Katıldığı konferansta ABD'nin Suriye ve Türkiye politikalarını hakkında konuşan ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ının demeçlerini köşesine taşıyan Hürriyet Yazarı Sedat Ergin, "ABD’nin Suriye’den çekilme niyetinin olmadığını, bu ülkedeki askeri ve diplomatik varlığını sürdüreceğini büyük bir kararlılıkla vurgulamasıdır" değerlendirmesinde bulundu. Ergin Tillerson'ın konuşmasında Türkiye hakkındaki görüşlerini belirtirken "Paradoks burada bir kez daha karşımıza çıkıyor: ABD, bir tarafta Türkiye’nin PKK ile ilgili kaygılarını ciddiye alacak, diğer taraftan PKK’nın uzantısı YPG ile yeni Suriye’nin geleceğini inşa etmek üzere el ele vererek birlikte çalışacaktır. Bu fotoğraf sadece gelecekteki sarsıntıların habercisidir" yorumunda bulundu.
Ergin'in, "ABD’nin Suriye politikasının şifreleri" başlığıyla yayımlanan (20 Ocak 2018) yazısı şöyle:
ABD ile Türkiye arasında Suriye üzerinde patlak veren son anlaşmazlık, önümüzdeki yıllara da yayılacak büyük bir çekişme ve yüksek gerilimin sadece başlama vuruşudur.
İlişkileri bekleyen bu sancılı geleceği ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın geçen salı günü ABD’nin saygın üniversitelerinden Stanford’taki Hoover Institute adlı düşünce merkezinde yaptığı Suriye konulu konuşması üzerinden okuyabiliriz.
Bu değerlendirmede en başta altını çizmemiz gereken, Tillerson’ın ABD’nin Suriye’den çekilme niyetinin olmadığını, bu ülkedeki askeri ve diplomatik varlığını sürdüreceğini büyük bir kararlılıkla vurgulamasıdır.
Suriye’deki askeri gücünü sınırlı tutacağı için, ABD’nin, bu ülkedeki varlığını önemli ölçüde kuzey ve doğu bölgelerindeki Kürt ve Arap unsurların birlikte oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) dayandıracağı aşikârdır. SDG’nin omurgasında PKK’nın uzantısı olan YPG örgütü yer aldığından, ABD’nin Suriye’de dayanacağı en önemli müttefikin aslında YPG üzerinden Suriyeli Kürtler olacağını söylemek hata olmaz.
ABD, Suriye’den neden çekilmiyor? Tillerson, bunun bir nedenini ‘IŞİD’in yeniden ortaya çıkmasını önlemek’ şeklinde açıklıyor. Ancak konuşması ABD’nin Suriye’de kalma kararının en önemli stratejik gerekçesinin aslında İran olduğunu gösteriyor. Tillerson, IŞİD sonrasında Suriye’de devam eden ana stratejik tehdit olarak İran’ı işaret edip şunları söylüyor:
“İran’dan Lübnan’a ve Akdeniz’e uzanan bir kuzey hattı (northern arch) oluşturma stratejisinin bir parçası olarak, bu ülke, Devrim Muhafızları’nı konuşlandırmak suretiyle Suriye’deki varlığını dramatik bir şekilde güçlendirmiştir... Suriye üzerinden ABD çıkarlarına, müttefiklerimize ve bölgedeki personeline saldırmak üzere pozisyon almaktadır.”
Tillerson, ABD’nin hedefini “İran’ın kuzey hattı hayalini boşa çıkartmak” olarak açıklıyor.
ABD’nin Suriye’de kalıcılığını irdelerken, Tillerson’ın altında Ortadoğu’dan sorumlu ‘Bakan Yardımcısı Vekili’ olarak görev yapan kıdemli diplomat David Satterfield’in 11 Ocak’ta ABD Kongresi’nde yaptığı bir konuşmayı da hatırlatmalıyız. Satterfield, ABD’nin neden Suriye’den çıkmayacağını anlatırken “Kalma nedenlerimizden biri, hayati konumdaki kuzey ve doğu bölgelerinde istikrarı sağlamak, yardımda bulunmak ve müttefiklerimizi, kuzeydoğuda IŞİD’ekarşı savaşarak çok yararlılık göstermiş olan Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) korumaktır” şeklinde konuşuyor.
Tillerson’ın yardımcısı, açıkça “Müttefikimiz SDG’yi korumak için kalıyoruz Suriye’de” diyor. Ardından, ABD’nin “Bu bölgedeki siyasi yapıları bütün Suriye’ye emsal olacak şekilde dönüştürme” hedefini de anlatıyor Satterfield.
SDG faktörü, Tillerson’ın konuşmasında da önemli bir yer tutuyor. Şöyle diyor ABD Dışişleri Bakanı: “ABD, Suriye Demokratik Güçleri’nin Suriyelileri IŞİD’den kurtarmak için yaptığı büyük fedakârlıkları teslim etmekte ve takdirle karşılamaktadır. Ancak cephede elde edilen zaferler Suriye’nin doğu ve kuzeyindeki halkın yerel yönetim ve temsiliyle ilgili meseleye çözüm getirmemektedir. Bütün gruplar ve etnik unsurların seslerini duyurabildiği geçiş dönemine ait siyasi düzenlemeler uluslararası destek görmelidir... Benzer şekilde bu bölgelerde yaşayan Suriyelilerin sesi Cenevre görüşmelerinde ve Suriye’nin geleceğini konu alan daha geniş ölçekteki tartışmada da duyulmalıdır.”
Görüleceği gibi, Tillerson burada Suriye’nin kuzey ve doğusunda yaşayan toplulukların Cenevre sürecinde temsili ve Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olması beklentisini de kayda geçiyor. SDG’yi bu perspektifin içine yerleştirebilirsiniz.
Tillerson, hemen ardından Türkiye’nin terörle ilgili kaygılarına geçiyor ve “ABD, bu başlıklarda NATO müttefikimiz Türkiye’nin kaygılarına kulak vermekte, bu kaygıları ciddiye almaktadır... Suriye’nin komşularının güvenliğini temin eden bir gelecek için Türkiye ile yakın işbirliği içinde olmalıyız” diye konuşuyor. Konuşmasının ayrı bir bölümünde de “PKK teröristleriyle ilgili kaygılarını gidermek üzere Türkiye ile çalışacaklarını” vurguluyor ABD Dışişleri Bakanı.
Paradoks burada bir kez daha karşımıza çıkıyor: ABD, bir tarafta Türkiye’nin PKK ilgili ilgili kaygılarını ciddiye alacak, diğer taraftan PKK’nın uzantısı YPG ile yeni Suriye’nin geleceğini inşa etmek üzere el ele vererek birlikte çalışacaktır.
Bu fotoğraf sadece gelecekteki sarsıntıların habercisidir.