Özgürlükçü Hukukçular platformu'nun 'Akademik özgürlük' çalıştayının ilk gününde konuşan Yrd. Doç. Dr. Barış Ünlü, gazeteci Hrant Dink’in ölümü ile olağanüstü bir suçluluk duygusu oluştuğunu belirtirken akademisyenlerin de, ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisine neden imza attıklarını, "Akademisyenler artık Kürtlere yapılanlara karşı bir bedeli göze aldı. Bu nedenle barış bildirisine imza attılar” sözleriyle açıkladı.
Özgürlükçü Hukukçular Platformu’nun Ege İnsan Hakları Okulu sonbahar çalıştayı başladı. İzmir Şirince’deki Nesin Matematik ve Felsefe Köyü’nde gerçekleşen çalıştayda hukukçular ve akademisyenler konuştu.
Duvar'dan Hacı Bişkin'in haberine göre, ‘Akademik özgürlük’ çalıştayının ilk gününde Yrd. Doç. Dr. Barış Ünlü, Hukukçu Ziynet Özçelik, Doç. Dr. Fikret Başkaya, Ankara Üniversitesi’nden ihraç edilen Cenk Yiğiter ve Mardin HDP Mardin milletvekili Prof. Dr. Mithat Sancar konuştu.
"Kürtler ve Ermeniler için durum farklı"
Yrd. Doç. Dr Barış Ünlü, ‘Barış İçin Akademisyenler ve Suçluluk Duygusu’ başlıklı bir açıklama yaptı. “Akademisyenden bilimsel olması ve bir Türk olarak yazması beklenir” diyen Ünlü şöyle devam etti:
“Bir bilim insanı da böyle düşünüp böyle yazmaya başlar. Bu da insanın karakteri haline gelir. Bir akademisyen Kürtlerle ilgilenmemeliyim diye düşünmez çünkü işin doğası gereği zaten kendi alanının dışındadır. İçselleşmiştir.
Kürtler ve Ermeniler için durum biraz daha farklı. Kamusal alanda bir maske takıp Türkleşiyor, özel alana girdiklerindeyse o maskeyi çıkarıyorlar. Bunu tarihsel olarak ediniyorlar. Akademide de bu böyle. ‘Tehlikeli’ bulunan bilgiye örneğin ‘Bu emperyalistlerden gelen bilgi’ dediği anda artık bu bilgiyi ciddiye almak ve üzerinde düşünmek imkansız hale gelir. Bunlar kaçış mekanizmaları. Böylece yıllarca başınıza bir şey gelmeden akademide çalışmaya devam edebiliyorsun.”
Ünlü, gazeteci Hrant Dink’in ölümü ile olağanüstü bir suçluluk duygusu oluştuğunu belirtirken akademisyenlerin de, ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisine neden imza attıklarını şöyle açıkladı:
“Suçluluk duygusu daha tarihsel bir bilinçle ortaya çıktı. 1915’in devamı olarak görüldü. Hala devam eden tek bir suç olarak görüldü. 1915’te yaşananların sonuçlarının aslında halihazırda her gün, yeniden yaşandığını ortaya çıkardı ve bu nedenle suçluluk duygusu tarihsel bilinç üzerinden canlandı. Aynı zamanda bir kararlılığı da ortaya çıkardı. ‘Türklük sözleşmesi ile işlenen suçların artık asla ortağı olmayacağım!’. Özür kampanyası da bunun üzerine kuruluydu. Akademi de artık Türklük sözleşmesini dışında görmeye, duymaya başladı. Kendi benliğine sahip çıktı. Akademisyenler artık Kürtlere yapılanlara karşı bir bedeli göze aldı. Bu nedenle barış bildirisine imza attılar.”
"Bu dönem diğerlerinden farklı"
Prof. Mithat Sancar da çalıştayda konuşan isimler arasında. ‘OHAL ve Akademik Özgürlüklerin Tarihçesi’ başlıklı bir konuşma yapan Sancar, “Bu süreç, yani siyasi anlamda OHAL ve ikili devlet süreci 7 Haziran sonrası başladı” dedi.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından tüm Türkiye’de ilan edilen Ohali eleştiren Sancar şöyle konuştu:
“Akademi bakımından şimdiye kadar hiç bu kadar çok akademisyen tasfiye edilmedi. Bu kadar katı bir tasfiye rejimi de hiç uygulanmadı. Bütün yaşam kaynaklarını kesmeye yönelik, bütüncül bir yaklaşım. Başvuru imkanları bütünüyle ortadan kaldırılmış. Geriye dönmelerini engelleyecek düzenlemeler bile yapılmış durumda. Bu dönem diğerlerinden farklı. Daha önceki bütün darbe ve OHAL dönemlerinin belli bir restorasyon hedefi vardı. Üniversite özerk olacaksa o zaman akademinin de özgür olması, keyfi müdahaleleri önleyecek bir sistemi olması gerek.
Serbest fikir-bilimsel üretim ilişkisinin yanı sıra akademik güvencenin de sağlanması gerek. Aksi halde akademik özgürlükten bahsetmek mümkün olmaz.”
"Yargı diye bir şey yok..."
Sancar, dün Meclis’te görüşülen sınır ötesi askeri operasyonlara izin veren tezkereyi de eleştirerek son olarak şunları söyledi: “Güney Kürdistan’a asker gönderme yetkisi hükümete verilecek. Sadece HDP karşı çıkıyor. CHP de bu tasarıya destek veriyor. Yeni rejim sadece laikliği törpülemek ve yok etmek gibi bir hedefe sahip değil. Ama aynı zamanda çok güçlü Türkçü ve egemen bir sistem kurmak istiyor. Yeni rejim büsbütün yeni değil ama Cumhuriyet tarihinde rastlanmamış bir rejim. Hukuka istediklerinde uyuyor istemediklerinde yok sayıyorlar. Yargı diye bir şey yok. Şimdiye kadar hiç böyle olmadı. Parlamento en işlevsiz olduğu bir duruma sürükleniyor.”
"Üniversiteler kapitalist işletmeye döndü"
Çalıştayda Özgür Üniversite kurucusu ve başkanı Doç. Dr. Fikret Başkaya da üniversite kavramından söz açarak üniversiteler hakkında şöyle konuştu:
“Üniversiteler ölü bilgilerin depolandığı ve pazarlandığı yerlerdir. Üniversite üyeleri uzman yetiştiren uzmanlardır. Uzman ağacı görür ormanı görmez. Dördüncüsü, gerçek hakikat bütündedir, parçada değil. Beşincisi, uzman sömürü düzeninin verili egemenlik sisteminin, kabullendirmenin, dayatmanın hizmetindedir. Bir unvan sahibi olmak bilim insanı olmanın güvencesi değildir. Türkiye’deki üniversiteler de rejime göre bir dizi darbeye maruz kalıyor. Şimdi de birer kapitalist işletmeye döndüler.”