Gündem

Adliye'de güvenlik zaafının önüne geçmek için avukatları aramak çözüm mü?

Metin Feyzioğlu: Bu zaafın sebebi zihniyetin keyfi işlemesi

03 Nisan 2015 13:10

İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde savcı Mehmet Selim Kiraz ve iki DHKP-C'li militanın ölümüyle sonuçlanan rehine krizinin ardından hâlâ yanıt bekleyen birçok soru var.

Örneğin, nasıl oldu da ülkenin en sıkı korunan adliye binasına silah sokulabildi?

BBC Türkçe'den Selin Girit'in haberine göre, saldırganların cübbe ve sahte avukat kimliğiyle içeri girdikleri, avukatların üzeri aranmadığı için de silahların da bu şekilde sokulmuş olabileceği gibi iddialar ortaya atıldı.

Son iki gündür de Çağlayan Adliyesi’ne giriş çıkışlarda avukatlar elle arama da dahil olmak üzere sıkı kontrollerden geçirildi.

Buna tepki gösteren bazı avukatlar ile güvenlik görevlileri arasında yer yer tartışmalar yaşandı.

Gerçekten de zaafın nedeni, avukatların aranmaması mı?

 

Feyzioğlu: Zaafın nedeni zihniyetin keyfi işlemesi

 

Mevcut yasalar çerçevesinde ne avukatların ne hakim ne de savcıların adliye binalarına silah sokma yetkisi bulunuyor.

Silah taşıma ruhsatı olan avukatların da diğer herkes gibi adliye binasına girerken üzerlerindeki silahı beyan edip, ilgili güvenlik birimine teslim etmesi gerekiyor.

Avukatların adliye binalarına girerken sıradan vatandaşa kıyasla ayrıcalıkları, (iki gün öncesine dek) üzerlerinin aranmamasıydı...

Zaten bu nedenle kimi çevreler ilk anda saldırıyla ilgili olarak avukatları hedef göstermişti.

Ancak silah ya da silahların içeri kapıdan mı girdiği, saldırganların üzerinde mi olduğu, yoksa başka kanallarla mı sokulduğu da bilinmiyor.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, "Türkiye’de genel bir güvenlik zaafı var. Bu zaafın sebebi teknoloji eksikliği değil, mevzuat eksikliği değil, zihniyetin keyfi işlemesi" diyor.

Avukatların çipli olan kimliklerinin adliye girişinde okutulduğuna, Türkiye Barolar Birliği’ndeki server’a bağlanan ve güvenlik görevlisinin önüne ilgili avukatın fotoğrafını getiren bir sistem bulunduğuna dikkat çeken Feyzioğlu, hakim ve savcıların ise bir denetimden geçmediklerini söylüyor.

Feyzioğlu "Bir güvenlik zaafı varsa bunu hakim veya savcı da yaratıyor olabilir. Belki de en büyük zaafı özel güvenlik birimleri yaratıyor olabilirler. Adliye içindeki bakkallara, marketlere koli koli malzeme giriyor. O koliler aranıyor mu? Avukatlara yıkılmak isteniyor mesele." diye konuşuyor.

 

Avukatların üzerinin elle aranması yasalara uygun mu?

 

Metin Feyzioğlu, avukatların üzerinin elle aranmasının da yasalara aykırı olduğunu söylüyor.

"Avukatlar hakim ve savcılarla eşit statüdedir. Kanunun açık emri bu. Hakim de savcı da avukat da çantasını x-ray cihazına koyar ve duyarlı kapıdan geçer."

Feyzioğlu, elle arama uygulamasının "polis eliyle mobbing" olduğunu savunuyor.

"Ne münasebet elle arama? Ben iş yerime giriyorum. Her sabah aratmak zorunda mıyım kendimi? Elle arama uygulaması avukatı taciz etmeye yönelik şu anda."

Ceza Hukukçusu Hasan Sınar da avukatların aramaya tabi tutulması konusunda şunları söylüyor: "Şu anda yasalar çiğneniyor. Bu gibi toplumsal olaylarda reaksiyon niteliğinde panik düzenlemelerine başvurmak temel hak ve özgürlükler açısından telafi edilemez sonuçlar yaratır.

"Bu tür uygulamalar avukat-müvekkil ilişkisinin gizliliğini ihlal eder. Aynı zamanda avukatın hiçbir baskı altında kalmadan özgürce müvekkilini savunabilmesini de tehlikeye düşürür."

 

Ahmet Nazlı: Avukat aranıyorsa hakim ve savcı da aranmalı

 

Hukukun Üstünlüğü Derneği Başkanı Avukat Süleyman Arslan da "Avukatlara potansiyel şüpheli olarak bakılmasını ayrımcı bir uygulama olarak değerlendiriyor ve karşı çıkıyoruz." diyor.

Arslan, bu noktada, avukatların yargının diğer sac ayaklarıyla eşit muamele görmesi gereğine dikkat çekiyor.

"Hakim-avukat-savcı her birinin, hatta mahkeme salonunda da, kürsü itibarıyla da aynı düzeyde olması gerekir. Taraflar arasında eşitlik olması gerekir. Avukatların statüsünün yükseltilmesi gerekirken, statülerini düşürecek hareketlerden kaçınmak gerekir."

Ceza hukukçusu Hasan Sınar da saldırının hemen ardından avukatların suçlanmasıyla savunma mesleğinin itibarsızlaştırıldığı kanaatinde.

Sınar, "Bu saldırı münferit bir olaydır. Gerçekleştirenler avukat değildir. Faturasının avukatlık mesleğine çıkarılması izah edilebilir bir durum değil" diyor.

Muhafazakar kimliğe sahip Demokrat Hukukçular Derneği’nin Başkanı Avukat Ahmet Nazlı’ya göre avukatların üzerinin aranması hukukun işleyişini dahi etkileyebilir.

"Üzeri aranırsa avukat kendisini güvende hissetmez. Dosya takibinde zorlanır. Müvekkille ilişkisinde rahat iletişim sağlayamaz. Güvende olmayan avukat savunma yapamaz. Savunma güvenliği riske girer."

Ahmet Nazlı, avukatların aranması yönünde bir mevzuat değişikliği yapılsa bile bunun Anayasa Mahkemesi’nden döneceğine inandığını söylüyor.

Sadece avukatlara yönelik bir düzenlemenin güvenlik zafiyetine çözüm getirmeyeceğini de savunan Nazlı, "Avukat aranıyorsa hakim ve savcı da aranmalı" diyor.

 

Adem Yıldırım: Suçlu göstermek yanlış

 

AKP’ye yakınlığıyla bilinen Hukukun Üstünlüğü Platformu’nun Başkanı ve aynı zamanda AKP Sivas Milletvekili Aday Adayı Avukat Adem Yıldırım da aynı görüşte:

"Arama olacaksa avukat, hakim, savcı, memur, vatandaş, herkes aransın. Başsavcı bile yeri gelirse aranmalı."

"Çözüm olacaksa gelsinler, biz avukatları akşama kadar arasınlar ama bu çözüm olmaz. Terörü durdurmanın yöntemi avukatları aramaktan geçmez. Avukatların toplum karşısında suçlu gibi gösterilmesini doğru bulmuyorum."

 

Avukatlara göre önlemler ne olmalı?

 

Peki Çağlayan Adliyesi’nde benzeri bir saldırı nasıl önlenebilir?

Her gün binlerce yargı mensubunun ve vatandaşın girip çıktığı adliye binasının güvenliğinin yüzde yüz sağlanması zor görünüyor.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, adliyelerde de havaalanlarındaki gibi ayrımcılık gözetmeyen bir güvenlik uygulaması olması gerektiğini söylüyor.

"Havaalanına giren biri x-ray cihazından geçerken, cihaz öterse, polis 'Bir daha geç' diyor, değil mi? Hakim, savcı, avukat... Kimsenin adliyeye silah getirmemesi lazım, adliyeye patlayıcı sokmaması lazım. Zaten mevzuat bunu söylüyor. Hepimiz duyarlı kapıdan geçelim. Geçmek istemeyen adliyeye giremesin."

Bunun dışında toplumsal öneme haiz davalara bakan hakim ve savcıların güvenliğinin arttırılabileceğine de dikkat çekiliyor.

Avukat Adem Yıldırım, "Önemli davaları yürüten hakim ve savcılarla her elini kolunu sallayanın görüşmesi mümkün olmamalı" diyor.

Ceza hukukçusu Hasan Sınar da Özel Yetkili Mahkemeler döneminde hakim ve savcılara getirilen çok katmanlı koruma sisteminin bu açıdan faydalı olabileceği kanaatinde:

"Hakim ve savcıların kişisel alan ve odalarına giriş, randevuya ve izne tabi olabilir. O koridorlara güvenlik tesis edilebilir.

"Eğer amaç hakim ve savcıları korumak ise bu herkesin didik aranmasından daha etkili bir formüldür."