Başbakan Recep Tayyip Erdoğan beş yıl aradan sonra ilk kez Brüksel'de resmi temaslarda bulundu. Erdoğan, AB'nin üst düzey yetkilileri AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Avrupa Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy ve Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ile bir araya geldi.
Türkiye'ye yönelik yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesine ilişkin eleştirilerin gölgesinde geçen ziyaretin odağında Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Suriye, Kıbrıs ve Kürt sorununa ilişkin çözüm süreci gibi konular da yer aldı. Avrupa ile ilişkilerin gelişmesinde samimi olduklarının altını çizen Başbakan Erdoğan, “Fasılların açılması hem Türkiye'nin hem de AB'nin ortak çıkarınadır” sözleriyle müzakere sürecinin hızlandırılması çağrısında bulundu.
TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü Dr. Bahadır Kaleğası, DW Türkçe'ye açıklamasında, bu sözlerin yeni bir dönemin başlangıcı olabileceğinin altını çizdi: “Gördüğümüz kadarıyla müzakere sürecine ivme bugünden itibaren gelmiştir. Bunun olumlu sonuçlarını, meyvelerini görmemiz biraz zaman alabilir, zira Avrupa Parlamentosu seçimleri var mayıs sonunda. Fakat artık her iki taraf birbirleriyle tekrar daha yakından konuşmaya başladığına göre, akılcı, mantıklı ve de ortak değerler ve çıkarlar temelinde ilerlememek için hiçbir neden yok, çok önemli siyaset ve strateji zaafları olmaz ise.”
Brüksel'de bulunan düşünce kuruluşu Avrupa Siyaset Merkezi'nin (EPC) Türkiye uzmanı Amanda Paul ise Erdoğan'ın Brüksel ziyaretinin iç siyasete mesaj niteliği taşıdığı görüşünde: “Bu ziyaretin sembolik olduğu aşikâr. Türkiye'de yaklaşan yerel seçimlerle ilgili olduğunu düşünüyorum. Başbakan Erdoğan, kendi düşüncesi bu olmasa bile büyük olasılıkla Avrupa Birliği ile ilişkilerin önemli olduğunu göstermeye çalışıyor. Fakat bence yine de diyaloğun geliştirilmesi ve Avrupa Birliği olarak endişelerimizin dile getirilmesi bakımından önemli bir fırsat olarak değerlendirilebilir.”
Yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı
Öte yandan AB yetkilileri, 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasından sonra sıklıkla dile getirilen Türk hükümetine yönelik yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı konularındaki eleştirilerini yineledi. AB Konseyi Başkanı Herman von Rompuy, bir ülkenin yargısının ayrımcılık ve iltimas olmaksızın şeffaf ve tarafsız bir şekilde işleyişinin önemli olduğunu söylerken, Komisyon Başkanı Jose Manuel Barosso ise bu konulardaki endişelerin Başbakan Erdoğan'a iletildiğini vurguladı. TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü Dr. Bahadır Kaleağası, Avrupa Birliği'nin de sorumluluğu olduğu yorumunu yaptı.
Kaleağası, “Kophenag siyasi kriterlerine uyan ülke haline gelmek Türkiye için ne kadar önemliyse, bunun sorgulanır hale gelmesi de o kadar vahim. O yüzden bu gezi sonrasında hem Ankara'nın hem de Brüksel'in ve diğer AB başkentlerinin, başta Berlin ve Paris olmak üzere atması gereken adımlar listesi umuyoruz oluşmuştur. Ankara açısından evet, ama Avrupa Birliği açısından da… Çünkü büyük olasılıkla toplantılarda Başbakan da haklı olarak dedi ki diğer tarafa, 'Bu konulardaki ilgili en önemli araçlarınızdan biri olan ilgili müzakere başlıklarını demokrasi, hukuk devleti ve yargı konularındaki müzakere başlıklarını açmıyor olmanız son derece çelişkili bir durumdur'” ifadelerini kullandı.
'Ülke geri gidiyor'
Geçen yıl sonunda müzakere sürecinde 22'inci fasıl olan "Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu" faslının müzakereye açılması, aynı zamanda vize diyaloğu sürecinin de başlatılması heyecan yaratmış, sürecin ivme kazanacağı beklentisi doğurmuştu.
Bu beklentilerin karşılanmadığını söyleyen Avrupa Siyaset Merkezi'nin (EPC) Türkiye uzmanı Amanda Paul, müzakere sürecinin Türkiye'nin demokratikleşmesi üzerindeki etkisine dikkat çekti: “Türkiye, AB müzakerelerine tam olarak yoğunlaşırsa, ilerleme kaydeder. Çabaların yeniden yoğunlaştırılması gerekiyor. AB ile tam üyelik müzakerelerinin yürütülmesinin Türkiye üzerinde olumlu etkileri var. Fakat bunu yapabilmek için, Başbakan Erdoğan ile iyi bir işbirliği gerekiyor. Bence, esas soru şu: Başbakan Erdoğan'ın hedefleri, niyeti, aklından geçenler nedir? Zira şu anda izlediği yol çok ürkütücü ve doğru yön değil. Ülke ileriye değil, geriye doğru gidiyor.”
2005 yılından bu yana süren tam üyelik müzakerelerinde müzakereye açılan 14 fasıldan yalnızca biri geçici olarak kapanabildi. Açılmayan 19 fasıldan 17'si AB Konseyi ve bazı üye ülkelerin siyasi engeli nedeniyle bloke edilmişti.