Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, 25 Aralık Pazartesi günü görülecek Cumhuriyet davasının 5'inci duruşması öncesinde, Silivri Cezaevi’nde tutuklu olan Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ile
Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin yargılandığı davanın son duruşması 31 Ekim'de görülmüştü. Mahkeme heyeti, ara kararında tutuklu sanıklar Murat Sabuncu, Akın Atalay, Ahmet Şık ve muhasebe çalışanı Emre İper'in tutukluluk hallerinin devamına karar vermişti.
Türenç'in görüşmeyi aktardığı Hürriyet'te yer alan yazısı şöyle:
Bu ayazda, soğukta, karanlık Aralık ıslaklığında kaçıncı ‘tutsak’ kışı yaşıyoruz, saymak da istemiyorum doğrusu.
Başlıkları değişen, ama hep aynı tablonun sergilendiği 10 yılı aşkın sürenin içinde olduğumuzun karamsarlığında, Silivri 9 No’lu cezaevine doğru yürüyorum.
9 No’nun hemen yanına kazılan devasa çukurun üzerine de yeni bir cezaevi inşa edildiğini görüyorum.
Kadın tutukluların konulacağı yeni bir hapishane daha...
Kahverengi renkli demir kapıyı aşıp, kontrol odasında iç çamaşırımı naylon torbaya koyuyorum yine.. X ray cihazından iç çamaşırım ve ben salimen geçiyoruz.
Alnımın ortasında da yeşil ışık yanınca, döner kapıdan kendimi görüş odasında buluyorum nihayet. Üzerime demir kapı kapanıyor. Karşıdaki demir kapının kilidi, büyük bir sesle açılıyor.
Gün sayma işi Murat'ta
İlk getirilen ’tutuklu’ Akın Atalay’ın gözlerinin içi gülüyor...
Başlıyoruz konuşmaya:
“Biliyorum çok zor koşullarda geliyorsunuz. Yıllarca avukat olarak buralara geldim. Hiç unutmam. Yazarımız Balbay için tam 100 kere geldim.’’
O, bu kez tutuklu avukatı değil, Cumhuriyet’in İcra Kurulu Başkanı olarak ‘içerde’: “Yine haber tutuklu. Bu kez biz sanığız. Dün başkaları, başka başlıklardan tutuklanmışlardı. Şimdi sıra bizdeymiş. ‘Kaçma şüphesi’ deniyor. Oysa kendim yurtdışından gelip teslim oldum. Gazetecilerin tutuklu yargılanması hiç kabul edilemez. Habercilik suç sayılamaz. Yeter artık. Bu iş çok uzadı.’’
Kaç yıl, gün oldu?
“Sayma işini Murat’a bırakıyorum. O sayıyor günleri. Kendimize bir misyon da yüklemiyorum. Şu kesin: Zorunlu tutulan demokrasidir, adalettir. Biz onların nöbetini tutuyoruz.’’
İki katlı hücrenin üst bölümünde yan yana dizili somyalarda Murat Sabuncu ile kalıyorlar. 15 metrekarelik betonun içinde çelik dolapları var. Bir de kitapları. Tüm hayatları bu işte. Şöyle sürdürüyor sözlerini Atalay:
"Bu dönem de geçecek"
“İnanır mısınız, işi gülmeye verdik. Murat’a diyorum ki, ‘Dışarı çıkınca iki şeyden uzak duracağım bir süre. 15 aydır yaptığım sürekli okumaktan ve senden. Gülüyoruz işte. Ben hukukçuyum. Bizi burada tutan irade, yargısal değil. Çıkmamız da öyle olacak. Yatmanın da yolunu öğrendik, yatarız. Her gün avukat arkadaşlar geliyor. Avukat kısıtlaması kalktı. Artık tahliyemizi bekliyoruz. Fikirler örtüşmüyorsa da kimseyi suçlayamazsınız. Adaletsizlik tüm ağırlığı ile devam ediyor. Bu dönem de geçecek. Ekim dönemindeyiz, başak verecek ve gerisi çürüyecek. Öfkenin ayarında ölçü gerekiyor. Geriye dönüp baktığınızda, keşkeleriniz olmamalı. İleriye bakınca lekesiz yaşamaktır önemli olan. Gazeteyi temsil ediyorum, gereğini yapıyoruz. Bol kitap okuyoruz, mektup yasağı da bu ay kalktı. Murat ile yaşananlara gülüp geçiyoruz. Bizim için üzülmeyin.’’
15 ay 10 bin saat
Üç ay önceye göre 7 - 8 kilo vermiş Murat Sabuncu. Saçı, sakalı daha mı beyaza durmuş ne... Üç derecelik Silivri soğuğunun dolduğu görüş odasında Murat’la konuşurken, Atalay’ın sözlerini hatırlatıyorum:
- Gün çetelesini sen tutuyormuşsun.
421. günümüz bitecek. 15. ay. 10 bin 100 saat oluyor. Bunun 8 bin 100 saati ayakta geçti. Hep okuyarak. Hiç bu kadar haklı olarak mesleğimi yapmayı özlememiştim.
- Başka neleri özledin?
Ailemi, denizin kokusunu, yeşili. Pazartesi özgür kalırsak, Bebek’e gidip, denizi koklayacağım. Eşimle köfte - ekmek yiyeceğim.
Oğlumun doğum günü
25 Aralık’ta Çağlayan Adliyesi’nde Cumhuriyet‘in karar duruşması olması bekleniyor. Sabuncu şöyle diyor:
“25 Aralık oğlumun doğum günü. Murat Can, Sorbonne hukuk mezunu. Orada yüksek lisansını yapıyor. Genç bir avukat olarak tutuklu babasının davasını izleyecek o gün... Bense, jandarmaların arasından onu doğumgününde, gözlerimle kucaklayacağım. İyi ki doğdun Can’ım diye bağıracağım.’’
Halkın haber alma hakkını yerine getirmekle yükümlü ‘tutuklu’ bir gazetecinin gözlerinin içine bakamıyorum. Murat şöyle konuşuyor: “Tek umudum, gazetecilerin evlatları ile mahkemelerde buluşmasına 2018 de artık son verilmesi... Lütfen üzülmeyin bizim için. Buralarda tansiyon haplarına başlasak da, bizler iyiyiz. Önemli olan ülkemizin ve gazetecilerin iyi olmasıdır.’’