Gazeteci - yazar Ahmet Nesin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın AKP toplantılarında "Ben artık bittim, 2019 yılında seçilme şansım yok, size yalvarıyorum, silkinin ve beni bir daha seçin, Bu benim son şansım, yoksa hem uluslararası mahkemelerde, hem de Türkiye'deki mahkemelerde yargılanacağım. Yargılanırken de alayınızı yakarım" diye seslendiğini iddia etti. Nesin, sözlerinin devamında "Gençlerin kullandığı sosyal medya her şeyi su yüzüne çıkarıyordu. Artık hükümet ve derin devlet yalan söyleyemiyordu. İşte bütün bunlar Erdoğan'ı bitirdi. Anlayacağınız Erdoğan'ı çok güvendiği ve çoğunu kendi yaptırdığı darbeler bitirdi. O yüzden artık AKP'ye yalvarmaya başladı" görüşünü dile getirdi.
Ahmet Nesin'in Artı Gerçek'te "Darbeler Erdoğan'ı bitirdi" başlığıyla yayımlanan (12 Ağustos 2017) yazısı şöyle:
Türkiye halklarının ilginç bir özelliği var, herkesin nefret ettiği ve sevdiği bir darbe var. Doğal olarak da sevdikleri darbeleri demokrasi zanneden bir kesim her zaman bulunuyor.
Yıllar geçiyor, yeni yüzyıllara giriyoruz, doğal olarak geçmişte yaşadıklarımızın benzerini ya da aynısını yaşadığımızda aynı tepkilerle karşılaşmıyoruz. Bunun çeşitli nedenleri var ama sanırım en önemli neden, geçmişten ders almayanların düştükleri hatalar. Geçmişten ders çıkarmak için, hem geçmişin iyi bir analizini yapmak, hem de insanoğlunun okuyup, kendisini geliştirmesi gerekiyor.
Türkiye halklarının ilginç bir özelliği var, herkesin nefret ettiği ve sevdiği bir darbe var. Doğal olarak da sevdikleri darbeleri demokrasi zanneden bir kesim her zaman bulunuyor. O yüzden değil mi, yıllarca 27 Mayıs 1960'ı bayram olarak kutladık. Ve bu halk çıkıp da "Sen benim seçtiğim başbakanı astın, utanmadan bunu da bayram diye kutluyorsun" demedi.
12 Mart 1971 de bir darbeydi ve Deniz Gezmişler asıldı, Mahir Çayanlar ve İbrahim Kaypakkayalar öldürüldü ama bu kez de başkaları memnundu. Siyasete intikam diye bakılır mı, gelişmemiş ülkelerde bakılıyor ne yazık ki. Denizlerin idamını Mendereslere karşı kıstas yapıp, 3'e 3 diyerek göbek atan bir siyasetten geliyoruz sonuçta. 12 Eylül 1980 darbesi de diğerlerinden farklı değildir. Onu da sevenler oldu ve Kenan Evren elinde Kur'an'la halka hitap ederek bugünlere gelişin yolunu açtı.
12 Eylül darbesinin 2 nedeni vardı. Turgut Özal'ın aldığı 24 Ocak kararları askeri yönetim olmadan uygulanamazdı ve darbe lideri haricinde kimse de dini bu kadar rahat bir şekilde halka anlatamazdı. Kenan Evren hem kurtarıcıydı, hem de neredeyse din hocası. Evren esasında Fethullah Gülen'in palazlanması için yapılan bir açılış kokteyli gibi bişeydi.
Başkan olmak isteyen cumhurbaşkanı ve AKP genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan da sevdi esasında bu oyunu. Çünkü darbenin geçici bisüre de olsa, yapanları ya da yapılan darbeden faydalananları ihya ettiğinin farkındaydı. Süleyman Demirel ve Turgut Özal bunun en bariz örnekleridir esasında. Sonra da Necmettin Erbakan gelir arkalarından. Bunca siyasi parti, hemen hemen hiçbiri darbelere karşı efelenmemiş. Sadece sosyalist partiler kafa tutmuşlar ve onlar da zaten hemen kapatılmış. Sonra da sırayla Kürt partileri kapatılmış.
Erdoğan da bunlardan biri esasında. İktidara geldiğinde 12 Eylül darbesinin anayasasına hemen hemen hiç dokunmadı. Ya da şöyle diyelim, anayasada kendi işine yarayan değişiklikler yaptı ama seçimler yasasına, seçim barajına ve YÖK gibi benzeri yasaları çok benimsedi. Daha da ilginci, az faşist bulduklarını çok faşistleştirdi.
28 Şubat darbesinden şikayet ederek faydalandı ama onların yargılanmasına izin vermedi. Neden izin vermediğini çok düşündüm esasında ama son darbe girişimi ve onu bastıran darbeden sonra anladım nedenini. Erdoğan darbelerden hoşlanmaya başlamıştı, halkı darbe mağduru olduğuna öyle bir alıştırdı ki, şimdi 15 Temmuz 2016 darbe gecesini anlatırken zorlanıyoruz.
12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinden sonra Erdoğan, Ergenekon ve Balyoz darbeleriyle oyuncak gibi oynadı Bu darbe girişimlerinde NATO'cu subaylarla Gülen ekibini kullandı. Şanghay'cı subaylar arasında kendisine ters gelecek kim varsa hemen hemen hepsini temizledi. Onun için temizlik bitmişti ama daha diğer gruplar vardı. O sıralarda ben Ergenekon davalarının beraatle sonuçlanacağını yazıyordum, burjuva hükümetlerinin derin devleti mahkum etmesinin olanaksız olduğunu, çünkü siyaset yaşamlarının biyerinde tokuşacaklarına inanıyor ve söylüyordum.
Ergenekon ve Balyoz davalarında Gülen çok işe yaramıştı ama artık sıra onlara gelmişti. Ergenekon'un beraatiyle beraber dershaneler tartışması başladı ve Gülen-Erdoğan kavgası su yüzüne çıktı. Ergenekoncular beraat etmişti ve ordu sadece siyasi olarak ikiye ayrılmamıştı, yaşadıklarından dolayı NATO'cu ve Gülen'ci askerlerden nefret ediyorlardı. Erdoğan bu nefreti uzaktan seyrediyor, hatta körüklüyordu. İşte, yine o sıralar "DARBE VALİZİM HAZIR" diye yazı yazdım. Aynı hafta Abdullah Öcalan darbe konusunda uyardı. Kimi yazarlar da işin farkına varmışlardı. Erdoğan askeri darbeye zorlamaya başlamıştı bile. Kürtlerle barış masası bu mantıkla devrildi ve çözümü savaşta arayan komutanlarla, barış masasında arayan komutanlar da birbirine girdi.
O tarihlerde Erdoğan kardeşi Esad'la da kavgaya tutuştu. Savaş çıkaracağı yoktu Erdoğan'ın, savaşta yanında olacaklarla, karşı çıkan subayları ayrıştırmaktı esas amacı ve bunu da başardı bir anlamda.
İşte 15 Temmuz 2016 darbesine böyle gelindi. Hep karman çorman bir darbe olduğunu yazdım. Erdoğan, Ergenekon ve Balyoz darbe girişimlerinden deneyim kazanmıştı. Darbeleri önlemek için kaldırdığı EMASYA projesini 13 Temmuz 2016'da imzaladı ve darbeden 1 gün önce yürürlüğe soktu. Bu esasında hem işine yaradı, hem de hataydı. Askerler o yasaya göre 15 Temmuz'da dışarı çıkartıldılar. Ama şimdi suçlu ya da suçsuz hepsi kendisini o yasaya dayanarak savunmaya çalışıyor.
İşte bu karman çorman darbe girişiminde Erdoğan bu kez, Suriye savaşına karşı çıkan, Kürt sorununu barışçıl bir şekilde çözmek isteyen ve Fethullah Gülen'in subaylarını temizledi. Hiçbir başbakanın yapamayacağını bunca yıla sığdırdı. Bu arada ordudan atılmış bir komutana SADAT diye bişey kurdurdu ve onu sonunda baş danışman olarak yanına aldı. Ülkücü ve Alperenlerden istediği gibi faydalanamayınca Osmanlı Ocakları'nı kurdurdu.
Bütün bu yazdıklarım esasında başarı gibi gözüküyor. Ancak Erdoğan kaç gündür siyaset değiştirdi. Hep halka ağlayan ve kendisini hem dinen hem de siyaseten mağdur gösteren Erdoğan artık bunu kendi partisine uygulamaya başladı. Erdoğan parti toplantılarında artık "Ben artık bittim, 2019 yılında seçilme şansım yok, size yalvarıyorum, silkinin ve beni bir daha seçin, Bu benim son şansım, yoksa hem uluslararası mahkemelerde, hem de Türkiye'deki mahkemelerde yargılanacağım. Yargılanırken de alayınızı yakarım"diye sesleniyor. Son koz olarak da Celal Başlangıç'ın dün Artı Gerçek'te yazdığı gibi CHP genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu HDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş'ın yanına göndermek var. Bu kadarına cesaret edecek mi bilmiyorum ama sanırım artık başka şansı kalmadı gibi gözüküyor.
Diğer darbe sonraları olmayan ne oldu da Erdoğan faydalandığı darbelerle kendini bitirdi? Bikaç nedeni var bence. Gezi olayları Türkiye'de beklenmeyen bir birleşmeydi. Esasında bunun gelişi Tekel İşçileri direnişiyle baş göstermişti. Orada da her görüşten işçiler omuz omuza direndiler. Sonucunun ne olduğu çok da önemli değil bence, çünkü orada sosyalistlerle ülkücü işçiler, türbanlılarla Kürt ve CHP'li işçiler, AKP'li işçiler beraberlerdi.
İkincisi 7 Haziran seçimleri oldu. Bu darbe bugüne değin askeri darbeler dışında Türkiye'de cereyan eden ilk sivil ve demokratik darbeydi esasında. Sosyalistler, sosyal demokratlar ve Kürtler yıkılmaz denilen AKP hükümetini sandıkta yıktılar. Bunlarda hepimizin azıcık da olsa payı mutlaka vardı, buralara hep beraber geldik ama başka bir farkı vardı diğerlerinden. Gençlerin kullandığı sosyal medya her şeyi su yüzüne çıkarıyordu. Artık hükümet ve derin devlet yalan söyleyemiyordu. İşte bütün bunlar Erdoğan'ı bitirdi. Anlayacağınız Erdoğan'ı çok güvendiği ve çoğunu kendi yaptırdığı darbeler bitirdi. O yüzden artık AKP'ye yalvarmaya başladı...