AKP MKYK üyesi ve Siirt Milletvekili Yasin Aktay, son dönemde art arda gelen şehit haberlerine tepki için MHP'ye bağlı ülkü ocaklarının sokağa inmesine ilişkin olarak, "MHP için şehit cenazesi, ölümler, bilhassa asker ve polis ölümleri asla bir üzüntü kaynağı değildir. PKK öldürmekte, MHP ise bu ölümleri ikiyüzlü bir timsah gözyaşıyla ama içten içe büyük bir sevinçle karşılamaktadır" iddiasında bulundu.
Aktay'ın Yeni Şafak'ta "MHP’nin HDP’yle tehlikeli dansı" başlığıyla yayımlanan (12 Eylül 2015) yazısı şöyle:
PKK'nın Dağlıca'daki pusulu, tuzaklı kalleşçe saldırısının detaylarını daha öğrenemeden Iğdır'dan yine aynı kalleşlikte, mayınlı saldırı sonucunda 13 polisimizin şehadetiyle sonuçlanan saldırısının haberi geldi. Terör örgütünün bu alçakça saldırıları, son dönemde kendisinden pek hazzeden Batı dünyasında da ufak çaplı da olsa bir dehşet duygusunu uyandırmış olmalı. 2 günde 29 cana kıyan bu teröristlerin belgesellerde romantize edildiği gibi makyaj yapan, sıradan aşklarını ve hayatlarını yaşayan normal insanlar olmadıklarına dair ufak da olsa bir dikkat uyandı.
Bununla birlikte hiç kimse terör örgütünün tüm bu eylemleri arasında Batılıların da olduğu çeşitli aktörlerin desteği olmadan yaptığına inanmamızı beklememeli. PKK saflarında savaşan “yabancı savaşçılar” gerçeği bu kirli savaşın en kirli taraflarından birini oluşturuyor.
Ama tonlarca, üstelik de gelişmiş teknolojideki patlayıcıları terör örgütünün nereden, nasıl ve kimler aracılığıyla temin ettiği hususu, altı deşildiğinde bir sürü ilişkiyi barındırıyor. Burada üzerinde durulması gereken asıl nokta bu terör olaylarına siyasetçilerin ve medyanın sağladığı lojistik-moral destek. Başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan özellikle Doğan ve Paralel medyasının bu terör saldırılarının silahlarına adeta takılmış susturucu rolünü oynadığını söylüyor ki tam isabet bir yakıştırma.
BBC'nin eli kanlı terörist kadınları romantize ederken sergilediği kalpazanlığın çok daha beterini Türkiye'nin bu medyası yapıyor. PKK onlarca askerimizi bir gün içinde en alçak şekilde şehit ederken bütün ülkede teröre karşı tam bir toplumsal uzlaşmanın parçası ve etkin faili olması gereken medyanın bu cephesi terörle aynı hedefe, Recep Tayyip Erdoğan'a ve Başbakan Davutoğlu'na vuruyor.
Saldırıların ardından yurdun çeşitli yerlerinde yapılan eylemlerde yakılan HDP binaları, kimlik kontrolü, yol kesip plaka kontrolü gibi eylemler terör saldırılarının arkasından gelecek tepkinin ince ince hesaplanarak gerçekleştirildiğini gösteriyor.
Hele bir de şehit cenazeleri üzerinde MHP'lilerin geliştirmeye çalıştığı eylem biçimleri, MHP'nin Türk siyasetine dair vizyonu hakkında tek kelimeyle sadece endişe verici bir durumu ortaya koymaktadır. MHP için şehit cenazesi, ölümler, bilhassa asker ve polis ölümleri asla bir üzüntü kaynağı değildir. PKK öldürmekte, MHP ise bu ölümleri ikiyüzlü bir timsah gözyaşıyla ama içten içe büyük bir sevinçle karşılamaktadır. Cenazelerde sergilenen eylemler şehidin ölümüne karşı duyulan bir acının, hüznün veya derdin ifadesi değil, aksine şehidi bir politik kar aracı olarak gören bir fırsatçılığı bütün kirliliği ve çirkinliğiyle sergiliyor.
MHP'nin bu ülke siyasetine, sorunların çözümüne dair herhangi bir önerisini hatırlayan yok. Koalisyon görüşmelerinde sergilediği reddiyeci, hayırcı tutum bir siyasi partinin ontolojisine aykırı bir tavırdı. Zira bütün siyasi partilerin iptidai ve nihai amacı iktidara gelmek ve vaatlerini yerine getirmektir. Tuğrul Türkeş'in hatırlattığı gibi, Alparslan Türkeş yetmişli yıllarda üç milletvekili ile birlikte koalisyon ortağı olarak ülkücü camia için bir çok kazanım sağlamıştır. Ama Bahçeli'nin MHP ve ülkücü camianın önüne koyduğu tek vizyon şehit cenazelerinin üreteceği öfkeleri patlatarak sağlayabileceği oylar. Oysa o öfke patladığında, geriye ne sağlıklı bir toplum kalır ne de bir MHP kalır. Göz dikilen kazanım, bir ülkeyi bir arada tutmayı imkansız kılacak bir çatışmalı ortamdan başkası değil
PKK'nın saldırılarının esas amacının bin yıldır bu coğrafyada birlikte yaşayan Kürt halkıyla diğer toplumsal unsurların birlikte yaşamasını imkansızlaştırmak olduğu biliniyor. Toplumsal olarak birbirini hiç dışlamamış bu unsurların; özellikle Türk ve Kürt unsurlarının bu biçimde karşı karşıya getirilmesinden kazançlı çıkacak tek yapı terör örgütü PKK'dır. MHP'nin örgütlediği olaylarla ve ortaya koyduğu hayırcı siyasetiyle PKK'nın dümen suyuna yakalanmış olduğu çok açık.
Bu kadar hayırcı siyasetten sonra getirdiği önerinin “sıkıyönetim” olması, aslında kendi siyasi varlığını inkar etmenin daha dip bir aşaması. Siyasette kendisinin ne iş yaptığına, ne işe yaradığına dair hiç bir sorunun kendisine yönelmeyeceğini zannederek, kendi vazifesini askere devredip kurtulmak isteyen bir kolaycılığı bu vesileyle ibretle seyrettik.
Terör karşıtlığının bile birleştiremediği bir ülke görüntüsüne canla başla verilen bu katkıdan sonra MHP'nin milliyetçilikten veya devletçilikten ne anladığını merak etmiyor değilim. Bahçeli bu milleti bir arada, sevgi veya barış içinde tutmak için bir reçeteye sahip midir? Terör örgütüne bu kadar karşıysan, terörün azdığı bu ortamda, Türkiye'nin tüm silahlı unsurlarının teröre karşı verdiği bu mücadeleyi desteklemen gerekmez mi? Yaptığın her hareketle, söylediğin her sözle, terörle mücadele azmini kırıp PKK'yı neşelendirdiğinin farkında değil misin?
Sahi sen hangi ülkenin, hangi milletin milliyetçisisin?