Gündem

AİHM'in Kavala kararına şerh düşen Türk yargıç: Yerel mahkemelerin gerekçelerinin yetersiz olduğunu düşünsem de...

10 Aralık 2019 14:06

T24 Haber Merkezi
Gonca Tokyol

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Gezi Davası’nda yargılanan ve 770 gündür tutuklu olan iş insanı Osman Kavala’nın tutukluluğunun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5/1, 5/4 ve 18. maddelerinin ihlâli olduğuna karar verdi. Madde 5/1 ve Madde 18 beraber değerlendirildiğinde, Türkiye’nin Kavala’nın tutukluluğunu sona erdirmek için gereken bütün adımları atması ve Kavala’nın derhal salıverilmesi gerektiğine hükmedildi.

‘Herkesin özgürlük ve güvenlik hakkına sahip olduğu’nun altını çizen Madde 5/1 ile ‘yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkesin tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi hakkına’ sahip olduğunu düzenleyen Madde 5/4’ün ihlâl edildiğine oy birliğiyle karar verilirken; “devletin daha yüksek bir amaç için bir kişinin özgürlüğünü engellemesine karşı çıkan” 18. maddenin ihlâline dair karar 1'e karşı 6 oyla alındı.

TIKLAYIN - Osman Kavala hakkında AİHM'den ihlal kararı

18. maddenin ihlali ile Türk hükümetinin tutukluluğu sona erdirecek adımları atması ve Kavala’nın bir an önce tahliye edilmesi kararlarına, AİHM’in Türk yargıcı Saadet Yüksel şerh koydu. Yüksel, karara düştüğü şerhte Madde 18’in ihlaline dair çoğunlukla aynı fikirde olmadığını belirterek, bu hükmün ihlal edildiği sonucuna ulaşacak yeterli zemin olduğunu düşünmediğini kaydetti. Kavala'nın uzun tutukluluğunun, Türkiye devletinin insan hakları aktivistlerinin geneline yönelik bir durum olmadığını savunan Yüksel, Kavala'nın tutukluluk durumunu değerlendiren yerel mahkemelerin kararlarına atıfta bulunarak, "Yerel mahkemelerin gerekçelerinin yetersiz olduğunu düşünsem de, bu başvurucunun tutuklanmasının yasal bir amacı olmadığı anlamına gelmez” dedi. 

"Başvurucunun eylemleri daha geniş bir analizin parçası olarak ele alınmalıdır"

Mahkemenin ihlal kararını ‘yasal açıdan kanıta’ ve bağlantılı gerçeklere dayandırması gerektiğini ifade eden Yüksel, düştüğü şerhte “AİHM, yetkililerin eylemlerinin uygunsuz saiklerden kaynaklandığının kanıtı olup olmadığını incelemiştir ve ben bunun bu davada mevcut olmadığını şu sebeplerden düşünüyorum” deyip şöyle devam etti:

“İlk olarak, bu, mahkemenin bir aktivistin tutukluluğunu değerlendirdiği Türkiye’den ilk dava olsa da, kolayca Türkiye’nin genelinde insan hakları aktivizmi konusunda bir dava olarak sunulamaz. Mevcut dava bağlamında başvurucunun eylemleri daha geniş bir analizin parçası olarak ele alınmalıdır. Bu bakımdan çoğunluğun ulaştığı başvurucunun tutukluluğunun başka bir saik taşıdığı çıkarımına katılmıyorum.

"Gezi olaylarıyla ilgili soruşturmalar gerçekleştirmek mükemmel şekilde yasaldır"

"İkinci olarak da başvurucunun tutukluluğu ile insan hakları savunucularının insan haklarını desteklemesi ve savunması arasında özel bir bağ olduğu konusunda şüpheliyim. Çoğunluğun da altını çizdiği gibi, başvurucu Gezi Parkı olaylarında önemli bir rol oynayan bir aktivisttir. Bu olayları sivil itaatsizliği başlangıç noktası alarak teşvik etmek ve bu olayların ülke geneline yayılmasını genel bir kaos yaratılması amacıyla fiziki tesisleri, finansal destek ve uluslararası kontaklarını kullanarak desteklemekle suçlanmıştır. Çoğunluğun da kabul ettiği gibi, ciddi karmaşa ve bu olayların sonucu olarak meydana gelen hatırı sayılır ölümler düşünüldüğünde bu olaylarla ilgili soruşturmalar gerçekleştirmek mükemmel şekilde yasaldır.

"Bu kadar ciddi bir iddiayı kanıtlayacak yeterli kanıt sunulmadı"

"Açıktır ki, aktivistin statüsü bir dokunulmazlık garantisi olarak değerlendirilemez.  Saf gerçeklik, başvurucunun soruşturulması ve tutuklanmasının amacının bu önlemlerle siyasi tartışmayı kısıtlama amacı güttüğünü otomatik olarak göstermediğidir. Bu davada, bu kadar ciddi bir iddiayı kanıtlayacak yeterli kanıtın sunulduğunu düşünmüyorum.

"Üçüncü olarak da, başvurucu bu davanın Türkiye’de sivil toplum ile insan hakları savunucularına yapılan baskıyı gösterdiğini ya da bu amaçla tutukluğun kullanılmasının sistematik olduğunu kanıtlayacak ikna edici ve sağlam kanıtlar sunamamıştır. Yereldeki aynı davada süreç 16 kişi için başlatılmıştır, aynı davadaki şüphelilerden bazılarının yargılanması devam etse de tutuklu değiller. Bu sebepten de başvurucunun durumu tekil bir örnek olarak görülebilir.

"Son olarak da, dava dosyasından anlaşılıyor ki başvurucunun tutukluluğu birkaç farklı durumda yerel mahkemelerce ve bilhassa Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmiştir. Yerel mahkemelerin gerekçelerinin yetersiz olduğunu düşünsem de, bu başvurucunun tutuklanmasının yasal bir amacı olmadığı anlamına gelmez.”