Cumhuriyet gazetesinin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı’nın eski icra kurulu başkanı ve vakıf üyesi Akın Atalay, 9 gazetecinin başvurusunu değerlendiren Anayasa Mahkemesi’nin Cumhuriyetçilerin de aralarında bulunduğu 6 gazeteci hakkındaki ‘tutuklanmalarında hak ihlali yoktur’ kararına “AYM hizaya getirilmiştir” sözleriyle tepki gösterdi.
Atalay, AYM’nin Can Dündar, Erdem Gül, Mehmet Altan ve Şahin Alpay’ın başvurularında verdiği kararlar ile çeliştiğine dikkat çekti. Mehmet Altan ve Şahin Alpay’ı, AYM’nin ‘hak ihlali’ kararına rağmen tahliye edilmediğini hatırlatan Atalay, “Ağır Ceza Mahkemeleri, siyasi iktidar sahiplerinin isteği ve açıklamaları doğrultusunda AYM’nin haddini ve hududunu aştığını, AYM kararına uymak zorunda olmadıklarını belirterek, başvurucuların tahliyesini reddetti. Bu kararı verenlerden bir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, artık tamamen yürütme güdümüne girmiş olan HSK tarafından karardan 3-4 ay sonra Yargıtay üyeliğine terfi ettirildi. O şimdi Yargıtay üyesi! Yargıtay üyeliğine seçilmesindeki faktörlerden biri, AYM kararlarının bağlayıcı ve uyulması gerekli nitelikte görmemesi, öteki de Cumhuriyet gazetesi davasındaki üstün performansı(!) idi.İktidar bu terfi ile hem adli ve idari yargı mensuplarına, hem AYM’ye, hem gazetecilere mesajı açık ve net olarak vermiş oldu... Hukukun, anayasanın, adaletin gerektirdiği yönde değil de, iktidarın istediği yönde karar verenler el üstünde tutulur, ödüllendirilir” yorumunda bulundu.
TIKLAYIN - Anayasa Mahkemesi’nin iki yüzü
Akın Atalay’ın Twitter üzerinden paylaştığı mesajlar şöyle:
"AYM, gazetedeki haber, manşet, röportaj ve köşe yazıları nedeniyle tutuklanmamızın, kişi hürriyeti ve güvenliğine aykırı olmadığı, basın ve ifade özgürlüğü ihlali sayılamayacağına 9/6 oyçokluğu ile karar vermiş... Gerekçesi sonra yazılıp açıklanacaktır. Gerekçede bir yığın süslü ama içi boş, kof, teknik sözcükler, cümleler birbiri ardına sıralanacaktır. Bazıları da bu sıralanan gerekçeleri sanki bu nedenle öyle karar verilmiş gibi ciddiye alarak, bu çerçeve üzerinden tartışmaya başlayacaktır... Oysa işin aslı başka... Neden böyle bir karar verildiği apaçık belli. Gerçek şu ki, AYM hizaya getirilmiştir... 2012 yılından bugüne bireysel başvuru kararlarının yolculuğuna baktığınızda, AYM’nin nereden nereye geldiğinin/getirildiğinin hazin tablosu çıplak olarak karşınıza çıkar. Anlatalım:
AYM, 1 Mart 2012’de,bireysel başvurularda vereceği kararların sadece bir ihlal, haksızlık tespiti yapmaktan ibaret olmayıp, haksızlık tespit etmesi halinde bunu önleme/gidermenin de yetki ve görevi içinde bulunduğuna, bunda anayasaya aykırı bir yön olmadığına dair karar verir.
Nitekim, son iki üç yıla kadar tutuklulukla ilgili bireysel başvurularda, sadece tutuklamanın haksızlığını tespit etmekle yetinmez, aynı zamanda bu haksızlığın giderilmesi, ihlalin sona erdirilmesi (yani tutuklunun salıverilmesi) için kararını ilgili mahkemeye gönderirdi.
Misal, Erdem Gül ve Can Dündar bireysel başvurusunda, 25 Şubat 2016’da (90 günde) karar vermiş, MİT TIR’larıyla ilgili haberlerin yayınlanması nedeniyle gazetecilerin tutuklanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği ilkesini de, basın ve ifade özgürlüğünü de ihlal ettiğini belirlemişti.
AYM, bu kararını ilgili mahkemeye göndererek tutuklamanın sona ermesini sağlamıştı. AYM’nin bireysel başvuru kararları nedeniyle siyasi iktidardan yediği ilk fırça, azar ve ayar bu karar vesilesiyle yaşandı. En başta Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı, mahkemelerin bu karara uyma zorunluluğu olmadığını, AYM’nin mahkemelerin yetkisini gasp ettiğini vb söylediler. AYM bu ayardan sonra tutuklulukla ilgili bireysel başvurularda işi ağırdan almaya başladı. İnceleme ve kararları, başvuranın tutukluluk durumunun sona erip artık hükümlü haline dönüştüğü zamana yaydı. Böylece verdiği kararlar artık etkili, tespit edilen haksızlığı sona erdirici, önleyici, giderici olmaktan çıktı; sadece bir tespit niteliğinde kaldı. En son 11 Ocak 2018’de Mehmet Altan ve Şahin Alpay’ın bireysel başvurularında AYM ihlal kararı verdi. Ve bu ihlalin başvurucuların tahliye edilmesi suretiyle giderilmesi için ilgili ağır ceza mahkemelerine kararını gönderdi.
Bundan sonra Türkiye’de yargı tarihinde görülmemiş, inanılmaz gelişmeler ve kararlar yaşandı. Ağır Ceza Mahkemeleri, siyasi iktidar sahiplerinin isteği ve açıklamaları doğrultusunda AYM’nin haddini ve hududunu aştığını, AYM kararına uymak zorunda olmadıklarını belirterek, başvurucuların tahliyesini reddetti. Bu kararı verenlerden bir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, artık tamamen yürütme güdümüne girmiş olan HSK tarafından karardan 3-4 ay sonra Yargıtay üyeliğine terfi ettirildi. O şimdi Yargıtay üyesi! Yargıtay üyeliğine seçilmesindeki faktörlerden biri, AYM kararlarının bağlayıcı ve uyulması gerekli nitelikte görmemesi, öteki de Cumhuriyet gazetesi davasındaki üstün performansı(!) idi.
İktidar bu terfi ile hem adli ve idari yargı mensuplarına, hem AYM’ye, hem gazetecilere mesajı açık ve net olarak vermiş oldu... Hukukun, anayasanın, adaletin gerektirdiği yönde değil de, iktidarın istediği yönde karar verenler el üstünde tutulur, ödüllendirilir...
AYM’nin Cumhuriyet gazetesi davası, Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak bireysel başvurularında, eski içtihatlarının tam tersi yöndeki yeni kararları, bu arka plan bilgisi ve yaşanmış somut olgular üzerinden okunursa gerçeği görmek mümkün olur. Gerisi lâf-ı güzaftır.
Son olarak, Kandıra hapishanesinde haksız yere ömürlerinden çalınan, zulme uğrayan sevgili dostlarım Güray, Musa, Önder, Mustafa Kemal, Hakan ve Emre’ye, tüm yargı mağdurlarına selam niyetine Yahya Kemal’den:
“Olsun deminiz.
Olmasın gamınız.
Hayra dönsün serencamınız.”