Gündem

Akit yazarı: Yeni başbakan Binali Yıldırım olacak

Berat Albayrak'ın başbakan olması büyük talihsizlik olur, bana Rahmetli Erbakan’ın, siyasi hayatının belki de en büyük hatası olduğunu düşündüğüm partisini oğlu Fatih’e verme teşebbüsünü hatırlatıyor

12 Mayıs 2016 16:31

Yeni Akit gazetesi yazarı Prof. Dr. Şaban Şimşek, Ahmet Davutoğlu'nun AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık görevini bırakmasıyla boşalan koltuğa Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım'ın oturacağını öne sürdü. Şaban Şimşek, Başbakanlık için ismi öne çıkan Berat Albayrak hakkında ise, "Valla büyük talihsizlik olur. Zira bana, Hz. Osman zamanında başlayıp günümüze kadar devam eden kadim siyasi husumetlere, kırılmalara, gerilemelere sebep olan nepotizmi, bir de Rahmetli Erbakan’ın, siyasi hayatının belki de en büyük hatası olduğunu düşündüğüm partisini Numan Kurtulmuş’tan alıp oğlu Fatih’e verme teşebbüsünü hatırlatıyor" diye yazdı.

Şaban Şimşek'in, "Yeni başbakanın ismini açıklıyorum! (Bis)" başlığıyla yayımlanan (12 Mayıs 2016) yazısı şöyle: 

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi aynı başlıkla yazdığım bir makaleyi (6 Haziran 2014) “Habervaktim yazarı Prof.Dr. Şaban Şimşek çok önemli bir iddiada bulunarak Erdoğan’ın yerine gelecek ismi açıkladı” diye geçmişti bazı haber siteleri. 

O yazıda şunları söylemiştim:

“Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştı. Ülkemiz ve hatta bölgemiz ve de tüm İslam coğrafyası için tarihi günlerin arifesindeyiz. Bugünler, aynı zamanda yüzyıllardır devam eden sosyo-kültürel bir bilek güreşinin de sonucunu belirleyecek nitelikte.

Ben şimdilik bu konuya girmeyecek ve bu makalede reel politikten hareketle ülkemizde olması gerekeni yazacağım: Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı, Binali Yıldırım Başbakan.

Neden mi? Kısaca anlatayım.. 

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığından tekrar feragat etmesi (ilki Abdullah Gül için olmuştu) bu siyasi atmosferde imkânsız gibi görünüyor. Birinci turda, olmazsa da ikinci turda seçilecek.. Bu durumda, artık herkesçe bilinen, o karakterdeki bir insanın bir “yüksek protokol memuru” ya da eskilerin tabiriyle “Çankaya Noteri” gibi davranması, o makamda işlevsiz oturması düşünülemez. Zaten, son yapılan referandumla, Cumhurbaşkanlığının seçimle gelinen bir yapıya kavuşturulması, olağanüstü yetkilerle donatılmış olan bu makamda atalete imkân vermiyor. 

Bu çerçevede olması gereken (ve hatta olacak olan) şey; Cumhurbaşkanının akıl, Başbakan ve Hükümetin de el olmasıdır. Yani birisi düşünen diğeri uygulayan.

Sayın Erdoğan köşkte bir gölge kabine kuracak. Muhtemelen bugünkü yakın çalışma arkadaşlarından oluşacak bu kabine planlar yapacak, projeler üretecek ve bunları Başbakana-Hükümete sunarak “yap” diyecek. Hükümetin icraatları yakın takipte olacak, zaman zaman da (resmi!) iki kabine, gizli ya da aşikâr bir araya gelecek, Cumhurbaşkanı belki bu toplantılara ve/veya resmi Bakanlar Kuruluna da başkanlık edecek.

Bu tablodaki Başbakanın ismine gelince… Evet, Sayın Binali Yıldırım demiştik. Nedeni şu:

Geleneksel olarak Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı ile milleti temsil eden Başbakanlığın bir arada (iç içe geçmiş) olduğu, dünyada pek de örneği olmayan böyle bir siyasal yapılanmada devlet mekanizmasını en iyi işletecek, devletin çatısındaki R.T.Erdoğan gibi bir karakter ile uyumu en iyi sağlayabilecek olan ender kişilerden biri o. Bana göre de birincisi. Çünkü burada, tıpkı yüksek bir teknokrat gibi, siyasetten ziyade proje üretecek, iş yapacak ve bunu yüksünmeden ve de kendine mal etmeden bir üst makama (Cumhurbaşkanına) sunacak kişilik gerekiyor.

Bugüne kadar ürettiği ve icraata koyduğu yüzyıllık projelerle bunu ispatlamış bir insan Sayın Yıldırım. Bu yüzden de, Kart-Kurt-Kürt!!? adlı kitabımı (Barış Kitap, Zafer Çarşısı / Ankara), kendisine takdim ederken “Yüzyılın Bakanı” diye nitelemiştim onu. Kısmet olur, Başbakanlık makamına gelirse haklı olup olmadığımı görürüz hep birlikte. Mütevazı kişiliği, sempatikliği, Sayın Başbakana bağlılığı, doğru ya da yanlış, Yarı Başkanlığın da fevkinde bir yapıya bürünmüş olan siyasi sistemimizin yeni başbakanı profiline çok uymaktadır.

Bütün bu yazdıklarım, herhangi bir duyuma ya da tabir-i caizse tüyoya dayanmadan, aklın yolu birdir özdeyişinden hareketle, tamamen bir öngörü olarak dile getirilmiş ve içinde bulunduğumuz “de facto” durumda bir kurtuluş reçetesi olarak görülmüş fikirlerdir. ‘Yoksa İdeali bu mudur’ sorusu her zaman sorulabilir…”

Evet, bu fikirlerim bunlardı. Yanıldım mı? İsim tutmamış olsa da, bence hayır. Zira ben, Cumhurbaşkanının seçimle gelmesiyle oluşan yeni sorumluluk ve güç dengelerine, tepedeki karakterlere, yönetim mekanizmasının nasıl işleyebileceğine işaret etmiş, olması gerekeni söylemiştim.. 

Evet, Binali Bey yerine, benim ikinci ihtimal olarak bile düşünmediğim Sayın Davutoğlu geldi-getirildi ama olmadı, daha iki yıl bile dolmadan, çatıdaki dirlik muhafaza edilemedi. (Yanlış anlaşılmasın layık olmadığı için değil, kurguladığım üst yapıya uymayacağı için ihtimal dışı bırakmıştım onu. Sebeplerim arasında bir de o meşhur Türkçe Olimpiyatlarından birinde, malum cemaat mensubu izleyicilerden aldığı, Erdoğan’ınkine göre çok daha gür, daha coşkulu alkış meselesi vardı tabii!. Yoksa, bana göre mevcut şartlarda -Suriye meselesi hariç- oldukça başarılı bir profil çizdi. Sade kişiliğiyle kendini sevdirdi, siyasi bir karakter olarak güven verdi. Ben bir vatandaş olarak kendisinden razıyım. Allah da razı olsun, inşallah.) 

Şimdi…

Geldiğimiz noktada bir kez daha yanılmak ve mahcup olmak(!) bahasına yineliyor ve yeni başbakanımızın ismini ilan ediyorum: Binali Yıldırım..Gerekçelerim yine aynı. Aksi bir tercih, kanımca yine bugünküne benzer bir sonuçla noktalanacaktır.

Ya Bekir Bozdağ?

 “Madem mesele devletin tepesindeki uyumdur, mesela Bekir Bozdağ olmaz mı?” diyenler de çıkabilir elbette. Doğru, Bozdağ’la Sayın Cumhurbaşkanı arasında uyum-sadakat açısında milim-mikron ölçüsünde dahi bir sorun çıkmaz eminim ama onun, makalede bahsettiğim “el olma”işlevini Sayın Cumhurbaşkanının beklediği ölçüde yerine getirebileceğinden emin değilim. 

Bu arada Berat Albayrak ismine gelirsek… 

Valla büyük talihsizlik olur. Zira bana, Hz. Osman zamanında başlayıp günümüze kadar devam eden kadim siyasi husumetlere, kırılmalara, gerilemelere sebep olan nepotizmi, bir de Rahmetli Erbakan’ın, siyasi hayatının belki de en büyük hatası olduğunu düşündüğüm partisini Numan Kurtulmuş’tan alıp oğlu Fatih’e verme teşebbüsünü hatırlatıyor.. Hafazanallah.