Gündem

"Abdulkadir Selvi'nin hangi 'Zarrab' yazısına inanalım?"

"17-25 Aralık tapelerinin de dinleneceği 27 Kasım'daki duruşmanın 4 Aralık'a ertelenmesinde iki devlet arasındaki pazarlıkların anlamı olabilir"

22 Kasım 2017 13:51

Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmi Fatih Polat, Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi'nin ABD'de yargılanan Türk-İran asıllı işadamı Reza Zarrab davasıyla ilgili olarak yazdıklarını eleştirdi. Selvinin iki yıl önceki yazısında “AK Parti’nin kendi tabanına Türk milletine çok samimi bir özür borcu var” vurgusunu yaparken şimdiki yazılarında iktidar çıkarını gözettiğini söyleyen Polat, "Abdulkadir Selvi'nin hangi 'Zarrab' yazısına inanalım?" dedi.

Fatih Polat'ın "Selvi’nin hangi Zarrab yazısına inanalım?" başlığıyla (22 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Dolandırıcılık, bankacılık sahtekarlığı ve kara para aklama suçlamalarıyla hakkında ABD’de iddianame düzenlenen Reza Zarrab, aylardır Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin merkezinde duruyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan danışmanlarına ve Hükümet yetkililerinden iktidar medyasına kadar uzanan kesim, Türkiye’nin “milli” meseleleri arasına Zarrab davasını da soktu. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün partisinin grup toplantısında, “Meseleye sadece parti meselesi olarak bakanlar AK Parti’yi de Türkiye’yi de anlamıyor demektir. Kendi çıkarları için partimize ve bize yüklenenlere milletimizin itibar etmemesinin nedeni budur. 17 Aralık’ta en büyük tuzaklardan biri kuruldu. Bu başarısız olunca aynısını ABD’de kurdular” dedi.

Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ da önceki gün Bakanlar Kurulu sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlarken, Reza Zarrab davasına ilişkin sorulan bir soruya, “17-25 Aralık sürecinde FETÖ’nün başaramadığı darbe teşebbüsünün ABD yargısı eli ile tekrarlanmasından başka bir şey değildir. Olmayan belgeler üzerinden ellerinde varmış gibi yargılama yapıyorlar. Bu dava çok net olarak söylüyoruz. Bu dava siyasidir, hukuki dayanaktan yoksundur ve Türkiye’ye karşı bir kumpas davasıdır” yanıtını vermişti.

Bozdağ’ın bu sözleri söylediği önceki gün Abdülkadir Selvi ile Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik’in de aynı minvaldeki yazılarını okuduk.

İlnur Çevik Yeni Birlik gazetesindeki köşe yazısında, “Bu işlerin buraya varacağını daha Rıza Sarraf kuzu kuzu Amerika’ya gidip kendini FETÖ’cü ABD savcılarına yakalattığı zaman anlamalıydık…” derken, Abdülkadir Selvi de Hürriyet’teki köşesinde şöyle yazdı: “ABD, 2007 yılından bu yana Zarrab adını koyup, Türkiye’den birçok siyasi ve bürokratın nefes alışını dahi takip etmiş. Söz konusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olduğu durumlarda ise Alman istihbaratının da devrede olduğu anlaşılıyor. FETÖ-ABD-Almanya üçgeni. Peki 15 Temmuz’da da aynı fotoğraf karşımıza çıkmıyor mu?”

Selvi “Türkiye ne yapacak?” diye sorduktan sonra da yazısına şöyle devam ediyor: 

“Türkiye’nin önünde iki yol görünüyor.

İran’ın Zarrab ve Zencani’yi yargılayıp, faturayı eski yönetime keserek elini yıkamasına benzer bir yolu tercih etmedik. Ancak Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın da savunduğu gibi, olayı ambargoyu delen bir iş adamı ve onun etrafında dönen bir para ve altın trafiği olarak görüp, seviyesini düşürebiliriz.

Ya da diplomaside ‘kol bükme’ olarak isimlendirilen önemli bir kozu karşısına koyup, Zarrab dosyasının rafa kalkmasını sağlayabiliriz.

Zarrab bu olayda nokta değil sadece bir virgül. Zarrab üzerinden Erdoğan’a operasyon çekiliyor.”

Aynı Abdülkadir Selvi, iki yıl önce de şunları yazmıştı: 

“Tabi AK Parti açısından dakika bir gol bir. 7 Haziran seçim kampanyasının Rıza Sarraf üzerinden yürütüldüğü unutulmuşçasına Cumhurbaşkanı’nın katıldığı törende AK Parti’nin iki Bakanı Rıza Sarraf’a ödül verdi. Tek eksiğimiz Rıza Sarraf’ın ödül almamasıydı. Böylece o da tamamlanmış oldu. Rıza Sarraf bir simge oldu. Doğru ya da yanlış, yolsuzluğun simgesi oldu. Toplum onu öyle gördü. AK Parti’nin oylarının düşmesinin bir nedeni Rıza Sarraf’tı. Seçim sonuçları Rıza Sarraf ve 4 bakanın AK Parti’ye verdiği zararı ortaya koydu. Bu konuda AK Parti’nin kendi tabanına Türk milletine çok samimi bir özür borcu var. Oysa tam tersi yapılıyor. Milletle dalga geçilir gibi Rıza Sarraf’a plaket veriliyor. Başbakan’ın bu durumdan ne kadar üzüldüğünü tahmin edebiliyorum. Hani seçimlerde verilen mesaj alınmıştı. Mesaj böyle mi alındı? Oldu olacak Rıza Sarraf’ın heykelini dikin, 4 bakanı da seçim afişi yapın olsun bitsin bu iş.” ( Yeni Şafak, 24 Haz 2015)

İki yazının da iktidarın çıkarını gözeterek, ona öneri de bulunma üzerine kurulduğu açık. Ama iki yıl önceki yazının “AK Parti’nin kendi tabanına Türk milletine çok samimi bir özür borcu var” vurgusu içeren önemli bir farkı olduğu da açık. Tam da bu nedenle “Selvi’nin hangi Zarrab yazısına inanalım?” diye sorma hakkımız var. Ama onun bu soru karşısında, “Amaaan, çok umurumdaydı sanki” diye düşünmesi de muhtemel.

Yazıyı bağlamadan önce ABD’nin Zarrab davasını, Erdoğan ve AKP iktidarı ile ilişkileri bakımından kullanmak istemesinin şaşırtıcı olmayacağını ve 17-25 Aralık tapelerinin de dinleneceği 27 Kasım’daki duruşmanın 4 Aralık’a ertelenmesinin de iki devlet arasında süren pazarlıklar bağlamında bir anlamı olabileceğini belirtelim.

Ancak tüm bunlar, ‘Peki Zarrab gerçeği nedir ve Erdoğan ile AKP Hükümeti neden bu konuda bu kadar endişeli?” sorularının yanıtını Türkiye’de yaşayan herkesin bilme hakkı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.