Gündem

AİHM, Kavala kararını bugün veriyor: "Türkiye'nin Konsey üyeliğinin askıya alınması ya da çıkarılmasına kadar yaptırım öngörülüyor"

10 Temmuz 2022 22:12

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 18 Ekim 2017’den beri tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala davasında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 2 Şubat 2022 tarihinde başlattığı ihlal prosedürü kapsamındaki kararını bugün açıklayacak. İhlal kararının ilk kez Azerbaycan’a karşı uygulandığını belirten Avukat Benan Molu, “Bu karar da uygulanmazsa, Sözleşme uyarınca ve Avrupa Konseyi statüsü uyarınca, Türkiye’nin Konsey organları nezdindeki oy kullanma hakkının ve Konsey üyeliğinin askıya alınması, hatta üyelikten çıkartılmaya kadar bir dizi yaptırım öngörülüyor. Bu yola bu kadar sık başvurulabileceği öngörülememiş olmalı ki yaptırımların ne zaman uygulanmaya başlayacağı, hangi yaptırımın seçileceği, hangi aşamaya kadar gideceği konusu çok belirsiz. Bunlar süreç içerisinde belli olabilecek” diye konuştu.

AİHM, 18 Ekim 2017’den beri tutuklu bulunan iş insanı Kavala’ya ilişkin, 10 Aralık 2019’da Sözleşme’nin 18. maddesinin ihlali ve bu durumun sona erdirilmesi için 46. maddenin 4. fıkrası uyarınca Kavala’nın derhal serbest bırakılması gerektiğine karar vermişti. Mahkeme’nin kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 2019 tarihli AİHM kararını uygulamadığına karar vererek Türkiye’ye karşı 2 Şubat 2022’de resmen ihlal prosedürü başlatmıştı. Avukat Benan Molu, bugün, prosedür gereği yeniden AİHM’e gönderilen dosyadan çıkacak olan kararı ANKA Haber Ajansı’na değerlendirdi. Molu, ihlal kararının Konsey tarihinde ilk kez Azerbaycan’a karşı başlatıldığını söyleyerek şöyle devam etti:

“AİHM, bu süreçte alınan hiçbir kararın yerine getirilmediği ve hem AİHM’in bağlayıcı olan kararına hem de Bakanlar Komitesi’nin kararlarına rağmen Kavala’nın serbest bırakılmaması sebebiyle Türkiye’ye karşı ihlal prosedürü başlatma kararı aldı. Bu, Avrupa Konseyi tarihinde, o dönem Rusya da Konsey üyesi olduğu için, 47 devlet içinde sadece Azerbaycan’a karşı başlatılan bir süreç olmuştu. Kavala ile birlikte Konsey tarihinde ikinci kez bu yola gidilmiş oldu. 2 Şubat 2022 tarihinde Bakanlar Komitesi dosyayı tekrar İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderdi ve kararının uygulanmasını sağlayamadığını ve kararın yerine getirilip getirilmediğine yönelik bir tespit kararı kurulmasını söyledi. Yarın Mahkeme, kendi kararının yerine getirilip getirilmediğini inceleyecek.”

Molu, Kavala dosyası kapsamında verilen Mahkeme kararına ilişkin hükümetin Mahkeme ve Bakanlar Komitesi karşısında öne sürdüğü argümana ilişkin, “Hükümetin temel argümanı, Kavala’nın AİHM’in 2019 tarihli kararına konu olan tutukluluğunun beraatla sonuçlandığı ve sonraki tutuklulukta farklı delillerin ve suç isnatlarının ileri sürüldüğüydü. Hükümet hem Mahkeme önünde hem de Bakanlar Komitesi önünde Selahattin Demirtaş dosyasında da benzer bir şekilde ileri sürüyor” diye konuştu.

"Verilecek olan ihlal kararı doğrultusunda da Kavala’nın serbest bırakılması gerekecek"

Mahkeme’nin Kavala’nın ikinci ve üçüncü tutukluluğuna ilişkin bir karar vereceğine ilişkin beklentinin de olduğunu belirten Molu şunları söyledi:

“2019 tarihli kararda olduğu gibi tutukluluğu somut delillere ve makul şüpheye dayanıyor muydu, özgürlük ve güvenlik hakkı ihlal edildi mi gibi Sözleşme’nin diğer maddelerinde düzenlenen hak ve özgürlüklerle ilgili bir karar verilecek gibi bir beklenti var. Böyle olmayacak. Bu karar sadece, Sözleşme’nin 46.maddesinin 4’üncü fırkası altında 2019 tarihli AİHM kararının uygulanıp uygulanmadığının tespit edileceği bir karar olacak. Çünkü bu özel bir prosedür süreci.

Bu, ilk kez Azerbaycan’a karşı uygulanmıştı. Bir insan hakları savunucusu ve siyasetçi Ilgar Mammadov’un tutuklanmasıyla ilgili bir karardı. O karar, Konsey tarihindeki bir ilk olduğu için, AİHM’deki 17 hâkimin bir araya gelerek oluşturduğu Büyük Daire’nin bu konuda karar vermesi yaklaşık 1,5 sene sürmüştü. Fakat Kavala kararı şubat ayında Büyük Daire’ye gitti ve temmuz ayında bir karar verilmesini bekliyoruz. Kavala için, Mammadov’a göre çok hızlı işletilen bir süreç söz konusu. Eğer o davada belirlenen ilkeler uygulanacak olursa, Kavala’nın serbest bırakılmadığı, kararın uygulanmadığı yönünde bir karar verilecektir. Verilecek olan ihlal kararı doğrultusunda da Kavala’nın serbest bırakılması gerekecek.”

"Kavala’nın tahliyesi tek başına yeterli değil"

2019 tarihli Mahkeme kararının uygulanmadığına ilişkin bir karar çıkması durumunda, bu kararın Türkiye’deki bütün mahkemeler ve kişiler açısından kesin ve bağlayıcı olacağını belirten Molu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu kararın ise yerine getirilmesi gerekecek. Bundan sonra Bakanlar Komitesi’nde Kavala ile ilgili iki ayrı süreç işleyecek. Bir tanesi 2019 tarihli kararın uygulanıp uygulanmaması; diğeri ise 11 Temmuz tarihli kararın yerine getirilip getirilmemesine ilişkin olacak. Bu noktada Kavala’nın tahliyesi tek başına yeterli değil. Kararın uygulanmış sayılabilmesi için, beraat etmesi ve buna bağlı olarak oluşan bütün olumsuz sonuçların, hesaplarının dondurulması, yurt dışı çıkış yasağı gibi olumsuz yaptırımların ortadan kaldırılması gerekiyor.”

Kararın uygulanmaması durumunda Türkiye’ye yönelik bir dizi yaptırımın öngörüldüğünü belirten Molu, “Sözleşme uyarınca ve Avrupa Konseyi statüsü uyarınca, Türkiye’nin Konsey organları nezdindeki oy kullanma hakkının ve Konsey üyeliğinin askıya alınması, hatta üyelikten çıkartılmaya kadar bir dizi yaptırım öngörülüyor. Anladığım kadarıyla, bu yola bu kadar sık başvurulabileceği öngörülememiş olmalı ki yaptırımların ne zaman uygulanmaya başlayacağı, hangi yaptırımın seçileceği, hangi aşamaya kadar gideceği konusu çok belirsiz” diye konuştu.

Bir yaptırım kararı çıkıp çıkmayacağının belirsiz olduğuna değinen Molu, Azerbaycan’ın AİHM kararı öncesi Mammadov’u serbest bıraktığını söyledi. Molu şöyle devam etti:

“Azerbaycan’da dahi o aşamaya gelinmedi. O yüzden hangi yaptırım, ne zaman uygulanır bilmiyoruz. Karar sonrasında Türkiye’nin ne yapacağı ve Bakanlar Komitesi’nin nasıl yaklaşacağına ilişkin bir konu. Önceliğimiz, 4 yılı aşan haksız tutukluluğun sona ermiş olması. Bu sadece Kavala ile sınırlı değil, Türkiye’de benzer şekilde siyasi sebeplerle özgürlüğünden alıkonulan muhaliflere, hak savunucularına ve siyasetçilere uygulanıyor olması.” (ANKA)