AKP Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, bağımsızlık referandumu sürecinde Barzani’ye karşı olan tavrın, hatalı olduğunu dile getirerek " Şimdi bu hatadan yavaş yavaş dönüleceği kanaatindeyim. Muhafazakâr Kürt dünyasına kapalı bir Türkiye, Ortadoğu’da eli kolu bağlı hale gelebilir. Arka bahçemizdeki Kürtler ile dostane ilişkiler kurmak Türkiye’nin milli çıkarlarına uygundur" yorumunda bulundu.
CHP'nin cumhrubaşkanı adayı Muharrem İnce’nin HDP Lideri Selahattin Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret etmesi ve Hakkâri’de miting düzenlemesine ilikin olarak AKP'li Miroğlu, "Hakkâri’ye cümbür cemaat gidiyoruz' yaklaşımı oryantalist bir tavır. Hakkâri bu ülkenin bir şehri" dedi.
Miroğlu, "Hakkâri’ye gidip ne konuştuğunu kimse anlayamadı. Böyle “Hadi gidelim, şu Kürtleri keşfedelim” şeklinde oryantalist tahayyüllerle olmaz" ifadesini kullandı.
Habertürk'ten Kübra Par'a konuşan Miroğlu'nun söyleşisi şöyle:
Kürt seçmenin 24 Haziran’daki seçimin kaderini belirleyeceğine dair yorumlarına katılıyor musunuz?
Önemli ölçüde evet.
Özellikle daha önce AK Parti’ye oy veren Kürt seçmenin hem Barzani ile ilişkilerin gerilmesi hem de AK Parti-MHP ittifakından dolayı Cumhur İttifakı’na destek vermeyebileceği konuşuluyor. Daha önce AK Parti’ye oy veren Kürt seçmen, bu seçimde ne yapar sizce?
Bence 16 Nisan’da ne yaptıysa yine onu yapacak. 16 Nisan’da da bu söylediğiniz faktörlerin neredeyse tamamı söz konusuydu. MHP, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin değişmesinde müttefik olduğumuz bir partiydi. Kürt seçmen de HDP’li seçmen de bunun farkındaydı. Suriye’de de operasyonel faaliyetlerimiz devam ediyordu. Barzani ile ilişkiler de eskisi gibi değildi. Ama biz buna rağmen 16 Nisan referandumunda HDP’ye oy veren seçmenden 2 milyonun üstünde oy aldık. Bunun sebebi sistemin değişmesine “Evet” denilmesiydi. Bugün HDP’li seçmen ile HDP’li seçmenin temel hak ve özgürlükler uğruna verdiği mücadeleyi farklı bir yere çekmek isteyen HDP elitlerinin arasında ciddi çelişkiler söz konusu.
Referandumda “Evet” oyu kullanan Kürt seçmenin motivasyonu neydi?
Çünkü onlara hiçbir şey vaat etmemiş, onları inkâr etmiş, siyasi bakımdan temsil alanını sınırlamış sistemin değişmesini istiyorlardı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi cazip geldi. O kadar cazip geldi ki HDP’li vekiller kendi illerinde hemen hemen hiçbir şey yapmadılar. Tabii ki açıklamalar yapıldı, tercihlerini biliyorduk ama fiiliyatta bunun kampanyasını hiçbir şekilde yürütmediler. Bunun en önemli sebebi, “Hayır” cephesinde HDP’nin sesinin duyulmasının istenmemesiydi. CHP’li vekiller Mardin ve Diyarbakır başta olmak üzere birçok ilde referandumda “Hayır” çıkması için çaba gösterdiler. Ama biz buna rağmen HDP’li seçmenden 9 ilde 2 milyon 100 bine yakın oy aldık.
Seçime çok az bir zaman kaldı. AK Parti, Kürtlere ne vaat edecek?
Kürtler artık hep muhalefette, marjinal, sokaklarda kalmak isteyen bir halk değil; merkez siyasete yakın durmak, merkez siyasette rol almak istiyor. AK Parti’nin seçim sürecindeki söylemleri çok önemli olacak. Önümüzdeki 6 hafta AK Parti için çok kritik. Bu manifestoyu halka çok iyi anlatması lazım. Bir kere, halkın karşısına çok iyi adaylar çıkarması gerekiyor. Ulusal çapta adaylarımızı bölgede konumlandırmamız ama yerel dinamikleri ve yerel adayları da çok iyi değerlendirmemiz lazım. Toplumun bugünkü taleplerini iyi okumaya çalışıyoruz. Sadece demokratik haklar bakımından söylemiyorum; bölgenin önümüzdeki dönemde refaha dayalı politikaları da öne çıkararak yönetilmesi, temsil alanının yeniden güçlendirilmesi gerekiyor. Bu insanlar her şeyden önce güven arıyor. Siyasi aktörlerimizle, söylemlerimizle, teşkilatlarımızla bu güveni vermemiz gerekiyor. CHP’ye yakın medyada her gece Türk’ün Türk’e propagandası yapılıyor. Buradan çıkmak lazım. Hakikaten bir iddianız varsa bu kesime ne söylüyorsunuz? Kürtler, küresel ve ulusal çapta bir lider olan Erdoğan’ı bırakıp yeni maceralar peşinde koşmaz.
Peki, MHP ile bu noktada bir görüş ayrılığı olur mu?
Hayır, MHP ile burada bir siyasi program üzerinde anlaşmamız söz konusu değil. 25 Haziran sabahı MHP bir grup olarak Meclis’teki yerini alacak. AK Parti ayrı, MHP ayrı bir partidir.
Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu, Erbakan’ın 91’deki Bingöl konuşmasına atıf yaparak, “Anadilde eğitim meşru bir haktır. Kürtçe anadilde eğitimi destekliyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı. Muharrem İnce de Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etti ve serbest bırakılmasını istedi. Bugüne kadar AK Parti demokratikleşme konusunda Kürtlere bazı vaatlerde bulunuyordu ama şimdi muhalefetin gerisine düştüğünü düşünüyor musunuz?
Hayır, hiçbir şekilde böyle düşünmüyorum. Muharrem Bey’in Hakkâri mitingine bakıyorum. Görünen tablo bir Kürt olarak beni memnun etmiyor. Lütfen kimse Hakkâri’ye oryantalist bir tahayyülle gitmesin.
Neden “Oryantalist” diyorsunuz?
“Hakkâri’ye cümbür cemaat gidiyoruz” yaklaşımı oryantalist bir tavır. Hakkâri bu ülkenin bir şehri.
Ama İnce, “Edirne’den Hakkâri’ye” diyerek ilk mitingi Edirne’de, bir sonrakini de Hakkâri’de yaptı.
Anladım ama bu, “Gitsek de gitmesek de o köy bizim köyümüzdür” muhabbeti. Önemli olan Hakkâri’ye ne vaat ettiğinizdir. Oraya gidip güzel kelimeler kullanmak, kesinlikle Hakkâri’ye sahip çıkmak değildir. Tam tersine, ben bir Hakkârili olsam, Muharrem Bey’den “Kürt olarak tanımladığınız vatandaşlarınızı hangi zaman dilimine çekmek istiyorsunuz? Mesela Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına dair fikirleriniz bugün partiniz tarafından savunuluyor mu? Eğer savunuluyorsa burada bir vahamet yok mu? Çünkü bu mesele zaten ‘erken Cumhuriyet dönemi’ dediğiniz dönemde başlamış bir mesele değil mi?” sorusunun cevabını duymak isterim. Ben bu konularda Sayın İnce’den bir şey duymadım. Hakkâri’ye gidip ne konuştuğunu da kimse anlayamadı. Böyle “Hadi gidelim, şu Kürtleri keşfedelim” şeklinde oryantalist tahayyüllerle olmaz.
Peki, İnce’nin “Demirtaş serbest bırakılmalı” çağrısına ne diyorsunuz?
Samimi bulmuyorum. HDP’nin gerçek dostu, “Selahattin Bey salınsın”, “Salınmasın” diyenler değildir. Gerçek dostu, HDP ile PKK arasında mesafe olması gerektiğini söyleyenlerdir. HDP bu çizgiye gelmediği sürece bugün Selahattin Bey, yarın bir başkası, mutlaka hem hukuki manada hem de kamuoyu vicdanında hesap veren pozisyonda olur.
Muharrem İnce, bu hamleleriyle özellikle Kürt seçmenden oy alabilir mi?
Kürt seçmen, hele bir de HDP’ye oy veren seçmen, artık bu tür “jest”lere karnı tok bir seçmendir. Seçmen, esastan bir şeyler görmek istiyor. Bu ülkede ben dahil yüzlerce binlerce insan, sadece Kürtçe konuştuğumuz için cezalandırıldık. Sayın Karamollaoğlu, Sayın İnce neredeydi? Bu liderler samimiyet testinden geçse sınıfta kalır. Tam da Kürtlerin oyuna ihtiyacınız olan seçim arifesinde, Kürtler ile Türklerin siyasi birliği, entegrasyon konusunda neler düşündüğünüzü söyleyin. Bunları duymak istiyoruz. Erbil ile ilişkiler, Suriye’deki politikamız veya FETÖ ile mücadele konularında ne Sayın Mollaoğlu’ndan ne İnce’den ne de Meral Hanım’dan tek kelime duymuyoruz. Kürt seçmenin bu bakımdan kendi hafızasına bakarak, ölçerek, biçerek yola devam edeceğini ve AK Parti’nin siyasi gücünün bölgede azalmayacağını düşünüyorum.
“AK Parti bir dönem reformlara hız vermişti ama son dönemde Kürt meselesi konusunda artık eski politikalarını terk etti ve daha çok MHP çizgisine geçti” yorumları yapılıyor. Bu anlamıyla siz AK Parti’nin barış sürecinde Kürtlere vaat ettiği reformları sürdürebileceğini düşünüyor musunuz?
Bu reformları tabii ki sürdüreceğiz. Şimdi sistem içi reforma yöneldik ve bunun miladı 24 Haziran’da olacak. Tabii ki bu reformlar süreci dünyanın her yerinde uygun siyasal iklimi gerektirir. Elbette ki 2 şehrin 9 ilçenin yüzlerce silahlı militan tarafından işgal edildiği bir bölgede güvenlik stratejileri öne geçer. Dünyanın her yerinde böyle oluyor.
AK Parti, yıllarca güvenlik politikalarıyla bu meselenin çözülemeyeceğini söylemişti. Son dönemde güvenlikçi bir perspektifin ağır basması, Kürt seçmen ile AK Parti arasında kırılganlığa neden oldu mu?
Hayır, hiçbir şekilde kırılganlığa neden olmadı. Kürt halkı bu güvenlikçi politikaları bölgede desteklemeseydi, Allah korusun PKK’nin yanında dururdu ve Türkiye orada etnik bir çatışmanın eşiğine gelirdi. Ama durum böyle değil. Güvenlikçi politikalarımız Nusaybin’i, Cizre’yi, Sur’u ve daha birçok ilçemizi bu terör grubunun elinden kurtardı. O bölgede bundan memnun olmayan bir tek insan bulamazsınız.
Peki, Kürt seçmen MHP ile olan ittifaka nasıl bakıyor?
Ona da siyasi hafızası üzerinden bakıyor, yani MHP’nin 90’lı yıllardaki pozisyonuna bakıyor. Eğer bakmasaydı, zaten referandumda AK Parti’ye bir fatura keserdi. Referandumda “Evet” ve “Hayır” oyları arasındaki rakam sadece 1 milyon 400 bin civarında. Oysa biz 2 milyon oyu HDP’den aldık, yani 700 bin de artımız var.
Kürtlerin siyasi hafızasında MHP’nin nasıl bir yeri var?
Büyük bir trajedi var, bu trajedi hâlâ Doğu ve Güneydoğu’da seçmenin tercihlerini belirliyor. Ama seçmen bu trajediden, MHP ile temsil edilen Türk milliyetçiliğine bir fatura kesmiyor. Trajedi derken JİTEM’in, derin devlet dediğimiz grupların bölgedeki faaliyetlerini kastediyorum. Tabii seçmen bu hafızasını yokladığında MHP’yi değil, devlet içerisindeki birtakım grupları görüyor. MHP’nin sosyolojik tabanı ile HDP’nin sosyolojik tabanı arasında etnik husumet de yok. 400-500 bin nüfusa sahip Osmaniye’nin yarısı Doğu-Güneydoğulu seçmenimizdir ve bunların yarısı HDP’ye de oy verir. Sayın Bahçeli Osmaniyelidir. Ama biz hiçbir zaman bu iki kesimin barış içinde yaşama kültürüne halel getirecek bir davranış içerisinde olduğunu görmedik. Dolayısıyla MHP’yi Kürtlerin korkması gereken bir parti gibi görmek doğru bir şey değil.
Barzani’nin bağımsızlık referandumu sırasında Türkiye’nin verdiği reaksiyon, Kürt seçmende bir kırgınlık yarattı mı?
Evet, bir kırgınlık yarattı ama bu telafisi olan bir kırgınlıktır. Bu yönde de önemli adımlar atıyoruz. Bir kere, uçak seferleri yeniden başladı. Artık Barzani’nin Putin’le bile görüşmeye başladığı bir süreçte, Türkiye, Kuzey Irak’a kapılarını kapatmamalı. Kuzey Irak yönetiminin burada 2 bürosu vardı. Kuzey Irak’tan gelen Irak vatandaşlarının Avrupa’ya, başka ülkelere gidişlerini, buradaki sağlık problemlerini çözmekle uğraşan bürolardı. Bunların açılması seçim öncesi son derece iyi olacaktır. Kuzey Irak’taki doğal zenginlik kaynakları ve benzeri ticari imkânların karşılıklı olarak kullanılması da Türkiye’nin milli çıkarlarına uygundur diye düşünüyorum.
Peki, seçimde Barzani’ye verilen reaksiyondan dolayı Kürt seçmen AK Parti’yi cezalandırır mı?
Hayır, öyle bir şey olmaz. Çünkü bu geçici bir reaksiyon oldu. Erbil, Ankara’ya mecbur ama Ankara da Erbil’i gözden çıkaramaz.
Peki, AK Partili kimliğinizden bağımsız olarak bağımsızlık referandumu sürecinde Barzani’ye karşı olan tavrın Türkiye açısından hata olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet, hataydı. Zaten söylediklerimizden bu çıkıyor. Şimdi bu hatadan yavaş yavaş dönüleceği kanaatindeyim. Muhafazakâr Kürt dünyasına kapalı bir Türkiye, Ortadoğu’da eli kolu bağlı hale gelebilir. Arka bahçemizdeki Kürtler ile dostane ilişkiler kurmak Türkiye’nin milli çıkarlarına uygundur.
‘Cumhur İttifakı’nda da ‘Millet İttifakı’nda da HDP yok. “HDP’nin yalnızlaştırılması yanlış” yorumlarına ne diyorsunuz?
HDP’nin yalnızlaştırıldığı kanaatinde değilim. HDP gerçekten böyle hissediyorsa, Haziran seçimlerinden bu yana kendi politikalarıyla ve PKK’nın ona dayattığı politikalarla yüzleşmeli . Kimsenin HDP’ye blokaj koyduğu yok. Tam tersine, 90’lı yıllardan farklı olarak Türkiye’de bugün sistem, bir Kürt temsiliyeti iddianız varsa, bunu merkez siyaset içerisinde yapmanızı teşvik ediyor. Soruyu, “Neden işbirliği yapmak istediği partiler dahil HDP’ye böyle bir mesafe koyuyor?” şeklinde sormak lazım. Muharrem Bey’in ve HDP’nin Meclis’te temsil edilmesini isteyen diğer partilerin, “Siz terör ve şiddet öngören bir siyasi hareketle hâlâ Türkiye’nin bu zamanında işbirliği yapmaya, bu örgütün stratejilerinin şurasında ya da burasında durmaya devam ettiğiniz sürece hiç kimse sizinle siyasi işbirliği yapmaz” cümlesini HDP’ye söylemeleri gerekir. HDP bugün dışlanan değil, kendisiyle siyasi işbirliği yapılamayan bir parti durumundadır. Kimse artık Türkiye’de HDP’nin siyasi temsilini savunma uğruna PKK’nin terör ve şiddet stratejilerini tolere edemez. HDP ittifakın içerisinde yer alırsa PKK’nin ne yapacağını hiç kimse bilmiyor. Bir sabah bir karakol baskınıyla karşı karşıya kalırsak, ittifaktaki partilerin halka nasıl hesap verebileceğini herkes düşünsün. Kürt siyaseti dediğimiz siyasetin Türkiye’de muazzam değişimler yaşanırken merkezde temsil edilmesinin yegâne yolu şiddet ve terör ile arasına mesafe koymasıdır.
Orhan Miroğlu hem Demirtaş’ın hem de HDP’li pek çok vekilin tutuklu olmasına nasıl bakıyor?
Siyasette yaptığınız her şeyin bir karşılığı ve bedeli olur. Geçenlerde HDP’nin değerli bir politikacısı, “AK Parti’liler sizden oy isterlerse, onlara Selahattin Demirtaş’ı hatırlatın” dedi. Baktığınız zaman güzel bir laf gibi görünüyor ama bu sefer AK Parti’lilerin de “6-7 Ekim olaylarına bakalım” deme hakkı olur. Selahattin Bey’in hatırlanması gerekiyorsa, AK Parti’liler de Selahattin Bey’i, Yasin Börü’nün hunharca katledilmesi hadisesinde hatırlayacak. Elbette ki Selahattin Bey bu hadisenin birebir sorumlusu değildir. Ama sokağa çıkma çağrısını yapan da Selahattin Bey’dir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilçeleri işgal altına alındı ve Selahattin Bey, Diyarbakır’da hendeklerin başında bekleyen gençlere gidip direniş çağrısı yaptı. Bu demokrasiye inanan, Kürtlerin merkez siyasette temsil edilmesini isteyen hiçbir siyasetçinin yapabileceği bir şey değil. Bunun hukuki ve siyasi olarak bir bedeli olur. Tabii Selahattin Bey’in dosyasında neler olduğunu bilmiyorum. Yalnız Selahattin Bey için değil, mümkünse eğer tutuksuz yargılanmanın önü açılabilir. Ahmet Türk gibi tutuksuz yargılanan çok sayıda isim var. Bunda bir problem yok. Ama Selahattin Bey’in tutuksuz yargılanmasını, serbest bırakılmasını savunmak bugün Türkiye’de Sayın İnce’nin zannettiği gibi siyaset değildir. Siyaset, HDP’ye iyi şeyler söylemektir.
Afrin Operasyonu Kürt seçmeninin AK Parti’ye ve hükümete bakışını nasıl etkiledi?
Türkiye kendi gerekçeleriyle bu operasyonu başlattı ama HDP çevreleri de dahil bu gerekçeleri yorumlamadan önce PYD’nin orada yönettiği şehirlerdeki yönetim biçime bakıyorlar. Başından beri kantonlardaki yönetim şekli Kürtlerin çok az bir kısmını memnun eden bir yönetim şekliydi. Türklerin Afrin Operasyonu’nun Kürtleri özgürleştireceğine inanıyorum. PKK’nin varlığı orada da Kürtlerin Suriye’nin geleceğinde rol oynamasında ciddi bir engeldir. Eğer bu Kürt seçmenini cezbedecek bir şey olsaydı, Kürt seçmen Silopi’yi de, Cizre’yi de, Nusaybin’i de aynı yöntemlerle yönetmesi için PKK’ye bırakırdı. Afrin’de farklı bir şey yok. Silahlı gruplar gelip orayı yönetiyor. Buna uyan Kürtler kalıyor, uyamayan da orayı terk ediyor. Bu bakımdan hendekler meselesi hâlâ da çok konuşmamız gereken bir mesele. Kürtler hiçbir zaman Afrin’in bu şekilde tekçi bir anlayışla yönetilmesini istemiyorlar. Kobani’de farklı bir şey oldu. Oradan gelen milliyetçi dalga Haziran seçimlerinde AK Parti’ye iktidarı kaybettirdi. Kobani milliyetçiliği Marmara’yı da, Akdeniz’i de, Güneydoğu’yu da vurdu ve biz seçimi kaybettik. Ama Afrin üzerindeki operasyonda Kürt dünyasında hiçbir şekilde tepkiyle karşılaşılmadı. Çünkü Kürtler bunu artık devlet ile PKK arasındaki savaşın bir parçası gibi gördü. Suriye Kürtleri ile devlet arasındaki bir savaş gibi görselerdi, herhalde Diyarbakır’da binlerce kişi sokağa dökülürdü.