Suriye krizinde Şam/Rusya/İran ekseninin karşısındaki ABD/AB/Türkiye/Suudi Arabistan dörtlüsünün önceliklerinin farklı olduğunu söyleyen Hürriyet Gazetesi Washington Temsilcisi Tolga Tanış, "Amerikalılar IŞİD’le mücadeleyi başa koyuyor. Avrupalılar, mülteci gelmesin de ne olursa olsun diyor. Türkler, öncelikli mesele “Kürt koridorunun önlenmesi” diyor. Suudiler de Esad devrilecek diye uğraşıyor. Kimse bu tablodan ortak bir hareket çıkmasını ummasın" dedi.
Tanış, yazısında "Durum hiçbir anlamda Türkiye’nin mevcut pozisyonuna uygun ilerlemediği halde halen Suriye’de bir şey değişecekmiş gibi büyük stratejik planlar konuşulmasının hiçbir anlamı yok. Bu ihtilaf Türkiye’nin başına içeride ne belalar açacak diye düşünmenin zamanı çoktan geldi" ifadelerine yer verdi.
Tolga Tanış'ın Hürriyet gazetesinin bugünkü (14 Şubat 2016) nüshasında yayımlanan, "Eski savaşçılar ülkesi Türkiye" başlıklı yazısı şöyle:
Hepsini boşverin.
Esad Rejimi Halep’i alacak mı?
Kürtler Azez Koridoru’nu kapatacak mı?
Biliyorum, Türkiye’de hep bunlar tartışılıyor şimdi.
Ama bu gelişmelerin, Washington ve Moskova arasında önceki gün varılan Suriye’de “düşmanlıkların durdurulması” mutabakatıyla birlikte Türkiye açısından doğuracağı sonuçlar neredeyse hiç değerlendirilmiyor.
Halbuki asıl hikâye başka.
Çünkü rejim ve Kürtler, muhalif kuvvetler karşısında zemin kazanmaya devam ettikçe, mültecilerden sonra Türkiye yepyeni bir kavramla daha tanışacak.
Yenildikçe Türkiye’ye sığınacak olan, Suriye’de rejimle çarpışan, ılımlı ya da cihatçı eski savaşçılar.
*
Eski savaşçı (ex combatant) kavramı, Birleşmiş Milletler’in uzun süreli silahlı ihtilafların çözümü için ortaya koyduğu programda geçiyor.
“Silah Bırakma, Savaşçıların Terhisi (demobilizasyon) ve Yeniden Entegrasyon” (DDR) programının en önemli unsuru.
İhtilafın sona erdirilmesinin ardından eskiden savaşan örgüt üyesi militanlar için düşünülmüş.
Kavram, bu haliyle Suriye’deki iç savaşın yaratacağı sonuçları tam yansıtmıyor aslında.
Zira rejimin püskürteceği, Türkiye’ye kaçacak savaşçılar, bağlı oldukları örgütlerden ayrılmıyorlar.
Her an dönmeye hazırlar.
Ancak Türkiye’nin içeri girerken bunlara silahlarını Suriye tarafında bıraktıracağını varsayarsak, “eski savaşçı” duruma uygun oluyor.
*
Peki DDR tecrübesine bakınca sonra ne oluyor bu eski savaşçılara?
Program bu kişilerin topluma yeniden entegrasyonunu amaçlıyor.
Ancak külliyat, eski savaşçıların sonra nasıl başka formlarda savaşmaya devam ettiklerini gösteren örneklerle dolu.
Örneğin 2009’da Tacikistan’da şiddetlenen silahlı çatışmalarda devletle çarpışan Özbekistan İslami Hareketi’ne mensup birçok kişinin eskiden Birleşik Tacik Muhalefeti için savaşmış, sonra silahlarını bırakmış eski savaşçılar olduğu anlaşılıyor.
2000’li yılların başlarında Mali’de silah bırakan Tuareg savaşçıları da, ekonomik olarak sıkıntılar yaşadıklarında, Cezayir’in güneyinde faaliyet gösteren selefi çizgideki Vaaz ve Savaş örgütüne katılıyorlar.
Ya da 90’ların sonunda FARC’la savaşsın diye kurulan kontrgerilla örgütü Kolombiya Birleşik Meşru Müdafaa Güçleri’nin üyesi savaşçılar, örgüt anlaşma gereği dağıtıldıktan sonra uyuşturucu kartellerine katılıyorlar.
*
Mesele şu.
Suriye iç savaşı, önümüzdeki en az 10 yıla damgasını vuracak bir hikâye.
Hem mülteci boyutuyla hem de devam eden şiddet sarmalıyla.
Şiddet arttıkça, ihtilafa dahil olanların sayısı artacak.
Daha çok genç eline silah alacak.
Daha çok kişi, adam öldürmeyi öğrenecek.
Ve bu kişilere kendi ülkelerinde iç savaş sürdüğü için “savaşçı” deniliyorken, bir sebeple Suriye’den ayrıldıklarında hepsi farklı sıfatlar edinecek.
Bir daha eline silah almazsa topluma yeniden entegre olmuş birey sayılacak.
Ama bunu yapmazsa katil olacak, kendine yeni bir örgüt bulup militan olacak ya da organize suç örgütüne katılıp mafya olacak.
*
Suriye konusunda herkes uluslararası ilişkiler kısmı açısından bir şeyler söylüyor ama politik açıdan bir şey değişeceği yok halbuki.
- 26 Şubat’taki İran parlamento seçimi, kasımdaki ABD başkanlık seçimi, 2017 İran cumhurbaşkanlığı seçimi Tahran ve Washington’ı kader ortağı haline getirmiş durumda. İki başkent, bölgede yaşanan jeostratejik dönüşümde birbirlerini iç politikada sıkıştıracak hiçbir adım atmayacaktır.
- Suriye/Rusya/İran cephesi Esad’ın arkasında sıkı sıkıya duruyorken, karşı cephenin bölünmüşlüğü dengenin Esad aleyhine değişmesini engelleyecektir. Amerikalılar IŞİD’le mücadeleyi başa koyuyor. Avrupalılar, mülteci gelmesin de ne olursa olsun diyor. Türkler, öncelikli mesele “Kürt koridorunun önlenmesi” diyor. Suudiler de Esad devrilecek diye uğraşıyor. Kimse bu tablodan ortak bir hareket çıkmasını ummasın.
- Kürtlerin ilerleyişi kaçınılmaz. Ankara’nın Washington’a yönelik “Ya biz ya PYD” çıkışının da sahada hiçbir karşılığı yok. Diyelim Washington, tamam dedi. Ne olacak? PYD çözülecek mi? Hayır. Tam tersine. Şimdi bir denge içinde yürütmeye çalıştıkları Rusya’yla ilişkilerini bir üst seviyeye taşıyacaklar. Ve daha hızlı ilerleyecekler.
*
Durum hiçbir anlamda Türkiye’nin mevcut pozisyonuna uygun ilerlemediği halde halen Suriye’de bir şey değişecekmiş gibi büyük stratejik planlar konuşulmasının hiçbir anlamı yok.
Bu ihtilaf Türkiye’nin başına içeride ne belalar açacak diye düşünmenin zamanı çoktan geldi.
Düşmanlıklara ara verilmesi için yürütülen çabalar da, bu açıdan eski savaşçı meselesini en önemli konulardan biri haline getiriyor.