ABD'liler 4 Kasım Salı günü ara seçimler için sandık başına gidiyor. Seçimlerde en çok merak edilen konu ise muhalefetteki Cumhuriyetçilerin Senato'da çoğunluğu elde edip edemeyecekleri. Zira Cumhuriyetçiler Kongre'nin her iki kanadında da çoğunluğa sahip olursa, son iki yılında Demokrat Başkan Barack Obama'nın işi daha da zorlaşacak.
Radikal gazetesi yazarı ve Hürriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin ise, "Obama yönetiminin Senato üstünlüklerini seçimde kaybetmeleri halinde Amerikan politikasının meşhur deyimiyle "topal ördek"ten de beter durumda olacağını ve adeta elleri kolları bağlı kalabileceğini" dile getiriyor. "Amerikan iç siyasetini yakından bilen bir dostunun sözlerini referns gösteren Yetkin'e göre, "Öyle bir durum söz konusu olursa, Obama artık hiç bir ciddi yasaya Kongre desteği alamaz hale gelebilir."
İlhan Tanır'ın, BBC Türkçe'de yayımlanan ve ABD'deki seçimlerin Türkiye'deki olası etkilerini ele aldığı analiz haberi şöyle devam ediyor:
ABD'de Temsilciler Meclisi'nin 435 üyesi her iki yılda bir seçilirken, 100 üyeli Senato'nun yaklaşık üçte biri de, iki yılda bir yenileniyor.
Bugünkü seçimlerde Senato'nun 36 üyeliği için oy kullanılacak. 36 eyaletin de valileri seçilecek.
2010 yılından bu yana Temsilciler Meclisi'nde Cumhuriyetçiler, Senato'da ise Demokratlar çoğunlukta.
Beklenti, Senato'da 45 üyeleri olan Cumhuriyetçilerin bu sayıyı artıracakları yönünde.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ise, dün yaptığı açıklamada, Demokratların Senato'da çoğunluğu kaybetmeyeceklerini iddia etti.
Obama kampanyalarda yok
ABD kamuoyunda, Başkan Obama'ya destek düşük. Araştırma şirketi Zogby'e göre Obama'ya halkın yüzde 45'ı destek veriyor.
Bu nedenle Demokrat adaylar, Obama'yı seçim kampanyalarına davet etmemeyi yeğlediler.
Obama yönetimine desteğin az olmasının nedenleri arasında Ebola virüsü ile mücadeledeki dikkatsizliklerden, IŞİD tehdidine ve Beyaz Saray'ın Rusya'nın "yayılmacı" olarak nitelendirilen tutumu karşısında çaresiz görünümüne kadar, birçok neden sayılıyor.
2012'de ikinci kez göreve seçilen Başkan Obama, iki yıldır son derece etkisiz.
Bu dönemde hiçbir önemli yasa tasarısını Kongre'den geçiremeyen Obama, göçmenlik reformu ve asgari ücretin artırılması gibi konularda da Cumhuriyetçilerle uzlaşamadı.
Türkiye'ye muhtemel etkileri
Türkiye'nin ABD Kongresi'ndeki imajı son yıllarda hiç bu kadar kötü olmamıştı. Türkiye-İsrail ile ilişkilerindeki gerginlik, İsrail'in çok güçlü olduğu Kongre'de yıllardır Türkiye'nin aleyhine işliyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim kampanyası sırasında Kongre'nin Türk Dostluk Grubu'ndan kendisine gelen özel bir mektubu, "tehdit edici mektup" olarak nitelendirmişti. Erdoğan'ın sözleri, Türkiye'nin ABD Kongresi'ndeki sıkıntılarını artırmıştı.
Kongre'nin gündeminde, Ankara tarafından "Türkiye aleyhine" olarak nitelendirilen bazı önergeler ve yasa tasarıları vardı.
2015 yılında ise, ABD Kongresi'nin Türkiye'yle ilgili olarak en yakından izleyeceği konuların başında hiç şüphesiz Ermeni Sorunu geliyor.
1915 olaylarının 100. yıldönümü olan 2015'te, 1915'i "soykırım" olarak nitelendirecek bir önergenin Kongre'den geçip geçmeyeceği dikkatle izlenecek.
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı John Boehner, 15 Nisan'da Ankara'da TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile görüşmesi sonrası, "Ermenilerle ilgili konu, zaman zaman Kongre gündemine gelmektedir. Ama merak etmeyin. Bizim Meclisimiz bu soruna dahil olmayacaktır. Biz tarih yazmıyoruz, tarihçiler değiliz'' demişti. Boehner'nin çizgisi Ankara'nınkine yakındı.
John Boehner'in ''sembolik'' olarak nitelendirilen bu tür yasa tasarılarına toptan karşı çıktığı, bu tür girişimleri "Kongre'nin enerjisinin boşa harcanması" olarak gördüğü biliniyor.
Ancak Türkiye'nin son bir buçuk yılda Washington'da çok dost kaybettiği düşünüldüğünde, ABD Kongresi'nin 2015'te Ankara'nın canını sıkabileceği de öngörülebilir.
Washington'da 'esrar' referandumu
ABD'nin başkenti Washington'da ara seçimlerle birlikte yapılacak referandumda ise halka esrar kullanımının tamamen serbest bırakılıp bırakılmaması sorulacak.
Fakat başkentin özel statüsü nedeniyle referandumdan "Evet" sonucu çıksa da, ABD Kongresi'nin kararı veto etme yetkisi bulunuyor.
Ülkede 50 eyaletten 22'sinde esrarın tıbbi nedenlerle satılabilmesi yasallaşmış, 16 eyalette ise 25 grama kadar esrar taşınması ve kullanılmasını suç kapsamından çıkarılmıştı.
Colorado ve Washington eyaletleri ise, dükkanların ruhsatlı esrar satabilmesine izin vermişti.
Murat Yetkin'in Radikal'de "ABD; Suriye, IŞİD ve Kürt siyasetini değiştirebilir" başlığıyla yayımlanan(3 Kasım 2014) yazısı şöyle:
'ABD; Suriye, IŞİD ve Kürt siyasetini değiştirebilir'
"ABD'de her birimin sözcüsünden farklı bir ses çıkıyor. Beyaz Saray sözcüsü bir şey söylüyor, Pentagon (Amerikan Savunma Bakanlığı) sözcüsü başka bir şey, Dışişleri sözcüsü daha başka bir şey, Ulusal Güvenlik Kurulu sözcüsü başka bir şey."
ABD'de Barack Obama yönetimindeki bu dağınıklık eleştirisinde bulunan kişi, muhalefetteki Cumhuriyetçilerin bir sözcüsü değil; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.
ABD yönetiminde her kafadan bir ses çıkmasından 1 Kasım'da Fransız Cumhurbaşkanı François Hollande ile buluştuğu Paris'ten dönerken uçaktaki gazetecilere bu şekilde şikayetçi olmuş.
Erdoğan'ın yakınmasına neden olan konu, son dönemde Obama yönetimiyle Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele, Kobani özellikle de Kürt meselesi ve asıl Suriye'de Beşar el-Esad yönetiminin geleceğine dair yaşanan görüş ayrılıkları.
Cumhurbaşkanı şöyle devam etmiş: "Bazıları ABD'ye destek vermediğimizi iddia ediyor. Yalan. Gerekli desteği verdik. Ama biz bu desteği belirli kurallar çerçevesinde verir, NATO planlamasına göre yürürüz. Şunu da söyleyeyim, ABD'nin onlara verdiği silahların bedelinin çok üstünde meblağları biz Türkiye'ye sığınan Kobanili Kürtlerin barınmaları, iaşeleri için harcıyoruz."
Erdoğan pek de haksız değil Amerikan yönetimindeki bu çok seslilikten. Örneğin, Dışişleri Bakanı John Kerry, Türkiye'nin Suriye ısrarını genel olarak duymazdan gelirken, Savunma Bakanı Chuck Hagel neredeyse Türkiye'ye hak verir şekilde konuşuyor. (Hagel geçen gün İsrail Savunma Bakanına randevu vermemesi ile de haber başlıklarına çıktı.)
* * *
Ama zaten Amerika'nın dış ve güvenlik siyasetinde çok yakında ciddi değişiklikler olabilir.
Yarın ABD'de ara seçimler var. Saat farkı nedeniyle biz 4 Kasım ara seçimlerinin sonuçlarını 5 Kasım Çarşamba sabahı öğrenmiş olacağız.
Ankara bu seçimle ilgili gelişmeleri, kimin yerine kimin geleceği de dahil yakından izliyor.
Mesela Kerry gidebilir, Hagel kalabilir yolunda Amerikan basınında çıkan yorumlar, Ankara'daki hesapları da etkiliyor.
Ama önce seçimi anlatalım: Amerikan seçmeni Kongre'nin Temsilciler Meclisi kanadındaki 435 üyenin tamamını iki yıllığına ve 100 üyeli senatonun üçte birini 6 yıllığına seçmek için sandık başına gidiyor.
Temsilciler Meclisi zaten muhalefetin, yani Cumhuriyetçilerin elinde; bu tablonun değişeceğine fazla ihtimal verilmiyor.
Ancak eğer Demokratlar şu andaki Senato üstünlüklerini yarınki seçimde kaybederse, Obama o zaman, hani Amerikan politikasının meşhur deyimiyle "topal ördek"ten de beter durumda, adeta elleri kolları bağlı kalabilir.
Amerikan iç siyasetini yakından bilen bir dostum, "Öyle bir durum söz konusu olursa" dedi dün telefonda, "Obama artık hiç bir ciddi yasaya Kongre desteği alamaz hale gelebilir. Bu durumda elindeki tek oyuncak olarak dış politika kalacaktır."
İşte Türkiye'yi fena halde ilgilendiren konu da bu.
Seçimlerden sonra Obama, dış siyasetini değiştirecek mi? Suriye, IŞİD (ki Fransa Cumhurbaşkanı ile konuşmasından sonra Erdoğan'ın artık IŞİD demediğine, Arapça baş harfleriyle DA'İŞ demeye başladığına şahit oluyoruz) ve Kürt meselesinde farklı bir çizgi izleyecek mi? Bu farklı çizgi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve başbakan Ahmet Davutoğlu'nun bu konulardaki yaklaşımına daha yakın mı, yoksa uzak mı olacak?
* * *
Cumhuriyetçiler, Obama'nın yeniden Ortadoğu'ya Amerikan askeri ağırlığını koymasını istiyorlar. Aslında o ağırlık bir yere gitmiş değil, ama Cumhuriyetçiler Amerika'nın demir yumruğunu havada ve denizde hazır tutmasıyla yetinmiyor, karada da vurmasını istiyorlar.
Obama, bu baskıya dayanamayabilir. Sosyal ve ekonomik politikalarda ibre hala Demokrat yönetimden yanayken, ülkesini savaşa sokmasa bile, sokuyormuş gibi, savaştırıyormuş gibi yapabilir. Bunun çeşitli şekilleri bulunabilir, ama bu Amerika'nın daha sert bir tutum almasını getirecektir.
Ankara da yarınki seçimleri izleyen günlerde ABD'nin bölge politikalarının en azından "daha açık" hale gelmesini bekliyor.
İşte o yüzden yakından, kim gider, kim gelir düzeyinde işi izliyor.
Örneğin deniyor ki, yakınlarda emekli olan Amerikan Dışişleri Müsteşarı yerine Ulusal Güvenlik Danışmanı (UGD) Yardımcısı Anthony Blinken'in atamasının yapılmamasının nedeni, Obama'nın belki de bu ismi Susan Rice yerine Danışmanlık görevine terfi ettirecek olmasıdır. UGD Rice'ın ise Kerry yerine Dışişleri Bakanı olma ihtimali konuşuluyor. Tabii bu durum Rice'ın daha önce BM Daimi Temsilcisi iken (Bu görev ABD'de kabine üyeliği de demektir) başarılı bulunmayan Rice'ın, ikinci başarısızlığının da terfiyle ödüllendirileceği tartışmasına şimdiden yol açmış bulunuyor.
Yani Erdoğan'ın şikayetine yol açan tablonun arka planı hayli karmaşık.
Bu karmaşık tablodan çıkacak sonucun Ankara'nın tezlerini güçlendireceğini hesaplıyor ve umuyor Erdoğan-Davutoğlu yönetimi.
Evet son zamanlarda Erdoğan'ın Ak Saray'ından yargıya vaziyet etmesine dek pek çok icraatı ABD ve Avrupa basınında yerden yere vurur oldu. Ama Erdoğan, bir yandan ABD-Rusya ile gerilimi Soğuk Savaşı hatırlatan tırmanmalar yaşarken (29 Ekim'de Rusya'nın havadan hamlesini Baltık semalarında Norveç, Karadeniz semalarında Türk jetleri karşıladı) ve İran IŞİD'e karşı savaşa katılımıyla özellikle Irak'taki etkisini artırıyorken ABD'nin Türkiye'yi küstürmek istemeyeceğini biliyor; NATO vurgusunun altında yatan da budur zaten.
Şu 4 Kasım seçimin sonucu belli olsun, bu soruların cevabını bulmak için fazla beklemeyiz.