Türkiye'de AB'nin 2018'e kadar vermesi öngörülen 6 milyar Euro'nun, aslında sığınmacılara yapılacak harcamanın üçte birini bile karşılamadığı iddia ediliyor. Resmi kurumların yaptıkları planlamalarda, Türkiye'nin sığınmacıların ihtiyaçlarını karşımaya yönelik bütçesinin 20 milyar Euro'ya dayanacağı öngörülüyor.
Başbakanlık Başdanışmanı Murtaza Yetiş başkanlığındaki heyetin hazırladığı, "Türkiye'deki Geçiçi Koruma Statüsündeki Suriyelilere Yönelik 2016-2018 Dönemi Kamuoyu Birinci Aşama İhtiyaç Planlaması"nı inceleyen Habertürk muhabiri Muharrem Sarıkaya, "Plana göre, bütün alanlarda tespit edilen toplam ihtiyaç miktarı 61 milyar 791 milyon lira. Yani 19 milyar 130 milyon Euro. Dolayısıyla bu tutar, Irak, Pakistan, Afganistan, Somali gibi ülkelerden de gelen 317 bin 500 kişi de eklendiğinde kayıtlı 3 milyonu aşkın sığınmacının 6 aylık ihtiyacına dahi yetmeyecek düzeyde" diyor.
Sarıkaya, planlama hakkındaki izlenimlerini, "Gelenler bir yana, Türkiye’de, son iki yıldır Avrupa’ya kaçmak isteyen 103 bin 668 kişinin hayatını kurtarmak için çaba gösteren güvenlik güçlerinin gemi, tekne ve araçları ile personelinin 5 yıllık gideri. Sonucun bu noktaya gelmesinin nedeni ise 11 Nisan 2011 günü 252 kişi Yayladağı’ndan girdiğinde, “Nasıl olsa dönerler” diye yapılan öngörüsüzlük...Bir de dönemin koordinatör Valisi Veysel Dalmaz ile bölgedeki kamu görevlilerinin “kampları sınır dışına kuralım” önerinin kulak arkası edilmesi.." sözleriyle aktarıyor.
Muharrem Sarıkaya'nın "6 milyar Euro sığınmacılar için az" başlığıyla yayımlanan (10 Mart 2016) haberi şöyle:
Türkiye’ye AB’nin 2018’e kadar vermesi öngörülen 6 milyar Euro, aslında sığınmacılara yapılacak harcamanın üçte birini bile karşılamıyor. Resmi kurumların yaptıkları planlamalar, Türkiye’nin sığınmacıların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bütçesinin 20 milyar Euro’ya dayanacağını ortaya koyuyor
Avrupa Birliği’nin (AB), kendisine göç akınını durdurmak için 2018’e kadar sığınmacılar için naz ettiği 6 milyar Euro, aslında Türkiye’deki sığınmacılar için planlanan harcamanın üçte birinden bile az...
Bunu görmek için Başbakanlık Başdanışmanı Murtaza Yetiş başkanlığındaki heyetin hazırladığı, “Türkiye’deki Geçici Koruma Statüsündeki Suriyelilere Yönelik 2016- 2018 Dönemi Kamuoyu Birinci Aşama İhtiyaç” Planlaması”na bakmak yeterli.
Plana göre, bütün alanlarda tespit edilen toplam ihtiyaç miktarı 61 milyar 791 milyon lira. Yani 19 milyar 130 milyon Euro. Dolayısıyla bu tutar, Irak, Pakistan, Afganistan, Somali gibi ülkelerden de gelen 317 bin 500 kişi de eklendiğinde kayıtlı 3 milyonu aşkın sığınmacının 6 aylık ihtiyacına dahi yetmeyecek düzeyde.
Gelenler bir yana, Türkiye’de, son iki yıldır Avrupa’ya kaçmak isteyen 103 bin 668 kişinin hayatını kurtarmak için çaba gösteren güvenlik güçlerinin gemi, tekne ve araçları ile personelinin 5 yıllık gideri. Sonucun bu noktaya gelmesinin nedeni ise 11 Nisan 2011 günü 252 kişi Yayladağı’ndan girdiğinde, “Nasıl olsa dönerler” diye yapılan öngörüsüzlük...
Bir de dönemin koordinatör Valisi Veysel Dalmaz ile bölgedeki kamu görevlilerinin “kampları sınır dışına kuralım” önerinin kulak arkası edilmesi..
Sınır ötesi kamp
Nitekim başlangıçta yapılan hatalar şimdi düzeltilmeye başlandı. Sığınmacıların diledikleri zaman, diledikleri yere göçü bir aydır frenlendi, izin almadan bulundukları illerden çıkışları yasaklandı. İkinci olarak da göçü kaynağında, yani Suriye içinde durdurmanın modeli geliştirildi.
Öncüpınar’a 2-3 km uzaklıkta Deyr Cemal, Nubbul, Aramsa arasına 30 bin kişilik kamp alanı inşa edilmeye başlandı; ilk aşamada 10 bin kişi bu kamplara yerleştirildi.
Kamplar da angajman sınırı olan 5 kilometrenin içine, 3 km mesafedeki köylerin hemen yanına kuruldu. Böylece gelmesi muhtemel 155 bin kişi sınırın öte yanında bloke edilmesi hedeflendi.
Bunun yanı sıra gelenleri de bulundukları merkezlerde tutmak, Türkiye’ye yayılmalarını engellemek için yeni bir uygulamaya geçildi: Göç İdaresi’nin izni olmadan ayrılmak isteyenler, şehir çıkışlarındaki yol kontrollerinde yakalanıp sınır ötesindeki kamplara yollanıyor.
Ancak bu da, Kilis-Gaziantep arası dolmuş bedeli 8 lira iken, kişi başı 30 TL verilmesi halinde köy yollarından kaçak götüren minibüs sektörünü yarattı.
Kızılay'ın önlemi
Toplam 474 dönüm araziye kurulan 30-35 bin kişilik kampların altyapılarının kurulması da ilginç bir yöntemle gerçekleştirildi, Türkiye’nin marka kurumu Kızılay devreye alındı. Bazı belediyeler 3 yıllığına iş makineleri ve araçları kiralayıp bunları Kızılay’ın kullanımına hibe yoluyla teslim etti. Kızılay da bu araçların üzerine amblemini basıp, kamp bölgelerine mıcır, kum, kanalizasyon künkleri, su boruları taşıdı. Hatta belediyelerin kullanım dışına çıkardığı itfaiye, kamyon, otobüs gibi araçlar da yine Kızılay amblemi ile kamplara teslim edildi, tanınmış uluslararası sivil yardım kuruluşları da devreye sokuldu.
Kampların altyapı çalışmalarında Türkiye’nin marka kurumu Kızılay devreye alındı. Bazı belediyeler 3 yıllığına iş makineleri ve araçları kiralayıp bunları Kızılay’ın kullanımına hibe yoluyla teslim etti. Kızılay da bu araçların üzerine amblemini basıp kamp bölgelerine mıcır, kum, kanalizasyon künkleri, su boruları taşıdı.
Afrin Kamışlı niye almaz?
Bölgede dikkat çekilen; Afrin, Azez veya Kamışlı’da Suriye iç savaşı başladığı günden bu yana herhangi bir çatışmaya rastlanmamış olmasına karşın sığınmacıların neden buralara kabul edilmediği... Oysa PYD, bölgelerinde bütün kesimlerin katılımı ile ortak yönetimlerin kurulduğunu açıklamıştı. Ancak bölgeden gelen, hatta PYD’nin kontrol ettiği Demokratik Güçler Birliği veya Devrimciler Ordusu’na sempati ile bakan Kürtler, Suruç Çadır Kampı’nda kalmayı tercih ediyor; gitmek istemiyor. Özellikle Arap asıllılar kendilerine kötü davranıldığı için gitmediklerini iddia ediyor. Ne kadar kalacakları ise ayrı bir tartışma...
ORSAM’ın konuyla ilgili uzmanı Oytun Orhan’ın vurguladığı gibi Suriye’deki çatışma bugün bitse dahi imarın tamamlanması için en az 20 yıla ihtiyaç var. Dolayısıyla, bir zamanlar güvenlik nedeniyle göç edenler, bugün daha iyi yaşam koşuluna ulaşabilmek için mücadele eder hale geldi; o nedenle canlarını tehlikeye atarak AB ülkelerine ulaşmak istiyor. Oytun Orhan, “en iyi durum senaryosunda dahi gelenlerin en az yarısının Türkiye’de kalacağı” görüşünde. Zaten kamu kurumları da bir süredir sığınmacıların kalıcılıklarına yönelik planlama yapıyor.
"İlaç yolsuzluğunu 'MEDULA' önledi"
Sor unları aşmak için Başbakanlık Başdanışmanı Murtaza Yetiş başkanlığında ağustos ayından bu yana faaliyet gösteren Eğitim, Sağlık, İnsani Yardım, Sosyal Destek ve Uyum, Belediye Altyapıları ile Ekonomi ve İşgücü olmak üzere 6 çalışma grubu oluşturuldu.
Arasında insansız hava araçları konusunda dünyaca tanınmış bir profesörün de bulunduğu Suriyeli akademisyenlerin Türk üniversitelerine yerleştirilmesi, gidenlerin de geri gelmesi için sistem oluşturuldu.
HÜGO’dan Doç. Dr. Murat Erdoğan da akademisyenlerin tespiti konusunda destek verdi. Kendi başına faaliyet gösteren kurumların yardımları ortaklaştırıldı; 2011’den bu yana 8 milyar dolar harcandığı tespit edildi. Bu süre içinde yurtdışından yapılan yardım da 455 milyon dolarda kaldı.
AFAD Başkanı Fuad Uğur, Türkiye’nin yaptığı yardımın görünmeyen kısmıyla birlikte 16 milyar dolar civarında olduğu görüşünde. Kamplarda 5 yıldır sorun çıkmamasının gerekçesini de demokratik temsiliyet içinde kampların yönetilmesine bağladı.
Bu aşamada derin bir nefes aldı, “Aslında bu bizim alanımız değildi, AFAD Acil Durum ve Felaket Yönetimi’nden çıktı, yeni bir yapıya büründü” diye sözünü noktaladı. Aktardığına göre kamplarda Suriyeliler üzerinden ilaç yolsuzluğu yaşanmış.
Suriyelilerin SGK ile sağlık ilaç sistemini kontrol eden MEDULA sistemine dahil edilmesiyle sorun engellenmiş. Başkan Uğur, Türkiye bu kadar bonkör davranıp, hoşgörü içinde sorunu çözmeye çabalarken, AB’deki bazı ülkelerin tutumunu anlamakta zorlandığını vurgulayıp devam etti: “Eğer AB’ye gitmelerini istemiyorlarsa sığınmacıların iş üretiyor olabilmesi için yatırım gerekiyor. Onları engellemek için harcadıklarını, gelip yoğun yaşadıkları yerleşimlerde yatırıma dönüştürseler, şirket kurmalara aracılık etseler sorun çok daha çabuk çözülürdü...”
Suriyelilerin yarattığı etki, tek başına yardım miktarıyla da sınırlı değil; Türkiye’nin yurttaşları için yarattığı sistemi de altüst etmiş durumda.
En açık örneği de sağlık sisteminde karşımıza çıkıyor. Çünkü, Türkiye ortalaması göz önünde bulundurularak her 4 bin kişiye bir aile hekimliği birimi, her 250 bin kişiye de bir Kanser Tarama Merkezi öngörülmüştü. İkinci basamak sağlık hizmetleri için her 35 bin kişiye bir 112 Acil Sağlık istasyonu kurulmuş.
Benzer durum okullar, toplu taşımalar, yeşil alanlar için de söz konusu. Ancak bugün Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin’de bir aile hekimine 4 bin yerine 10 bin hasta düşmeye başlamış; 112 Acil için öngörülen 35 bin kişi ise çoktan katlanmış; ambulans yetmez olmuş.
473 bin 114 ameliyat yapıldı
2011’den 2015 Aralık sonuna kadar:
Suriyelilere yönelik 15 milyon 384 bin 955 adet poliklinik hizmeti verildi.
686 bin 790 kişi, ikinci basamak sağlık tesislerinde yatarak tedavi gördü.
473 bin 114 kişi ameliyat edildi.
1 milyon 555 bin 596 bebek ve çocuğa aşı yapıldı.
114 bin 637 adet kamp içi bebek izlem, 100.753 adet kamp içi çocuk izlem, 49 bin 807 adet kamp içi gebe izlem faaliyeti gerçekleşti.
Kamp bulunan illerde 76 bin 354, ülke genelinde ise toplamda 151 bin 746 doğum gerçekleşti.
Suriyelilere sağlık hizmeti veren 50 adet Göçmen Sağlık Merkezi kuruldu.
Aile Sağlığı Merkezleri ve Toplum Sağlığı Merkezlerinde Suriyeli hastalara birinci basamak sağlık hizmeti sunuldu.
Kilis’te içme suyu talebinin 2 katına çıkması nedeniyle acil olarak yeni bir kaynaktan su temini yapıldı.
İleri yıllarda yapımı planlanan Yukarı Afrin Barajı yapımı çalışmalarına süratle başlandı.
Gaziantep’te içme suyunun 2023 yılına kadar yeterli olacağı düşünülürken artan nüfus nedeniyle Düzbağ Barajı için inşaat başladı.
Hatay’ın artan içme suyu talebi için Büyük Karaçay Barajı inşaatı hızlandırıldı.
Çalışma çağında 1.5 milyon insan
Suruç çadır kampta büyük bir atölye kurulmuş. Atölyede üretilen eşofmanlar Almanya’ya satılıyor. Atölye haftada 35 bin lira maaş dağıtıyor.
Bir başka sorun da 15-65 yaş arası çalışma çağında ortaya çıkmış. Zaten kendi yurttaşı için büyüme hızını gerektiği gibi yakalayamadığı için istihdam üretemeyen Türkiye’nin sırtına 1.5 milyon ekstra işsiz çıkmış.
Suriyeliler bununla kalmamış, küçük esnaf ve sanatkârların işlerini de elinden alır olmuş, hem de tüm sorumsuzluğu içinde. Bunun en iyi örneğini Antakya’da Türk kebapçı Muhammed Hattapoğlu’nun kasap restoranında yaşadım.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan geldiğini söyleyen üç kadın içeri girdi, bütün evraklarını didik didik etti. Et çekme makinesinin soğutma sisteminin olmadığını belirtip, öğleden sonrasına kadar düzeltmesi için süre tanıdı.
Muhammed’in annesi Hava Hattapoğlu, “Cadde üzerindeki Suriyelilere ait dükkânları da bizim gibi denetlediniz mi?” sorusunu yöneltince aldığı yanıt ilginçti: “Onların işletme olduklarına ilişkin bir evrakı bile yok...”
Sığınmacıların sistemde yarattığı erozyonun en iyi örneklerinden biriydi... Tabelası Arapça ile değiştirilmiş dükkânlar, dili değişmiş sokaklar ve kıyafeti pantolondan kanduriye dönüşmüş insanlar arasından, Suriye sınırını birlikte aştığım yol arkadaşım Abdurrahim Arslan ile birlikte dizinin hazırlanmasına katkı sunan gazeteci arkadaşlarım Saltuk Buğra Arslan, Nurcan İnal, Hasan Atmaca ve Veysi İpek’e teşekkür ve veda ederek yolumuza devam ettik...