Karar yazarı Ali Bayramoğlu, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu tarafından kurulacak iki yeni siyasi partinin sahaya çıkmasına az kaldığını yazdı. "Bu girişimlerin ne ölçüde başarılı olacağını zaman, şartlar ve izleyecekleri siyaset gösterecek" diyen Bayramoğlu, "AK Parti’nin muhafazakâr siyasi alan üzerindeki söylemsel ve fiili hegemonyasının kırılması ve muhafazakâr seçmen dokusunun kısmen ayrışıp, geçmişte olduğu gibi daha heterojen bir görüntüye kavuşmasının kuvvetle muhtemel olduğunu" kaydetti.
Bayramoğlu'nun "Babacan ve Davutoğlu: Farklar ve benzerlikler..." başlığıyla (19 Eylül 2019) yayımlanan yazısı şöyle:
Biri Ali Babacan diğeri Ahmet Davutoğlu tarafından kurulacak iki yeni siyasi partinin sahaya çıkmasına az kaldı.
Bu girişimlerin ne ölçüde başarılı olacağını zaman, şartlar ve izleyecekleri siyaset gösterecek. Bununla birlikte kuruldukları andan itibaren, siyasi alana yeni bir enerji ve haraketlilik getirecekleri açıktır.
Şu üç gelişme kuvvetle muhtemel görünüyor:
1- AK Parti’nin muhafazakâr siyasi alan üzerindeki söylemsel ve fiili hegemonyasının kırılması.
2- Muhafazakâr seçmen dokusunun kısmen ayrışıp, geçmişte olduğu gibi daha heterojen bir görüntüye kavuşması.
3- Muhafazakâr ya da merkez siyasetin, Türkiye’nin yeni dinamikleri, sorunları ve ruh hali etrafında yeniden tanımlanması.
Kurulacak siyasi partilerin muhafazakâr alanın sınırlarını aşması, farklı eğilimleri bünyesinde toplayarak yol almaları pekala mümkün, hatta iddialar arasında. Bununla birlikte, şimdilik, kurucularının siyasi öyküleri itibariyle çıkış referansları muhafazakâr siyasete gönderme yapıyor.
Siyasi çıkışlar
Geçtiğimiz günlerde, Babacan, kamuoyuna yönelik önemli ilk çıkışını, ilk sesli siyasi adımını Karar gazetesine verdiği söyleşiyle attı.
Aynı günlerde Ahmet Davutoğlu ve onunla hareket dört eski AK Parti milletvekili, parti yönetimi tarafından ihraç talebiyle disiplin kuruluna gönderildi. Bunun üzerine AK Parti’den istifa edip yeni bir yola çıktıklarını ilan ettiler. Bu istifaları diğerleri takip etti, bazı AK Parti eski milletvekilleri ve yöneticileri Davutoğlu’na katılmak için partilerinden ayrıldı.
Şimdi cevap bekleyen ilk sorular şunlar:
Bu iki siyasi aktör neyi temsil ediyor? Ortak ve ayrışan noktaları neler?
Bu sorulara verilecek yanıtlar, hem muhafazakâr siyasetin önümüzdeki dönemde nasıl tanımlanacağına dair ipuçları içerir, hem muhafazakâr siyasi alanın hangi ayrışmalar üzerinde yeniden yapılanacağını gösterir.
Babacan ve Davutoğlu’nun açıklamaları bu konuda kimi veriler içeriyor.
Babacan’ın verdiği söyleşideki vurucu noktalar, kolektif siyasi yönetim, tüm kesimleri kendisine çekmeyi hedefleyen bir sentez partisi, mevcut otoriter düzenin tashihi yanında Türkiye’nin yeni talepleri ve gereklerine uygun bir siyaset, bu çerçevede hukuk devleti, özgürlük düzeni, rasyonel ekonomi yönetimi gibi hususlardan oluşuyordu.
Davutoğlu’nun istifa konuşması ise üç başlık altında özetlenebilir:
- Davutoğlu, daha önceki çıkışlarının, özellikle açıkladığı manifestonun kamuoyuna verdiği “kişi merkezli siyasi tavır” görüntüsünden uzaklaşıp, (bu onun güçlü liderlik özelliklerini elbet ortadan kaldırmaz), yanına aldığı AK Partili eski milletvekilleri ve teşkilat üyeleriyle, bu kez örgütlü bir ekip siyaseti iddiasını ortaya koydu. Hatta basın toplantısı sırasında bu istikamette bir tür gövde gösterisi yaptı. Daha sonra gelen istifalar bunu güçlendirdi ve Davutoğlu’nun AK Parti içindeki (ölçüsü henüz belli olmamakla birlikte) etkisini gösterdi.
- Davutoğlu, AK Parti’den, yaptıkları uyarılar dikkate alınmadığı, ihanet ve ihraç girişimiyle karşılandığı ve yönetim geri çevrilemez yanlış bir istikamete gittiği için ayrılmak zorunda kaldıklarını söylerken, kuruluş dönemi AK Partisi’ne aidiyet ve sadakatini vurguluyordu. Bir bakıma kendi siyaset zemini ve hedef kitlesinin burası ve burada olduğunu söylüyordu. Muhafazakâr itirazların, bu kesimde alttan gelen gençlik dinamizminin, toplumsal-sınıfsal dönüşümün, bu çerçevede doğan yeni taleplerin, kuracağı yeni partinin taşıyıcısı olacağını ima ediyordu. Davutoğlu ve ekibinin bu durumda, muhafazakâr şemsiye altında farklı kesim ve seslerin yer alacağı bir siyasi parti tasavvuruna sahip olduklarını söylemek yanlış olmaz.
- Özgürlükçü, sivil, rasyonel, yerel-evrensel değerler sentezine dayanan bir siyaset tanımı, benimsedikleri ilkelerin ana hatlarını oluşturuyordu. Konuşmasında siyasi ilkeler konusundaki satır başları ise şöyleydi: İnsan hakları, özgürlükler, demokratik anayasal sistem, demokratik hukuk devleti, liyakat, ehliyet, serbest piyasa ve rekabet, dünyaya açık barışçıl siyaset ve Türkiye.
Farklar ve benzerlikler
Asıl sorulara gelelim. Bunların anlamı ne? Davutoğlu ve Babacan arasında ilk bakışta göze çarpan ortak noktalar ve farklar neler?
İkili arasında görünen ilk önemli fark, Babacan’ın muhafazakâr kesimin önemi ve gücünü ihmal etmeden kesimler arası sentezi ifade eden bir “merkez partisi” kuracağını ima etmesi, buna karşın Davutoğlu’nun sentez gereğini göz ardı etmeden daha çok “muhafazakâr bir şemsiye partisi”ne yöneleceğini göstermesidir. Velhasıl, Babacan siyasi merkeze, Davutoğlu muhafazakâr alana yönelmiş görünüyorlar.
Bu ayrım, bu siyasi partilerin sahaya çıkışıyla muhafazakâr siyasi alanı etkileyecek niteliktedir. Babacan’ın atfedilen kolektif siyaset tarzı, Davutoğlu’na yakıştırılan kuvvetli lider özelliklerine oranla en azından şimdilik daha belirleyici bir unsurdur. Davutoğlu’nun, AK Parti’den istifa eden kadrolarla bu partinin zemini ve tarihi referansından kopmadan hareket etmesi, buna karşılık Babacan’ın “yeni” vurgusu ve bu çerçevede oluşturacağı muhtemel kadrosu seçmen algısı bakımından önemli olacaktır. Ayrışma her zaman ortak alanı daraltmaz, tersine genişletir. Nitekim bu farklılık, büyük ihtimalle muhafazakâr alana derinlik katacak, normalleşme sürecini hızlandıracak, sağ-muhafazakâr alanın volümünü tekrar büyütecektir.
Söz konusu farkın görece bir yönü de bulunmaktadır. Babacan ve Davutoğlu aynı havuza akan farklı ısıdaki, ancak benzer kalitede sulara benzetilebilir. Havuz dolduğu zaman önemli olan, orada oluşacak ısı ya da denge olacaktır. Bu yön muhafazakâr siyasetin yeni tanımıyla ilgili bir ön fikir verir. Eldeki verilerle ilk akla gelen kimlik siyasetinden merkeze doğru ilerleyecek bir siyaset ve aidiyet tanımıdır. Nitekim Babacan hedeflediği ortalama bir siyasi merkezin doğal olarak yumuşak bir muhafazakâr ağırlık taşıyacağı gerçeği ile, Davutoğlu’nun dile getirdiği siyasi ilkelerin muhafazakâr alanı merkeze çekme ihtimali iki aktörün arasındaki doğal kesişme noktasıdır.
Siyasi ilkeler söz konusu olduğu zaman bu kesişme yerini iyice ortak noktalara bırakmaktadır. Bunlar açık biçimde, siyaseti, liberal, özgürlükçü bir demokrasi anlayışıyla tanımlama, Türkiye’nin kutuplaşma ve çatışma ikliminden uzaklaştırılması, adalet ve rasyonaliteyi hedef alma eğilimleridir. Bu istikamet, solu bir kenara koyarsak, yeni bir ve yeni bir Türkiye tanımını en azından vadetmektedir.
Muhafazakâr alanda siyasetin yeni eksenleri meselesine gelince:
AK Parti’nin yaşayacağı örselenmeye gücünü koruyacağını dikkate alırsak, muhafazakâr alanda siyaset, kimlikçi ya da tek kimlik merkezli “otoriter bir bakış” ile farklılıklara açık, daha sentezci ve “özgürlükçü bir bakış” arasında ayrışmaya gebedir.
Bu istikamette gelişmelerin tek koşulu bulunuyor: Seçmeni ikna, farklı kesimlerle ilişki ve başarı...