Fransa'da 1960'larda ortaya çıkan Yeni Dalga (Nouvelle Vague) sinema akımının tek kadın temsilcisi olan yönetmen Agnes Varda 90 yaşında hayatını kaybetti. Varda, "Yeni Dalga akımının büyükannesi" olarak da anılıyordu.
Asıl ismi Arlette Varda olan Belçika doğumlu Fransız sinemacı ve fotoğrafçı, bir süredir kanser tedavisi görüyordu. Ailesi ölüm sebebinin de kanser tedavisine bağlı komplikasyonlar olduğunu duyurdu.
Varda, "Cléo de 5 à 7" (5'ten 7'ye Cléo ) ve "Le Bonheur" (Mutluluk) filmleriyle sinema dünyasının öncüleri arasında yer aldı. Fransız yönetmen ayrıca, 2017'de Akademi'nin Onur Ödülü'nü alan ilk kadın yönetmen, Cannes Film Festivali'nde de 2015'teki Altın Palmiye Onur ödülü alan ilk kadın yönetmen oldu.
Varda ayrıca Fransa'nın en yüksek seviyedeki Ulusal Madalyası Légion d'Honneur ve Fransız Akademisi'nin René Clair Ödülü'nün de sahibi.
Fransız yönetmen, fotoğraftan sinemaya, uzun metrajdan belgesele özgürce geçiş yapabilen ve bu alanda kartları rahat rahat karıştırıp dağıtabilen nadir sanatçılardan biriydi.
Varda, 30 Mayıs 1928'de Brüksel'de doğdu. Anadolu'dan göç eden Yunan babası ve Fransız annesiyle Belçika'dan sonra Fransa'nın Sete bölgesinde daha sonra Paris'te yaşamaya başladı.
Sinemaya adımını 25 yaşında ilk uzun metraj filmi La Pointe Courte ile (Paralal Yaşamlar) attı.
Varda, ilk uzun metraj filminden önce "çok az sayıda film izlediğini" söylemişti.
Bu film, İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan isyan, idealizm ve güçlenen özgürlük hissi ve modern hayatların etkisinin beyaz perdeye yansıdığı Yeni Dalga akımının da ilk filmi olarak kabul ediliyor.
Yeni Dalga akımının diğer isimleri François Truffaut ve Jean-Luc Godard'ın aksine, bu sektöre eleştirmen olarak girmemişti.
Agnes Varda'nın ilk başyapıtı da, 1962'de çektiği 'Cléo de 5 à 7' filmi oldu. Varda'nın Yeni Dalga'nın 'annesi' olarak anılmasının da önünü açan film, kanser testi sonuçlarını bekleyen bir modelin iki saatini anlatıyor.
Sanatçının öne çıkan film ve belgeselleri arasında Sans toit ni loi Vagabond (1985), Kung-fu master (1988), sinemacı eşi Jacques Demy'nin ölümünden sonra 1991'de çektiği Jacquot de Nantes, Les Glaneurs et la Glaneuse (2000), Deux an apres (2002) ve 2008'deki otobiyografik çalışması Les Plages d'Agnes (Agnes'in Plajları) da bulunuyor.
Agnes Varda'nın 'Visages, villages' belgeseli 2018'de Oscar adayı oldu. Belgeselin konusu, İstanbul'da da 'Şehrin Kırışıklıkları' projesiyle duvarlara yapıtlar bırakan genç fotoğraf sanatçısı JR ile Fransa'nın köylerinde yaptıkları gezilerdeki arkadaşlıkları ve gördükleriydi.
Yönetmenin "Agnes Varda'yı Anlatıyor" adlı otobiyografik belgeseli geçen ay Berlin Film Festivali'nde gösterilmişti. Sanatçının filmleri 'Agnes Hakkında Her Şey Toplu Gösterimi' kapsamında Mart ayında da Türkiye'de izleyiciyle buluşmuştu.
Yönetmenin "Agnes Varda'yı Anlatıyor" adlı otobiyografik belgeseli geçen ay Berlin Film Festivali'nde gösterilmişti. Sanatçının filmleri 'Agnes Hakkında Her Şey Toplu Gösterimi' kapsamında Mart ayında da Türkiye'de izleyiciyle buluşmuştu.
Anges Varda feminist akımın da öncülerindendi. Simone de Beauvoir'ın 1970lerde yasal kürtaj hakkı için yazdığı 'Manifeste des 343' kampanyasının imzacısıydı.
Fransız yönetmen, Londra'da 2018'de British Film Institute konuşmasında "Sinemayı yaratmak ve bir kadın olmaktan mutlu olmak istedim. Bir radikal olmak istedim" demişti.
Birçoklarına göre Anges Varda hiçbir zaman geç kalmazdı, çünkü zaman hep Anges Varda'ya ayak uydururdu.
30 yaşına geldiğinde Yeni Dalga sinema akımının 'babaannesi' olarak anılması, Agnes Varda'yı güldürüyordu. Günümüzde ise modern sanatın 'genç sanatçısı' olarak anılmaya başlamıştı.
Varda zamana ilişkin "Eğer son dakika varsa, sonuna kadar kullanılmalı, zaman esnektir, çekip uzatmak gerekir" demişti.