil adam” pozisyonunda olan senatörlerin olayları serinkanlılıkla ele alması ve kalıcı çözümler üretmesi, toplumsal gerginliği dindirmesi beklentisi kamuoyunda yer almışken; Senatodaki kısır çekişmelerle beraber bu beklenti de yerini karamsarlığa bırakmıştır. Tüm bu gelişmeler ve tartışmalar eşliğinde Türkiye 12 Mart dönemine girmiştir.
Bu dönemin en önemli gelişmelerinden birisi de Deniz Gezmiş, Yusuf İnan ve Yusuf Aslan’ın yargılanmaları olayıdır. THKO örgütü ile ilgili davaya 16 Temmuz 1971’de başlanmış, karar 9 Ekim 1971’de belli olmuştur. İdam kararları 10 Mart 1972’de TBMM'de 53 ret ve 6 çekimsere karşı 238 oyla onaylanmıştır. Meclisteki görüşmelerden sonra bu konu Senato gündemine gelmiştir.
Senatodaki görüşmelerde sergilenen tutum, bir önceki görüşmede olduğu gibidir. Yapılan oylamada 34 ret oyuna karşın kabulle Senatodan geçmiştir. Senatonun da kararı onaylamasıyla 6 Mayıs 1972’de Gezmiş, İnan ve Aslan hakkında idam kararları Ankara Cebeci Sivil Kapalı Cezaevi’nde yerine getirilmiştir.
1 Mayıs 1977 Taksim olaylarıyla birlikte gündeme gelen, çeşitli binaların üzerinden kalabalığa ateş açanların kimler olduğu yönündeki açıklamalar, Senatoda “kontrgerilla” tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. İlk olarak 1973 seçimlerine girerken CHP 1973 seçim bildirgesinde, “sıkıyönetim kanadı altında faaliyet gösterdiği anlaşılan ‘kontrgerilla’ diye bir örgüt faaliyeti bütün dünyada duyulduğu halde resmi makamlarca üzerinde durulmadığını iddia etmektedir” şeklindeki bir ifadeyle “kontrgerilla” tartışmaları gündeme gelmiştir. Bu durum Senato gündemine bir kaç kere gelmiş, senatörler tarafından değerlendirilmiştir.
Taksim olayları ile ilgili 2 Ağustos 1977’de Hüsamettin Çelebi'nin, Senato Araştırması isteyen önergesi gündeme gelmiştir. Komisyon kurulması Senatoda ancak 22 Şubat 1979’da kabul edilebilmiştir. Ama bu önemli olayla ilgili Senatoda herhangi bir çalışma yapılmamıştır.
1969’dan başlayarak giderek artan terör, AP Azınlık Hükümeti döneminde de anarşi ve terör geçen dönemlere göre tırmanış içinde olmuştur. İlk yüz günde 571 ölü bini aşkın yaralı ile karakol baskınları ve banka soygunları sürmüştür. Aralarında Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca adlı eylemci olduğu halde pek çok tutuklu askerî ve sivil cezaevinden kaçmayı başarmıştır.
Güney belindeki tabancayı çıkarıp AP’li Bozkurt’un kafasına vuruyor
TBMM genel kurulunda kürsüye çıkan bir MHP Milletvekili Sadi Somuncuoğlu, CHP Senatörü Hasan Fehmi Güneş’in İçişleri Bakanlığı döneminde, makam otomobiline aranmakta olan bir solcuyu alarak Harp Akademileri Toplantısı’na götürdüğünü söylemiştir. Bu sözler hemen CHP’li Güneş’e ulaştırılmıştır. Normalde senatörler, ortak toplantı olmadığı sürece Meclis Genel Kurulunda konuşamamalarına rağmen, Senatör Güneş, Genel Kurulda gündem dışı konuşmak üzere söz alarak ve oldukça sert ifadelerle olayın yalan olduğunu söylemiştir. Sözünü bitirip kürsüden inerken AP’li Senatör Ömer Naci Bozkurt, “ya doğruysa” diye laf atmış ve ortalık karışmıştır. Oturuma ara verilmiş ama kavga kuliste de sürmüştür. Bir grup AP’li küfür ederek Güneş’e saldırmış, kavga esnasında Güneş, belindeki tabancasını çıkarıp AP’li Bozkurt’un kafasına vurmuştur.670 (Bu dava uzun yıllar Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmüş ve Güneş ceza almıştır.) Sadece bu olay bile, Türkiye’deki gergin atmosferi anlamak için yeterli olabilir. Böyle bir olayın toplum önündeki statüleri belli bir düzeyde olan senatörler arasında olması da işin ayrı bir boyutudur.
At yarışı yasasındaki değişiklik 2.5 saatte görüşüldü
Senatörler, artan terörün arkasında kendilerinin karşısında duran partileri eleştirerek suçlu arama yoluna gitmişlerdir. Bunun tipik bir örneği, 20 Aralık 1979’daki oturumda yaşanmıştır. Senato gündemindeki konulardan biri Kayseri olayları nedeniyle artan anarşidir. Bu konu yaklaşık bir saat görüşülmüştür. Ardından gelen gündem “at yarışlarının oynanmasıyla ilgili yasada” değişiklik yapılması ile ilgili görüşmelerdir ki bu senatonun 2.5 saatini almıştır. Bu durum karşısında Kontenjan Senatörü Metin Toker at yarışlarıyla ilgili tasarıyı “Senatonun sebeb-i hikmetini gösteren tipik bir tasarı” olarak değerlendirmiş ve bu tutumu dolayısıyla Senatoyu eleştirmiştir.676 Partilerin Meclisteki kısır çekişmelerinin bir benzeri Senatoda da yaşanmıştır ki kimi zaman bu durum kavgalara kadar gitmiştir. Bu döngü içerisinde 12 Eylül’e doğru ülke yaklaşmaktadır ve Senatonun da son bulması bu şekilde olacaktır.
Sonuç olarak 1961-1980 arası dönemde artan şiddetin önlenmesi için hem Mecliste hem de Senatoda birtakım çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar irdelendiğinde Meclisin Senatoya göre daha fazla çalışma yaptığı görülmektedir.
Yine Eski Kontenjan Senatörü Metin Toker de Meclisteki çoğunluğu kontrol etmesi için düşünülüp kurulan Cumhuriyet Senatosunun, oluşum tarzı nedeniyle bu görevi tam olarak yapamadığını ifade etmiştir. Toker başka bir yazısında da senatör sayısının 125 olması, eski Cumhurbaşkanları, eski Senato Başkanları, eski Meclis Başkanları, eski Başbakanlar, eski Genelkurmay Başkanları, eski Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay başkanlarının ve MGK üyelerinin hayat boyu sürecek şekilde “Tabii Senatör” olması ve kurula her ilden bir üye seçilmesi halinde iyi işler yapılacağını iddia etmiştir. Bu biçimde halk arasında “Oturmuşlar Meclisi” olarak küçümsenen Senatonun Türk demokrasisinde “sayılamayacak kadar çok yararı” olacak bir kurum haline geleceğini savunmuştur
12 Martla gözaltına alınan gazeteciler, yazarlar
12 Mart’la birlikte getirilen sıkıyönetim uygulaması, basını sürekli bir dolaylı sansür altında yaşatmıştır. Birçok gazeteci değişik nedenlerle gözaltına alınmıştır. Gazeteciler bir hafta ile sekiz ay arasında değişen sürelerle özgürlüklerinden yoksun bırakıldıktan sonra haklarındaki davaların düşmesi ya da gözaltı nedeninin kalkması nedeniyle serbest bırakılmışlardır. Gözaltına alınan gazeteci-yazarlar arasında Altan Öymen, Oktay Kurtböke, Hilmi Karabel, Uluç Gürkan, İlhami Soysal, Ali Sirmen, Turhan Selçuk, Yaşar Kemal, Çetin Altan gibi isimler vardır.
Alpay Kabacalı, Başlangıçtan Günümüze Türkiye’de Basın Sansürü, İstanbul, Gazeteciler Cemiyeti Yayını, 1961-1973 arası dönemde, devrik DP iktidarında çıkarılan 5680 Sayılı Basın Yasası aracılığıyla basının denetimi sağlanmış ve özellikle yurt dışından Türkiye'ye getirilen pek çok yayın hakkında yasaklama kararı alınmıştır. Bakanlar Kurulu kararı ile alınan bu yasaklamaların nedenleri dönemin hassasiyetlerine paralel bir seyir izlemiştir. İncelenen dönemin hassasiyetleri arasında komünist propagandadan 47, etnik temelli propagandalardan 33, Türklüğe hakaretten 10, misyonerlik ve dini propagandadan 8, müstehcenlikten 33 ve diğer konulardan 29 yayın Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanmıştır.
Muhtıradan sonra 30 Eylül 1971’de yapılan Anayasa değişikliğinde basınla ilgili Anayasa’nın 22. maddesi değiştirilmiştir. Yeni hükümler, basın hürriyetinin kötüye kullanılmış olduğu görüşünden hareket edilerek konulmuştur. Bu hükümlere göre, toplatma kararını yalnız hakim değil, belirtilen durumlarda başka bir merci de alabilecektir. Ayrıca Sıkıyönetim Yasası’nda basın hürriyeti konusunda normal zamanlarda uygulanabilecek yukarıdaki sınırlamalardan farklı hükümler (basımevi kapatma yetkisi dahil) vardır. Anayasa Mahkemesi, sıkıyönetim sırasında uygulanan bu olağanüstü sınırlamaları (basımevi kapatma yetkisi dahil) Anayasa’ya aykırı bulmamıştır.
Özellikle 12 Mart sonrası dönemde daha artan sansür karşısında Senatoda seslendirilen görüşlerin ötesine geçilememiştir. Bu çerçevede bir yasa teklifi de yapılmamıştır. Bu konuyla ilgili denetleme mekanizması çalıştırılamamıştır.
1961-1980 arası dönemde Senatonun üzerinde en çok durduğu konulardan biri TRT olmuştur. Nitekim bu konuyla ilgili 11 araştırma önergesi verilmiştir. Hükümetlere 30 adet soru yöneltilmiştir. Bunların hemen hemen hepsi TRT’nin yaptığı yayınlar, tarafsızlığı ve mali yapısı ile ilgili konulardan oluşmuştur. Bu sürede sadece bu konuyla ilgili 128 kez Senato kürsüsünde konuşma yapılmıştır.
19 yılda 18 hükümet kuruldu
Genel olarak değerlendirildiğinde Senatonun başarısızlığının altındaki en önemli etken siyasi istikrarsızlıktır ki 19 yılda 18 hükümet kurulması Senatonun çalışma şartlarını zorlaştırmıştır. Bunun yanında seçim sistemlerinin ve seçim sürelerinin sürekli değişmesi bir kargaşaya neden olmuştur ki, bu dönemde toplamda 14 seçim ve 1 referandum yapılmıştır. Partilerdeki bölünmeler ve buna senatörlerin de karışması, Cumhuriyet Senatosunda kısır siyasi çekişmelerin daha önemli hale gelmesine yol açmıştır. Yukarıda değinildiği gibi toplumsal yapıdaki değişiklikler ve artan gerginlikler, ekonomik sıkıntılar, dış politikadaki dalgalanmalar 1961-1980 dönemine damgasını vurmuştur. 19 yılda 3 askeri müdahale ve bilinen veya bilinmeyen birçok darbe girişimi olmuştur. Bu noktada sorulması gereken soru şudur: Senatonun bu sözü edilen sorunların çözümündeki etkisi ne olmuştur? Senato sorunların çözümünde kendisinden bekleneni verememiş, hatta bunun sonucunda Senatoya vatandaş ilk başta “Okumuşlar Meclisi” derken sonlara doğru “Oturmuşlar Meclisi” demeye başlamıştır. Senato içinden bu duruma gelen eleştirilerden de bu anlaşılabilir.