AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu üyesi ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Osman Can, Fethullah Gülen cemaatinin destekleyenlerin Yargı erkinde yalnızca yüzde 15, toplumun da yalnızca yüzde 2-3 olduğunu belirtti. Gülen cemaatinin Yargıtay ve Danıştay’ın, dolayısıyla tüm yargı erkinin kontrolünü ele geçirdiğini söyleyen Can, "bu kurumlar Yüksek Seçim Kurulu’nun başkanlığını da seçtikleri için, Gülenciler gelecek yerel, genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kaderini etkileme gücüne sahip oldular" dedi.
BBC Türkçe'nin haberine göre, Türkiye’deki yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ve AKP hükümeti ile Fethullah Gülen cemaati arasındaki gerginlik hakkında çok sayıda haber ve yorum aktaran İngiliz Financial Times gazetesi bugünkü baskında AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu üyesi ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Osman Can’ın kaleme aldığı bir makaleye yer verdi.
“Türkiye Gülencilere karşı demokrasisini korumalı” başlıklı makalede Osman Can, Gülen Hareketini "Nihai amacını kimsenin bilmediği mutlak biate dayalı gizli bir dini hareket" olarak tanımlıyor ve Gülenciler siyasi-askeri elitlerden daha büyük bir tehdit oluşturuyor” diyor.
Osman Can yorum yazısında, Türkiye’nin alınan bazı yargı kararları nedeniyle krizde olduğunu ve bu krizin ‘demokrasinin kaderini belirleyeceğini’ ifade ediyor.
‘Gülencilerle bağlantılı’ olduğunu söylediği savcıların yürüttüğü soruşturma AKP'li hukukçu Osman Can'a göre “yolsuzlukla ilgili olduğu izlenimini verme amaçlı… ancak asıl hedef AKP hükümeti.” Financial Times gazetesi geçen hafta, yolsuzluk soruşturmasıyla ilgili tıklayın başyazısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için sert ifadeler kullanmış, “Kibir Türk modelini bozuyor – Erdoğan’ın zorbalığı ülkenin refahını tehdit ediyor” yorumunu yapmıştı.
Gazete, yolsuzluk soruşturmasının ‘siyasi gayeler taşıdığı iddiasını hem AKP hem de Fethullah Gülen’in ileri sürdüğünü’ belirtmiş “Erdoğan’ın uluslararası itibarı mahvolmuş durumda… Erdoğan’ın [yolsuzluk skandalına] karşılığı, kanunu alt üst ederek, ahbaplarına yönelik yargı soruşturmasını baltalayarak tıklayın kendini korumak oldu” demişti.
Gazete ayrıca Erdoğan'ın Türkiye'yi "sallantılı bir demokrasiye, kusurlu bir anayasaya ve azalan müttefiklere" sahip bir ülke gibi gösterdiğini öne sürmüştü.
Osman Can da bugün gazete için kaleme aldığı yorum makalesinde soruşturmayla ‘AKP’nin hedef alındığını’ söylüyor ve Türkiye’deki yargı sistemine ‘Gülencilerin sızdığını’ ifade ediyor.
Türkiye’deki yargı sistemini “1930larda Türklerin üstünlük duygusundan, 1960 ve 1980 darbelerinden etkilenen hiyerarşik bir sistem” olarak tanımlayan Osman Can şöyle devam ediyor:
“[Yargı] meclisten bağımsızdır. Ülkenin Kürtleri, Alevileri, gayrimüslimleri ve muhafazakârlar, adalet adı altında yargı makamının korkusu altında yaşadılar… nüfusun yüzde 50’sinin desteklediği AK Parti de 2008 kadar yakın bir tarihte kendisini kapanmaktan zor kurtardı.”
'Cemaat seçimleri etkileyebilir'
Osman Can, 2010’daki anayasa referandumuyla AB’nin de desteğiyle anayasa mahkemesi ve HSYK’da değişiklikler yapıldığını hatırlattığı yazısında, referandumun amacının bu yargı organlarını daha “çoğulcu” hale getirmek olduğunu belirtiyor.
Anayasa değişikliği paketi, 2010 yılında referanduma gitmeden önce üye seçimini düzenleyen maddeler Anayasa Mahkemesi tarafından kısmen iptal edilmişti.
Hukukçu Osman Can, makalesinde bu değişikliğin “Gülencilerin kurumlara sızmasına neden olduğu” görüşünde:
“Önemli değişlikler mahkeme kararıyla iptal edilmiş, özellikle ordu ve yargı gibi devlet kurumlarında merkez pozisyonları işgal eden Gülencilerin kurumlara sızmasının önü açılmıştı.”
Makalede, Gülencilerin anayasa referandumuna yaptığı destek çağrısını “hükümetin o dönemde iyi niyetli gördüğü” belirtiliyor ve HSYK seçimlerinde “demokrasi yanlılarının, destek vermemeli durumunda, demokrasi karşıtı güçlerin kontrolü ele geçirebileceği korkusuyla, Gülencileri desteklediği” yorumu yapılıyor.
Osman Can Gülen Cemaati’nin yargıdaki etkisini şöyle ifade ediyor:
“Yargı erkinde yalnızca yüzde 15’inin, toplumun da yalnızca yüzde 2-3’ünün desteklediği Gülenciler Yargıtay ve Danıştay’ın, dolayısıyla tüm yargı erkinin kontrolünü ele geçirdi. Bu kurumlar Yüksek Seçim Kurulu’nun başkanlığını da seçtikleri için, Gülenciler gelecek yerel, genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kaderini etkileme gücüne sahip oldular.”
'Cemaat, laiklik karşıtı'
AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyesi, hukukçu Osman Can, makalesinde Gülen Hareketini “laiklik karşıtı, muhafazakâr milliyetçilik zemininde bir hareket” olarak tanımlıyor ve Gülen Hareketi’nin “ülkede, devleti içeriden işgal ederek hâkimiyet kurmayı amaçladığı için demokratik siyasetle her zaman sorunları olduğunu” söylüyor.
Demokratların ‘ülkenin eski ordu hâkimiyetine dayalı sistemiyle’ mücadele ettiği bir dönemde Gülen Cemaati’nin AKP’yi destekleyip partinin güvenini kazandığını belirten Osman Can’a göre, “Askeri vesayet sona erdiğinde [Gülenciler] oluşan boşluğu doldurdu. Hükümet maalesef, gerekli önleyici tedbirleri almakta başarısız oldu.”
Financial Times için kaleme aldığı makalede Osman Can, Türkiye’nin eski mücadelenin ‘yeni bir versiyonuyla’ karşı karşıya olduğunu ve bu mücadelenin ‘siyaseti anayasaya aykırı bir düzen içinde yeniden şekillendirmeye çalışanlar güçler ile sistemi değiştirmeye çalışan demokrasi yanlısı güçler arasında’ yaşandığını söylüyor.
“Bir zamanlar siyasi elitlerin hâkimiyetindeki Türkiye’ye bugün, ellerindeki din kartıyla Gülenciler’in daha büyük bir tehdit oluşturduğu” yorumu yapan Can, “Türk toplumunun da Gülen Hareketi’yle mücadeleye destek verdiğini” savunuyor.
‘Demokrasilerde meclisin kararları ve seçmenlerin onayının önemli’ olduğunu belirten Osman Can makalesini şöyle noktalıyor:
“AK Parti bu desteği, diğer demokratik aktörlerle uzlaşarak, iyi kullanmalı. Türkiye’nin, çoğulcu ve katılımcı siyasetle uyumlu tam demokratik anayasal sisteme duyduğu ihtiyaç artık daha fazla ertelenemez.”