AKP Genel Başkan Yardımcısı ve AKP Tanıtım ve Medya Başkanı Mahir Ünal, katıldığı televizyon programında 'FETÖ' ile ilgili bir soruya, "Orduda 2004 yılında biz sizi uyardık diyorlar. Ben de onlara diyorum ki siz bizi FETÖ ile ilgili uyarmadınız, irtica ile ilgili uyardınız. Zaten sizin irtica söyleminiz FETÖ'yü doğurdu. Yani insanların dinini, inancını yaşam tarzını yasaklama girişimi maalesef FETÖ'yü doğurmuştur" dedi.
Jülide Ateş'le 40 programına konuk olan AKP'li Mahir Ünal, Koronavirüs salgını gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı'nın, geniş katılımlı 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarına sınırlama getiren genelgesinin tepki toplamasına ilişkin konuşurken, "AK Parti, Cumhuriyet'in kazanımlarının savunucusu ve garantörüdür. Burada herhangi bir şekilde milli bayramlarımıza dönük bir durum söz konusu değil. 15 Temmuz hassasiyeti çok sıcak ve taze olmasından kaynaklanan bir hassasiyet. 15 Temmuz'u bence milli bayramlarımızın karşısına koymak, Malazgirt'i 30 Ağustos'un karşısına koymak doğru değil. Dediğim gibi bizim milli bayramlarımızla ilgili herhangi bir sorunumuz söz konusu değil" ifadelerini kullandı.
Ünal, Ayasofya'nın ibadete açılması kararına ilişkin de "Neden şimdi?" sorusuna yanıt verirken, "Çünkü şimdi zamanıydı. Benim çocukluğumun gençliğimin, hepimizin ortak hayaliydi, Ayasofya'nın ibadete açılması. Bunun zamanı neden şimdi derseniz ben de şunu söylerim: Şimdi değil de ne zaman? Seçimden önce Cumhurbaşkanımıza Ayasofya Camii'nin açılması teklif edildiğinde Cumhurbaşkanımız, 'Ayasofya Camii'nin mehabeti onun seçim sürecinde konuşulmasına uygun değildir' demiş ve seçim öncesinde sayın Cumhurbaşkanımız böyle bir konunun gündeme getirilmesini bile istememiştir" dedi.
Ünal, eski bakan Ali Babacan'ın kurucusu ve Genel Başkanı olduğu DEVA Partisi'nin AKP tabanından oy alıp alamayacağı soruya ise, "Bugüne kadar yaptığımız araştırmalarda ne Babacan'ın ne de Ahmet Davutoğlu'nun kurduğu parti bizim tabanımızdan oy gitmiş değil. Zaten oy diyebileceğimiz bir oy oranları da söz konusu değil" yanıtını verdi.
Ünal, Recep Tayyip Erdoğan'ın güçlü liderliğini tek adamlık olarak nitelendirmek haksızlıktır. Biz AK Parti siyaseti ile Recep Tayyip Erdoğan'ı konuşurken bir aşk hikayesini konuşuyoruz. Ben burada Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan özelinde açıkçası fazla konuşmak istemiyorum. Çünkü kendi pozisyonlarının dışında bir pozisyon ortaya çıktığında başka yol tercih edenler önce refik sonra tarik diyenler, acaba Recep Tayyip Erdoğan'ın refiki olduklarını neden unuttular? Buradan fazla konuşmak doğru değil. Çünkü bu konuda söz de karar da millet tarafından veriliyor" dedi.
Son dönemde Türkiye'nin çekilmesi tartışılan ve iktidarın üzerinde çalıştığı İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin bir soruya da yanıt veren Ünal, "AK Parti İstanbul Sözleşmesi ile ilgili değerlendirmelerini yapıyor. Tarafları dinliyor ve bununla ilgili verilecek karar kamuoyu ile paylaşacak. Ben İstanbul Sözleşmesi konusunda ortadayım. Bir sözleşme üzerinden ahlak ya da ahlaksızlığın ortaya çıkacağını düşünmüyorum" diye konuştu.
Mahir Ünal'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Aileniz varlıklı olmasaydı siyasete girebilir miyidiniz?
Siyasetçi bir aileden geldiğim doğru. Kardeşlerim ülkücüydü. Ben evin en küçüğüydüm. Demokrat Parti ve MHP çizgisinin ortasında bir yerdeydim. İstanbul'a geldiğimde Koca Sinan Lisesi'nde bir edebiyat öğretmenimin beni Türk Edebiyat Vakfı'na götürmesi hayatımı değiştiren olaylardan biri oldu. Siyasete girmeyi hiçbir zaman düşünmedim. Siyasete girişim; ustam, değerli abim, dostum, 15 Temmuz'da aramızdan ayrılan şehit Erol Olçok'un beni siyasete katmasıyla oldu
Cemevlerine ibadethane statüsü neden verilmiyor?
İlahiyatın meseleleriyle siyasetin meselelerini farklı ele almak gerekiyor. Bu soruyu bana bir siyasetçi olarak soruyorsanız AK Parti olarak bu mesele her zaman gündemimizde olan bir mesele. Uzunca bir süredir birçok Alevi vatandaşımızın da şikayetçi olduğu, 'Ali'siz Alevilik anlayışının bir alternatif gibi sunulması başka bir anlayış, cemevlerini bir anadolu irfan merkezi olarak görmek başka bir anlayış diye düşünüyorum.
Karadeniz'de bulunan doğal gaz Türkiye'nin sorunlarını çözmeye yeter mi?
Umudumuzu ve inancımızı artırmak için çok kıymetli bir başlangıç. Çünkü İngiltere'ye, Katar'a, Rusya'ya baktığınızda doğal gazı hangi süreçte bulmuşlar ve doğal gazı bulduktan sonraki sürece bakmanız gerekir. Ben meseleye daha çok psikolojik olarak bakıyorum.Türkiye'de yıllardan beridir hep söylediğimiz bir şey vardı "bizim doğal gazımız yok, bizim petrolümüz yok." Bunun oluşturduğu öğrenilmiş çaresizlik vardı. Doğal gaz müjdesi her şeyden önce öğrenilmiş çaresizliği kırdı. Ben Doğu Akdeniz'de petrol de bulunacağına inanıyorum.
Karadeniz'de bulunan doğal gaza yabancı firmalar ortak mı?
Necdet Pamir'in "Schlumberger" ve "Yerli-Milli" iddiaları üzerine;
Şimdi öncelikli olarak Necdet Pamir'in iddialarıyla ilgili Enerji Bakanlığı açıklama yaptı ve meselenin anlattığı gibi olmadığı ifade edildi. Burada açıkçası benim tanıtım ve medya başkanı olarak teknik açıdan anlaşmanın detaylarına hakim olmam söz konusu değil. Ama aynı şeyi yerli ve milli arabada da yaptılar. Sonuçta siz bir ülke olarak uluslararası hizmet almanız gayet normal. Türkiye'nin kendi arabasını tasarlarken tasarım konusunda yurt dışından hizmet alması son derece normalken yine aynı tezleri ortaya koydular. Şu anda Türkiye kendi sondaj gemisiyle kendi petrol ve doğal gazını ararken doğal olarak bütün uluslararası şirketlerin, devletlerin yaptığı gibi parasını ödeyip hizmet alıyor. Bu hizmet alımı ortaklık anlamına gelmez.
Ayasofya neden şimdi ibadete açıldı?
Çünkü şimdi zamanıydı. Benim çocukluğumun gençliğimin, hepimizin ortak hayaliydi, Ayasofya'nın ibadete açılması. Burada şuna karşı çıkıyorum; 1934'te devlet aklı Ayasofya'yı müzeye dönüştürmüşse, bugün aynı devlet aklının onu camiye dönüştürmesi birbirinin karşıtı değildir. Öncelikle bunu doğru koymak lazım. Tapu senedinde burası zaten cami olarak kayıtlı. Bunun zamanı neden şimdi derseniz ben de şunu söylerim; "Şimdi değil de ne zaman?"
Seçimden önce Cumhurbaşkanımıza Ayasofya Camii'nin açılması teklif edildiğinde Cumhurbaşkanımız, "Ayasofya Camii'nin mehabeti onun seçim sürecinde konuşulmasına uygun değildir" demiş ve seçim öncesinde sayın Cumhurbaşkanımız böyle bir konunun gündeme getirilmesini bile istememiştir.
Milli bayramların kutlanmasına karşı mısınız?
(30 Ağustos tepkileri üzerine)
Hayır. Karşı olamayız çünkü AK Parti, Cumhuriyet'in kazanımlarının savunucusu ve garantörüdür. Burada herhangi bir şekilde milli bayramlarımıza dönük bir durum söz konusu değil. 15 Temmuz hassasiyeti çok sıcak ve taze olmasından kaynaklanan bir hassasiyet. 15 Temmuz'u bence milli bayramlarımızın karşısına koymak, Malazgirt'i 30 Ağustos'un karşısına koymak doğru değil. Dediğim gibi bizim milli bayramlarımızla ilgili herhangi bir sorunumuz söz konusu değil.
Netflix'i RTÜK'e mi bağlamak istiyorsunuz?
Burada karar verici irade ben değilim. Siyasetin bir sorumluluğu vardır. Siyaset toplumsal sorunların çözüm yoludur. Netflix ile ilgili toplum bir denetim yapıyor zaten. RTÜK'ün Netflix ile ilgili pozisyonu nedir, hükümet ne düşünüyor bilmiyorum.
Mahir Ünal İstanbul Sözleşmesi'nin iptalinden yana mı?
Bir metinden söz ediyoruz. Bir metin toplumun ahlaklı ya da ahlaksız olmasını sağlamaz. Yani sözleşmeyi iptal ettiğimiz gün toplumun ahlak seviyesi artacak bakış açısını kabul etmiyorum. İstanbul Sözleşmesi aileyi ve kadını, özelde kadına karşı şiddeti, genelde şiddetin toplumsal hayattan arındırılmasına yönelik birçok önlemlerden bahsediyor. Bu bir paradigmanın bir bakış açısının ele alındığı genel bir paket. Bu yönüyle bakıldığında İstanbul Sözleşmesi'nde bulunan bazı ifadeler bazı kesimlerde bir rahatsızlık oluşturdu. İnsanların özellikle son dönemde aile içi şiddetin artması ki bu sadece Türkiye'de değil, dünyada psikopatoloji ciddi anlamda artıyor. Mesela Amerika'da bu konuda yayınlanmış yüzlerce makale var. Bu psikopatolojiyi bir inanç, bir siyasi görüş üzerinden konuşmak başka bir şey. Burada temel sorun; şiddeti, psikopatolojiyi, nevrotik bozuklukları bir siyasi görüşün, dini görüşün doğurduğu sebepler gibi konuşmak son derece yanlış. Burada AK Parti İstanbul Sözleşmesi ile ilgili değerlendirmelerini yapıyor. Tarafları dinliyor ve bununla ilgili verilecek karar kamuoyu ile paylaşacak. Ben İstanbul Sözleşmesi konusunda ortadayım. Bir sözleşme üzerinden ahlak ya da ahlaksızlığın ortaya çıkacağını düşünmüyorum.
AK Parti erken seçim istiyor mu?
Biz her ay 3 ile 5 arasında kamuoyu araştırması yapıyoruz ve dört ayrı anket şirketiyle çalışırız. Bunların yaptığı araştırmaları algı haritalarıyla çıkarır, seçmen sadakatinden partiler arasına geçişe kadar bunları belirler ve iletişimimizi bu araştırmalara göre kurgularız. Bizim yaptığımız bu araştırmaların erken seçimle bir alakası yok. 3 yıl gibi bir iktidar süresi olan bir siyasi partinin erken seçim istemesi hiç de makul değil.
AK Parti'nin yerel seçim stratejisinde yanlış neredeydi?
Seçim kampanya ile kazanılmaz. Seçim, oluşan psikoloji ile kazanılır. Biz ne 31 Mart seçimlerini ne de 23 Haziran'ı kaybetmiş olarak görüyoruz. 31 Mart'ta seçmen bize yüzde 52 onay verdi. Bu bizim için kıymetliydi. Ama bunun karşılığında İstanbul ve Ankara'yı bizden aldı. 23 Haziran'da biz şunu yapabilirdik, 13 bin oyun peşine düşmek yerine seçimin tekrarını istemeyebilirdik. Ama her bir oyun bir irade olduğunu bilerek o iradeye sahip çıkmak gerektiği motivasyonuyla hareket ettik.
AK Parti neden sandıktan çıkan sonucu beklemeden hareket etti?
AK Parti bugüne kadar girdiği her seçimi kazanmış bir parti. Bizim seçmenimiz çok sadık diyemeyiz. Bizim seçmenimiz 2009'da bizi yüzde 38'e düşürdü, bizim seçmenimiz 7 Haziran 2015'te bizi yüzde 40'lara düşürdü. Bizim seçmenimiz bizimle konuşuyor, ilişki kuruyor. Bizim seçmenimiz gerek gördüğünde bizi uyarıyor. Ama CHP'ye baktığınızda bütün seçimleri kaybetmesine rağmen yüzde 25'i koruyan bir parti.
31 Mart İstanbul seçimlerinde "Gönül Belediyeciliği Kazandı" afişlerinin neden asıldığı sorusu üzerine;
Bu bir refleks haline geldi bizde. Her seçimde biz bunu yaparız. O biraz da Sayın Binali Yıldırım'ı teşekkür mahiyetindeki bilboard'larıydı. Yani o gece yapılmış bir şey değildi. Bu onlarca seçim kazanmış bir partinin rutine dönüşmüş refleksiydi.
AK Parti, İmamoğlu ve Yavaş'tan çekiniyor mu?
Asla. Öncelikle salgın bütün dünyada inanılmaz bir belirsizlikle varken, yurt dışından yağmalanma görüntüleri geliyordu. Bu kriz sürecinin yönetilmesi gerekiyor. Bu süreci yönetmek için illerde pandemi kuruluşları kurulmuş. Mesela Fransa, belediyeleri pandemi kurullarına dahil etmemiş tam tersine belediyeleri işin dışında bırakmış. Bizse belediyeleri pandemi kurullarının üyesi haline getirmişiz. Şimdi durum böyleyken. Biz diyoruz ki alternatif olarak başka bir bilim kurulu oluşturmayın, şehrin kaynaklarını da valilikle beraber, zaten pandemi kurulunda belediye başkanı, beraberce yapın. Şimdi İstanbul örneğinde belediyelere yardım toplama izni valiliğin iznine bağlı. Sen pandemi kurulunda vali ile beraber iş yapıyorsun bu konuyu valiye açmıyorsun. Ya da ekmek dağıtımında pandemi kurulunun kontrolünde ekmeği dağıtman gerekiyor. Sen pandemi kuruluyla hareket etmiyorsun. Neden pandemi kurulunun üyesi olduğunuz halde birlikte hareket etmiyorsunuz? Neden ayrı baş çekiyorsunuz? Sorduğum soru bu. Biz bugüne kadar hiç kimseden çekinmedik.
Ali Babacan AK Parti oylarını bölebilir mi?
Bugüne kadar yaptığımız araştırmalarda ne Babacan'ın ne de Ahmet Davutoğlu'nun kurduğu parti bizim tabanımızdan oy gitmiş değil. Zaten oy diyebileceğimiz bir oy oranları da söz konusu değil.
Gül ve Davutoğlu'nun PKK'ya hizmet ettiğine inanıyor musunuz?
Bu sorunun cevabı evet ya da hayır değildir. Bazen siyasette siz, bazen öfkenizden, nefretinizden, kızgınlığınızdan olmamanız gereken bir yere düşersiniz. Bu, o yerde olmak istediğiniz anlamına gelmez. Yani şöyle bir şey kimse söyleyemez, "PKK'ya arka çıkmak." Orada benim söylediğim şey şu, bu tavrınızla aslında siz Türkiye'nin terörle verdiği mücadelede Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yanında değil, maalesef teröre destek verenlerin yanında gözüküyorsunuz. Bunun farkında mısınız?
Erdoğan'sız AK Parti yaşayabilir mi?
AK Parti her şeyden önce bir millet hareketidir. Bir siyasi hareketin lideri olması başka bir şeydir, bir siyasi hareketin kendisi başka bir şeydir. Siyasi hareketle lider kenetlenir. Recep Tayyip Erdoğan'ın güçlü liderliğini tek adamlık olarak nitelendirmek haksızlıktır. Biz AK Parti siyaseti ile Recep Tayyip Erdoğan'ı konuşurken bir aşk hikayesini konuşuyoruz. Ben burada Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan özelinde açıkçası fazla konuşmak istemiyorum. Çünkü kendi pozisyonlarının dışında bir pozisyon ortaya çıktığında başka yol tercih edenler önce refik sonra tarik diyenler, acaba Recep Tayyip Erdoğan'ın refiki olduklarını neden unuttular? Buradan fazla konuşmak doğru değil. Çünkü bu konuda söz de karar da millet tarafından veriliyor.
Sosyal medya hesaplarındaki yeşil küre simgesi toplumda bölünme mi yarattı?
Biz bir açıklama yaptık. Dedik ki biz bir süreç çalışması yapacağız. 160 günlük bir planlama yaptık. Birinci fazımız etik farkındalıktı. Etik farkındalık, AB'nin 2018'de dezenformasyon uygulama kodu adı altında yaptığı uygulamanın Türkiye örneğiydi. Yani bir farkındalık çalışmasıydı. Dedik ki bu birinci faz kırk gün sürecek. Etik farkındalıkta da bir ikon kullanırsınız bunun ikonu yeşil küreydi. 40 gün tamamlandığında dijital farkındalık fazına geçtik ve yeşil küre de bitti. Bunu defalarca açıklamamıza rağmen bir yeşil top tutturdular gidiyor.
Mahir Ünal sosyal medyada trollerin kurbanı mı oldu?
(CHPnet logolu ekran görüntüsüne ilişkin) Mahkeme buna karar verecek. Paylaştığım görselle ilgili şu anda zaten mahkemeye başvurdular. Onun kararını mahkeme verecek. Dolayısıyla onu kesinleştirmeleri diye bir şey söz konusu değil. Orası bir internet ortamı ve internet ortamında alınmış bir ekran görüntüsünden bahsediyoruz. Bu ekran görüntüsünün bana nasıl ulaştığını da eğer mahkeme beni çağırırsa anlatacağım ve orada hangi operasyonların planlandığı, kimlerin hedef gösterildiği, internet ortamında mesajların bir süre sonra kendini nasıl sildiği de mahkeme sürecinde ortaya çıkacak. Dolayısıyla burada bir trollük söz konusu değil.
FETÖ'nün siyasi ayağı kim ya da kimler?
İsmet Özel der ki; "Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar." Aslında her şey biz yaşarken oldu. Yani FETÖ de, 15 Temmuz darbesi de, 7 Şubat MİT krizi de biz yaşarken oldu. FETÖ'cü dediğimiz insanlar, 1995'te, 99'da, 2008'de, öğretmen olarak, hakim ya da savcı olarak ya da emniyet mensubu olarak hayatın içerisinde bizimle birlikte yaşayan insanlardı. Sivil toplum örgütü görünümlü yapı bir gün devleti ele geçirmek istediğinde bunların aslında bir dini yapı olmadığı, sivil toplum kuruluşu olmadığını gördük. Bu yapı siyasetle kurduğu ilişkide siyaseti aşağıların aşağısı olarak görüyor. Siyasete sızmayı hiçbir zaman düşünmediler. Siyasetle kurdukları ilişkide de son derece açık oldular. AK Parti ile kurdukları ilişkide de son derece açık oldular. AK Parti'nin iktidara gelmesinden sonraki süreçte AK Parti'nin vesayetle ve darbelerle olan mücadelesinde, AK Parti bütün demokrasi yanlısı, darbe karşıtı sivil toplum örgütlerini yanına aldığında bunlar da geldiler. AK Parti'nin yanında kümelendiler. Ama siyasete sızmayı düşünmediler. 2013'ten sonra AK Parti bütün kongrelerinde aday seçimlerinde ince eledi sık dokudu. Burada diğer siyasi partilerin özellikle CHP'nin 17-25 Aralık ve özellikle 15 Temmuz'dan sonra kullandığı söylem, dil ve ortak hareket biçiminin kendi içlerinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Dini yapıların bundan sonra devlete sızmasını nasıl engelleyeceksiniz?
Şimdi öncelikli olarak bu yapılar 1985'te soruları çalmaya başlıyorlar, 96'da soruları kendileri yazmaya başlıyorlar. Yani bu tarihi AK Parti ile başlatmak haksızlık olur. Bu yapı zaten bir dini grup değildir. Bir geleneğe yaslanmaz, irfan geleneğinin bir parçası değildir. Kuruluşu itibariyle devleti ele geçirmeyi hedef edinmiş bir yapıdan bahsediyoruz. Orduda 2004 yılında biz sizi uyardık diyorlar. Ben de onlara diyorum ki siz bizi FETÖ ile ilgili uyarmadınız, irtica ile ilgili uyardınız. Zaten sizin irtica söyleminiz FETÖ'yü doğurdu. Yani insanların dinini, inancını yaşam tarzını yasaklama girişimi maalesef FETÖ'yü doğurmuştur.
FETÖ ile geçmişte iş birliği yaptınız mı?
Asla. Bugün TV'ye yaptığım açıklama 2012. Dersanelerin kapatılması konusunda grup başkanvekili olarak ben çalışmaya başlamışım, eğitim komisyonunu toplamışım ve Bugün TV'nin muhabiri de peşimde geziyor. Çünkü bizim yaptığımız çalışma ile ilgili bilgi almak istiyor ve dersaneler üzerinden de bir çatışma zeminine doğru gidiyoruz. O günü hatırlayalım. 2012 yılında bunlar henüz bir sivil toplum kuruluşu görünümünde ve biz dersaneleri kapatma kararı almışız. 2005'te Hüseyin Çelik'in bakanlığı döneminden itibaren dersaneleri kapatmak için çalışmaya başlamışız ama bir sonuç alamamışız. 2012 yılında tekrar dersaneleri kapatma kararı almışız ve çalışmaya başlamışız. Bunlar da benim ağzımdan söz almak istiyor. Benim tek demecimdir. Onlara söylediğim şey şu; "Ya siz yurt dışında kanaat önderliği yapıyorsunuz, dersaneleri niye bu kadar önemsiyorsunuz" diyorum. Ama maalesef kırpılmış. Kanal 24'te de söylediklerimi tekrarlıyorum. Diyorum ki, orduya dindarları almayacağız diyerek maalesef bu insanların orduya sızmasının kapısı açıldı. Biz orduya dindarların alınmadığını düşünüp, bunların YAŞ kararlarıyla atılmasına üzülürdük diyorum. Söylediğim bu. O zaman bunlar FETÖ'cü olarak bildiğimiz insanlar değildi ki. Bunların maskesi 17-25 Aralık ve 15 Temmuz'dan sonra düştü.
Meral Akşener yerli ve milli bir siyasetçi midir?
Meral Akşener'in yerli ve milli bir siyasetçi olup olmadığının göstergesini siyaset yapma biçimi gösterecektir. Siyaset yapma biçimi ile bu konuda bir netlik ortaya koyabilmiş midir? Burada bir netlik ben göremiyorum. Benim sahip olduğum bilgiler ile ilgili yaptığım bir konuşmayı daha sonraki siyasetimi belirleyen bir çerçeveye taşıyamayız. Ben bütün her şeye 15 Temmuz'dan öncesi ve sonrası diye bakıyorum. Çünkü 15 Temmuz kimin nerede durduğunu belirleyen temel bir kırılma noktasıdır. 15 Temmuz'dan sonra biz MHP ile bir millet mutabakatı oluşturduk. Bu cumhur ittifakını millet kurdu biz sadece ona tabi olduk.
AK Parti Muharrem İnce'ye sempatiyle mi yaklaşıyor?
Ayasofya'nın açıldığı gün eğer siz İBB Başkanı olarak İstanbul'u terk ediyorsanız ama diğer taraftan Muharrem İnce, sıradan bir vatandaş gibi gelip yere seccadesini serip milletin ortak sevincine eşlik ediyorsa burada tabii ki insanlar bu durumu sempati ile karşılıyorlar. Ama bizim AK Parti olarak Muharrem İnce'ye yakınlık duymamız söz konusu değil çünkü daha Cumhurbaşkanı adayı olarak 2018'de rakipti. Bizim İnce ile ilgili insan olarak düşüncelerimiz olabilir. Sayın Muharrem İnce ile benim bir ilişkim vardır ama AK Parti'nin, daha önceki bir Cumhurbaşkanı adayına sempati beslemesi diye bir şey olmaz.